Hava Durumu

Bunun adı çekişmeli-çirkin boşanma!

Yazının Giriş Tarihi: 05.03.2023 16:51
Yazının Güncellenme Tarihi: 05.03.2023 16:51

Bundan bir yıl önce gerekçelerini ilk yazanlardan olduğumda, yine bir kısım holigan CHP’li üzerimde tepindi!

Seçilemez arkadaş!

Burası Türkiye...

Bu ülkede, bu seçmen, Alevi bir cumhurbaşkanı seçmez!

Aslında, büyük deprem felaketinin ardından ben de seçimlerin ertelenmesi gerektiğini savunanlardandım

Nedenini de günün koşullarında uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Her şey ortada.

Ülkenin gündemi sadece 24 saatte nerelere evrildi. Tüm dikkatler bir anda felaket bölgesinden 6’lı-5’li Masa’ya çevrildi.

Seçim-siyaseti böyle nevrotik bir süreç zira… (Gerçi şu son iki günde yaşananlar başlı başına bir delirme hali, hesapta olmayan. O da ayrı konu…)

Neyse…

Hasılı diyeceğim şu ki, Meral Akşener 6’lı Masa’yı terk etmeden önce, tamamen insanı kaygılarla, dikkatler dağılmasın, deprem mağdurları bu kez de insan mağduru olmasın diye, seçimlerin ertelenmesi gerektiğini düşünüyordum.

Korktum… Yemedi! Yazamadım… (Kim bilir neyle suçlayıp, tepemde zıplamaya kalkarlar diye…)

Benimki, korkmaktan çok yorulmak, bezmek, yılmak aslında.  

“Car car car” edepsizleşerek tepene çıkacaklar. Sen, “yok öyle değil de, böyle” diye anlatmaya çalışacaksın.

İşlerine gelmeyecek anlamak. Tekrar ve tekrar anlatmaya çalışırken canın çekilecek. Sonunda tepen atacak, falan…

Netekim, ben korktum yazamadım. Korktuğum değil ama bildiğim başa geldi.

Gündem tamamen değişti.

Ancak fikrim baki…

Seçim ertelensin kardeşim. Hüseyin Baş’ı dahi deprem mağdurlarından daha çok düşünüp konuşur olduk.

Bu arada, az sonra bende siyaset yazacağım diye yazının ana temasını eleştirmeye yeltenecektim. (Sen kendi değişen gündemine bak manasında…)

Ve fakat…

Ana temayı da boş verelim.  Zira, yok… Olmuyor. Yazı gitmiyor.  

Giden kısmı da, bir şeye benzemiyor!

 Sırtını yasladığı gücün torpiliyle (kendince) mühim mevkide yazı yazmaya kalkışan yeni yetmeler gibiyim.

O kadar gitmiyor ki yazı… Şu satırlara kadar bana eşlik edenlerin harbiden gözlerinden öperim. Var olun…

***

Hadi neyse… (Olan oldu...)

En iyisi siyasete geçelim.

Ortalama tüm kadınlar gibi eserekli bir yapım var. Bir bakıyorsun, (çocuklarım söz konusuysa) sabır timsali… Bir bakıyorsun, atarlı giderli epey deli, sıfır sabır…

Ama hakikaten sıfır sabır! Sabır temalı özlü sözleri, yine sabır gerektirecek uyuzlukta “mıy mıy mıy” anlatanları kesmek isteyecek kadar sıfır sabır bir tipim.

Bu halimle, hem 6’lı Masa’ya (hakikaten de) resti çektiği gibi, alayından basıp giden Meral Akşener’i hem çok fena eleştiriyorum.

Hem de, aslında çok da iyi anlıyorum.

Eleştiriyorum. Çünkü bu gidiş kaçınılmazdıysa, çok daha önceden olmalıydı.

Eleştiriyorum. Çünkü (Madem öyle) resti çok daha önce çekmeliydi. Şimdi değil. Çok daha önce gitmeliydi.

Sonuçta, Akşener herhangi bir sürprizle karşılaşmadı. Umulmaz, onulmaz bir emrivaki ile şu geçtiğimiz gün burun buruna gelmedi.

Her şey netti. Her şey yeterince barizdi.
Her şey, hiç kendisini sakınmadan göstere göstere geldi!

Neden şimdi? Neden seçime 70 gün kala?

Neden bu kadar geç?

***

Toplanıyorlar, ayrılıyorlar.

E ne oldu?

Mutabakata varıp metin imzaladık.

Toplanıyorlar, ayrılıyorlar.

E ne yaptınız?

Falanca konuda da mutabakata varıp, onun metnini imzaladık.

Harikulade…

E aday?

Yok, konuşmadık.

Sonra yeniden toplanıp ayrılıyorlar.

Aday nerede?

Yok… Konuşmadık.

Sonra yeniden toplaşıyorlar.

Aday kim?

E incinir diye konuşmadık.

Yıpranır diye belirlemedik.

***

Tam bir yıl boyunca, birbirinden gerçekte hiç hazzetmeyen, hasmane, sevimsiz ve samimiyetsiz uzak akrabaların altın biriktirmek için icat çıkardığı günleri gibi toplanıp toplanıp ayrıldınız boşu boşuna!

Bu ne büyük lüks?

Bu ne büyük zarar, ziyan?

Ve hatta ne türden bir şımarıklık?

Neyi bu kadar bol buldunuz da böyle davranabildiniz?

Zamanı mı?

Oy oranını mı?

***

Altınızın bir araya gelmesi halinde sandıkları patlatabileceğinizi garanti eden hangi sazana itibar ederek bu denli salındınız?

Bu açıdan baktığımda Meral Akşener eleştirinin feriştahını hak ediyor.

Göstere göstere geldi. Sen (niyeyse) durdun.

Bağıra çağıra geldi. Sen bilmezden geldin.

Bu yönüyle,  olabilecek en yüksek hislerle eleştiriye mazhardır Meral Akşener.

Lakin…

Bir de, sabrın sınanması diye bir realite var. (Bakınız burada tamamen bir kadın hissiyle yazıyorum.)

Meral Akşener, olabilecek, eleştirilebilecek tüm şekillerde bu emrivakiye izin vermeyeceğini bir nevi-her nevi ortaya koydu aslında.

Kimi zaman ölçüyü kaçırdı. Düşünün ki, ANAP’lı Müteahhit Ekrem İmamoğlu’nun yüzünde Rabbi Yessir falan gördü.

Sonra işin suyunu çıkardı. Rol çaldı. Ekrem İmamoğlu ile “çak” yaparak üzüldü.

Bunların hepsi ama hepsi, bana göre asla kabul göremeyecek kasti faullerdi! Olmadı. Yakışmadı… Hiç yakışmadı.

Hasılı, sabrederken, sabreder görünürken, hiç boş ve rahat durmadı.

Kurmaylarına açıklama yaptırttı.

En yakınlarına laf sokturdu. (Sanki kendisi, önce çok şaşırmış, sonra da çok kızmış gibi…)

Ancak totalde bakıyoruz…

Kadın, öyle ya da böyle, hep aynı hedef doğrultusunda yürüdü.

“Kemal Kılıçdaroğlu ile seçim almak mümkün değil. Hatta imkansız! Benim de onayım yoktur.”

***

Pekii…

Bana göre de bu yüzde yüz doğru olan bu tespiti idrak etmek, sarsılmaz bir şekilde kavramış olmak Meral Akşener’in de hakkı değil mi?

Hakkı.

Gereğini yapmak hakkı değil mi?

En doğal hakkı.

Netekim gereğini yaptı!

Finalde tepesi attı ve masayı dağıttı!

Çünkü şundan:

Kemal Kılıçdaroğlu’nun çeperinde, O’nu, aday olması halinde yüzde 60’larla, hatta yüzde 65’lerle kazanacağına ikna eden marazi yapılar var!

Bir hesap adamı olan Kılıçdaoğlu nasıl efsunlandı?

Bu farazi anketlere, oranlara nasıl inandı?

Bakın orası meçhul. Ancak bir şekilde Kılıçdaroğlu bu ikna edilmişlikle havaya girdi.

Oldum dedi. Oldum zannetti.

Yine yakın çeperindeki, “bitse de, gitse” bekleyişindeki isimlerin motivasyonuyla, sanrılar üzerine depara kalkan, ayak direyen, gerçeklik duygusuyla bağını koparan bir siyasi figüre dönüştü.

E olmaz.

Mümkün değil olmaz. Olamaz.

***

Bundan bir yıl önce gerekçelerini ilk yazanlardan olduğumda, yine bir kısım holigan CHP’li üzerimde tepindi!

Seçilemez arkadaş!

Bu ülkede, bu seçmen, Alevi bir cumhurbaşkanı seçmez! (Yok APD "zenci" seçmiş! Zenci gibi bir ifadeyi usla kullanmam. Da, Kimi secmiş? Seçilince Obama ilk iş nereyi işgal etmiş? Obama kimmiş? Niyeymiş?..)

Bu biiiiir…

İkincisi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun zannedildiği gibi ve kadar gişesi yok, oyu yok.

Müge Anlı gibi söylüyorum varsayarak okuyun lütfen.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun öyle bir oyu yok!

Oyu yok!

Bu anlamda bakıldığında Meral Akşener, izahı zor bir şekilde bir kadın gibi vızıldayarak boş yere sabretti, bir kadın gibi de dellenip gitti!

Hem yerden göğe eleştiriyor, hem de dellenip gidişine hak veriyorum.

O tartışmalı Amerikalar, lüzumsuz Almanyalar…

“ben, ben ben” diyen mesnetsiz özgüvenli sakil atarlar falan da olmadı.

***

Hep derim.

İnsanın Kemal Kılıçdaroğlu gibi komşusu olmalı. Akrabası olmalı.

Hiç birini bulamadıysan dünürü olmalı.

O da olmayacaksa, ahbabı falan olmalı.

Ama Kemal Kalıçdaroğlu, hele ki böyle bir seçimin cumhurbaşkanı adayı olamaz.

Olur tabii.

… De, seçilemez!

 Yazarın notu 1:

Vefa mühim bir konu… Epey de dik duruş, kalibre ve maça istiyor!

Dolayısıyla herkesin harcı değil.

Hep başımızda… Biliyor, görüyor, yaşıyoruz. Kimler kimler, neleri, ne kazıkları unutuyor da, nerelerden medet umuyor. (Tek avantajı, kalemi ve kelamı olmayanların yarattığı geçici-sanrı konfor ortamında olasılıkları ve olacakları uzaktan izleme keyfi kalıyor insana. Bak yine aklıma üniversitede aynı sınıfta okuduğum Müge Anlı’nın repliği geldi: “E ama onların kalemi yok. Okuru yok…” Bırakın toplumu yönlendirmeyi… İşin en başında kamuoyu oluşturabilecek ederi yok! Malum, oluşturamadığın kamuoyu yönlenmez! Bursa siyasi kamuoyunu domine edebilen kaç kişi var? Hem sonra… Olay mı kaldı arkadaşlar? Olay diye bir mevhum kaldı mı? Seçim zamanı geldiğinde görülecektir. Ben de çekirdek çitleyerek izleyenlerden olacağım.

Bu açıdan bakıldığında Ekrem İmamoğlu, en zor, en yalnız, en beter, en kakılmış günlerinde yanında olup O’na destek veren Meral Akşener’i yanıltmış, ona dirsek çekmiştir. Kendi adıma şaşırmadım. (ANAP’lı müteahhit vurgusu yeniden gelsin…)

Yazarın notu iki:
Bu işe çekişmeli bir boşanma dedik en başta…

Bu çekişmenin sonu net.

Kaos!

Ekrem İmamoğlu’nu kim seçtirdi?

Mansur Yavaş’ın seçimi almasında kimin payı var?

Belediyeler kimde kalacak?

Bir de işin meclis üyesi boyutu var ki…

Eyvahlar olsun.

Yazarın notu 3:

Yetkin tayfanın yetkilisi bir genç arkadaş, “şunlar şunlar olmasa, sen de gazetecilik yapamazsın!” Demişti bana.

Deneysel bir döneme geçiyorum.

Bir süre boyunca Lodos’ta yayınlanan son yazım, şu okuduğunuz satırlar olacak.

Bundan böyle yazılarımı bir süre, sadece sosyal medyada yayınlayacağım.

Sadece internet bağlantısı yetecek bir ortamda yazacağım.

Dedim ya…

Deneysel!

Bakalım, kimler kimler yokken nasıl bir sonuç elde edeceğiz?

Bu yazıdan itibaren bir süre, iki gözümün çiçeği, son kalem Lodos’ta yokum.

Bakalım, falanlar filanlar yokken de gazetecilik yapabiliyor muyum? (Herkes kupa, kalem yaptırmak-kaktırmak zorunda değil! Kelimeler var. Kelimeleri olanlar var… Deneysel bir süreç… Siz hiç yokkenden beri kanıra kanıra, tırnaklarımla kazıya kazıya… Velev ki siz yoksunuz, velev ki hiç kimse yok… Bakalım nasıl olacak? Allah utandırmasın.)

Yazarın notu 4:

Çok yazarım. Çok yazdım. Yine yazayım...

Şeytan'ın en sevdiği günah kibirdir!

Ama ben hiç sevmem. 

Hem de hiç sevmem!

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.