Hava Durumu

#Psikoloji

Lodoshaber.Com - Psikoloji haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Psikoloji haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

EMDR nedir? EMDR terapisi nasıl uygulanır, zararları var mıdır? Haber

EMDR nedir? EMDR terapisi nasıl uygulanır, zararları var mıdır?

EMDR, "Eye Movement Desensitization and Reprocessing" kelimelerinin baş harfi ile isimlendirilen bir terapi yöntemidir ve Türkçe'ye "Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden işleme" olarak çevrilmiştir. EMDR terapisi yaşadığımız ve etkisinden kurtulamadığımız rahatsız edici olay, anı ve huzursuzlukları anlamlandırarak etkisinden çıkmamızı ve rahatlamamızı sağlayan bir yöntemdir. EMDR bir psikoterapi çeşididir, bu terapi boyunca zihnimizde yer alan anılarımıza ait bilgileri yeniden işleriz. Danışanlardaki rahatsızlığın nedeninin, olumsuz ve kötü olarak depolanmış hafıza ve anılar olduğunu belirten ve tedavide adaptif (uyumsal) bilgi işleme modelinin rehberliğinde bu kötü anıları değiştiren bir psikoterapidir. Yanlış inanışlar ve uyumsuz davranışlar bu depolanmış eski yaşantılarımızın anılarından kaynaklanır. Biz bu hedef anılara ulaşırız ve bunları terapi ile işleyerek değiştiririz. Sonrasında daha uyumlu bir çözümü güçlendirmek için diğer yaşam tecrübelerimizin anıları ile birleştiririz. EMDR TERAPİSİ NASIL UYGULANIR? EMDR bir hipnoz yöntemi değildir ve danışan terapi boyunca uyanık ve bilinçlidir. Danışanlar ile önceki yaşantılar ile ilgili anılar belirlenir. Sonrasında hedef anılara ulaşılırken danışana iki yönlü uyaranlar verilir. Bu uyaranlar, göz hareketleri, iki kulaktan sesli uyaran verme veya iki yönlü dokunsal uyaranlar verme şeklinde olabilir. Bu iki yönlü uyaranlar, bu terapinin temel yöntemidir ve sonucu etkiler. Bu uyaranlar ile beynin iki yarım küresi arasında geçiş sağlanır. Bu nedenle olumsuz yaşantıların hafıza alanlarına çok daha hızlı erişilebilir. Böylelikle korkulu, kaygılı olarak depolanmış belleğimiz yerine; güvende ve güçlü olduğumuz, kendimizi koruyabileceğimiz, kendimize güvenebildiğimiz gibi yeni bilgiler oluşturulur. EMDR terapisinin en iyi sonucu verebilmesi için, terapistin yeterli bir eğitim almış ve iyi bir klinisyen olması çok önemlidir.  EMDR TEDAVİSİ KAÇ SEANSTA TAMAMLANIR? Öncelikle EMDR terapisi yapanın, terapist-danışan ilişkisini çok iyi sağlamış olması gereklidir. EMDR terapisinin ne kadar süreceğini hastanın ruhsal durumu, eşlik eden başka psikiyatrik hastalığın varlığı, yaşadığı travmanın karmaşıklığı ve hastanın psikososyal destek sistemleri belirler. Bu terapide sorunlar bazen bir seansta çözülebilmesine rağmen önerilen 3 seansta duygu ve düşüncelerin işlenmesidir. Bazen karmaşık travmalarda 8-10 seans boyunca devam edebilir. EMDR TERAPİSİNİN ZARARLARI VE YAN ETKİLERİ VAR MIDIR? Bilimsel araştırmalar ile desteklenmiş kısa sürede sonuç veren bir terapi yöntemi olarak bilinmektedir. EMDR terapi yöntemi sorunu kaynağından çözmektedir. Bu nedenle kalıcı etki sağlamaktadır. Danışanın sorununun çözülmesinin yanı sıra gelecek ile de bağlantılı bir terapi yöntemi olduğu için kişinin yaşam kalitesini artırmaktadır. Herhangi bir yan etkisi olduğu gözlemlenmiştir. Detaylı bahsedecek olursak bu terapi yöntemi uygulanırken danışanın bilinci yerindedir. Terapide yoğun olarak rahatsız olunan anıya odaklanılmasından dolayı kısa süreli ve geçici bir baş ağrısı yaşanabilir. Terapi bitse de beyin bu anı ile çalışmaya belirli bir süre daha devam etmektedir. Bu durumdan dolayı üzerinde çalışılmış olan anı canlı bir şekilde kişinin rüyalarında görülebilir.

Kış depresyonundan korunmak için neler yapılmalı? Haber

Kış depresyonundan korunmak için neler yapılmalı?

Nutrients adlı dergide yayınlan yeni bir araştırmaya göre ise her 20 ABD’li yetişkinden 1’i sonbaharın sonlarında başlayıp kış boyunca devam etme eğiliminde olan bir tür depresyon olan mevsimsel duygusal bozukluk (SAD) geliştiriyor.  Araştırmacılar, halk arasında sonbahar ya da kış depresyonu denilen bu hastalığın önelm almadığı takdirde kişinin yaşam kalitesini önemli ölçüde bozabileceği konusunda uyardı. Bilim insanları, insanların bu durumdan daha az etkilenmeli için beslenme ve yaşam tarzlarına yönelik çeşitli önerilerde bulundu. YÜKSEK KARBONHİDRATLI YİYECEKLERDEN KAÇININ Düşük karbonhidratlı, ketojenik bir diyet , nörolojik bir durum olan epilepsiyi ve Tip 2 diyabeti tersine çevirebiliyor. Çalışma, ketojenik bir diyetin depresyon, Alzheimer hastalığı, Parkinson ve migren dahil olmak üzere bir çok hastalık üzerinde tedavi edici olabileceğini gösterdi. Ketojenik diyet; yüksek yağlı, orta düzeyde protein, çok düşük karbonhidrat (günde 20 gramın altında) içeren besinlerden oluşuyor. Harvard Üniversitesi’nde psikiyatri profesörü olan Chris Palmer, "Kendi sağlığım için 20 yılı aşkın bir süredir kişisel olarak düşük karbonhidratlı keto diyeti uyguladım ve bunu 15 yılı aşkın bir süredir hastalarla, özellikle kilo kaybı için kullandım. Ketojenik diyetin tıbbi versiyonunun kronik akıl sağlığı bozukluğu olan hastalarda antipsikotik etkilere ve ruh hali faydalarına sahip olduğunu buldum. Bu nedenle ketojenik diyetin psikiyatride klinik kullanımına öncülük ediyorum” diye konuştu. HER GÜN SABAH VE ÖĞLEN GÜNEŞ IŞIĞI ALIN Uzmanlar, Güneş’in  bedava ve doğal bir antidepresan olduğunu belirtiyor. 2017'de Jeffrey Hall, Michael Robash ve Michael Young, dünyadaki herkes için sirkadiyen ritmi kontrol eden moleküler mekanizmaları keşfettikleri için Nobel Tıp Ödülü'nü kazandı.  Nobel ödüllü çalışmaya göre insanların beyninde, günlük davranışlarının ve vücutsal işlevlerinin  Güneş'e göre çalışmasını sağlayan suprakiazmatik çekirdek adı verilen bir saat bulunuyor.  SİRKADİYEN RİTİM HAKKINDA Beyindeki ön hipotalamusta yerleşmiş olan suprakiazmatik çekirdek, sirkadiyen ritmi kontrol ediyor.  Suprakiazmatik çekirdek, 24 saatlik biyolojik, fizyolojik ve sosyal davranışların senkronizasyonu kontrol ediyor. Araştıramcılar bu nedenle, insanların günün tüm zamanını ekranlara bakarak geçirmek yerine, mümkün olduğu kadar çok Güneş ışığı alarak geçirmesini öneriyor.  ABD'de yer alan Quantum Mechanics of Human Creation adlı genetik merkezinden Dr. Courtney Hunt, "Gün boyunca belirli bir süre Güneş ışığına maruz kalmak insan sağlığı için çok önemlidir. Güneş ışığı, genel sağlık için temel bir bileşen olan D vitamini üretmenin yanı sıra,  serotonin ve melatonin seviyelerini düzenleyerek sirkadiyen ritmi ayarlar. Yeterince Güneş ışığı almayan insanlar, onları otoimmün hastalığa yol açabilecek aşırı iltihaplanmaya yatkın hale getiren bağışıklık savunma mekanizmalarına sahiptir "dedi.  FİZİKSEL OLARAK AKTİF OLUN CDC'ye göre fiziksel aktivite, gün boyunca kafein veya şeker yardımı olmadan enerji dolu kalmanın en iyi yollarından birini oluşturuyor.  Harvard Üniversitesi'ne bağlı Blavatnik Enstitüsü'nden araştırmacılar, hem aç kalmanın hem de ağır egzersizin hücresel etkilerini analiz etti.  Her iki metobolik müdahalenin de  Alzheimer ve Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıklara yol açabilen proteinlerin vüzuttan atılımını kolaylaştırdığı kanıtlandı.

Bağımlı bir ilişkide olduğunuzun 5 işareti Haber

Bağımlı bir ilişkide olduğunuzun 5 işareti

TEK BİR NEDEN İÇİN KAVGA EDİYORSUNUZ Kendinizi “İlişkimiz mükemmel olduğu zamanlar dışında…” veya “O böyle yapmadığı zamanlarda…” gibi şeyler söylerken bulduğunuzda bağımlı bir ilişkide olabilirsiniz. Belirli durumlarda ve davranışlarda kızdığınızda kavga etme eğiliminde bulunuyorsanız ilişkinizi yeniden gözden geçirin. ONAY BEKLİYOR MUSUNUZ? Partnerinizin sizin hakkınızdaki düşünceleri çok önemliyse ve onun dediklerini yapmaya dünden razıysanız bağımlı bir partner olabilirsiniz. Bu durumdan kurtulmak için kendi kararlarınızın her şeyden daha önemli olduğunu ve önceliğin siz olduğunu unutmayın. ÇOK FAZLA SORUMLULUK ALIYORSUNUZ Partnerinizin hayatıyla ilgillenmeniz ve ihtiyaçlarını gidermek için çabalamanız oldukça normal ancak bunları yaparken çok fazla fedakarlık yapıyor olabilirsiniz. Kontrolde olmak ve ilişkiyi yönlendirmek için çok fazla sorumluluk alıyorsanız bağımlı bir ilişkide olabilirsiniz. ONUN SORUNLARINA ÖNCELİK VERİYORSUNUZ Tüm hayatınızı partnerinizin sorunları, ihtiyaçları, aile problemleri veya arkadaşları üzerine kurmanız bağımlılığın en büyük işaretlerinden biri olabilir. Konuşmalarınız hep onun hayatı üzerine oluyor ve sizin yaşadıklarınız hiç konuşulmuyorsa çok fazla verici davranmış olabilirsiniz. ONA DANIŞMADAN HAREKET EDEMİYORSUNUZ Kendi kararlarını bir birey olarak almayı bıraktığınız gün, bağımlı bir ilişki içine girmişsiniz demektir. Bir işe başlamadan önce hep partnerinizin fikrini ve onayını almak zorunda hissediyorsanız sağlıksız bir ilişki içinde olabilirsiniz.

Sosyopatlığın belirtileri nedir? Haber

Sosyopatlığın belirtileri nedir?

Kişiler arası ilişkileri ve insan psikolojisini uzun yıllar boyunca inceleyen ünlü psikoterapist David J. Lieberman, CNBC'de sosyopatlarda görülen 6 yaygın belirtiyi paylaştı. Daha önce ABD ordusu, FBI ve CIA personelini eğiten Lieberman, bir sosyopatı fark etmenin bir psikopatı fark etmekten daha zor olabileceğini ve sosyopatların bir kişinin hayatına zarar verebileceğini belirtiyor. İşte sosyopatların sergilediği 6 davranış... Üzerinizdeki kontrolü kaybedince tüm kötü huyları ortaya çıkar Eğer yeterince ‘itaatkar’ olmadığınızı fark ederlerse saldırıya geçeceklerdir. Medeni bir iletişimi unutabilirsiniz. Kontrolü kaybettiklerinde ciddi bir saldırı modu ile karşı karşıya kalacaksınız. Sahte alçakgönüllülük sergilerler Sosyopatlar "büyük tevazu" gösterebilirler ancak bu da başka bir maskedir. Kendilerini uyumlu, uysal ve alçakgönüllü bir birey gibi yansıtabilirler ama altında bambaşka duyguların yattığından emin olabilirsiniz. Doğruyu ve yanlışı umursamıyorlar Bir davranışın doğru ve yanlış olduğuna dair ayrımı her insan gibi yapabilen sosyopatlar, kendi çıkarlarına uygun hareket etmeyi tercih ediyor. Kimin zarar gördüğünü umursamayan bu bireyler, çıkarlarına hizmet eden her şeyi haklı görüyorlar. Kişilikleri manipülasyon üzerine şekillenmiştir İyi bir intiba bırakma konusunda başarılı olan sosyopatlar, sıcak kanlı ve sempatik görünmelerine karşın insanları kendi çıkarlarına göre manipüle edebilirler. Her zaman dürüst değillerdir Bir çeşit maske giyen sosyopatlar dürüst oldukları izlenimini yarabilirler. Özellikle “Yüzde yüz suçlu değilim” ya da “Bir daha yapmayacağıma söz veriyorum” gibi cümleleri sık sık duyabilirsiniz.   Sizi nasıl kızdıracaklarını bilirler Sosyopatlar, bir tartışma esnasında zayıf ve savunmasız olduğunuz noktaları çok iyi bilirler.  Duygusal dengenizi bozabilecek sözlerle sinir seviyenizi artırabilirler.

Z kuşağının yüzde 31’i şikayetçi... Haber

Z kuşağının yüzde 31’i şikayetçi...

Teknolojiyle birlikte sınırların ortadan kalktığı bir evrene doğan Z kuşağı, iş dünyasının dinamiklerini değiştirmekle kalmıyor, yöneticilerin bir organizasyonu nasıl yönetebileceğine, görevlendirebileceğine ve motive edebileceğine dair yıllardır kabul gören algıları yıkarak baştan yaratılmasına vesile oluyor. Talent LMS’nin ABD’de gerçekleştirdiği araştırma da iş dünyasında önem verilen konuların Z jenerasyonunun beklentileriyle yeniden şekillendiğine işaret ediyor. ARKADAŞ CANLISI VE SOSYAL İNSANLAR İSTİYORLAR Açıklanan verilere göre, Z kuşağının yüzde 82’si işyerinde iyi bir psikolojiye sahip olmanın meslek hayatlarındaki en önemli konular arasında yer aldığını söylerken, 4 kişiden 3’ü (yüzde 76) çalışacakları yerde arkadaş canlısı ve sosyal açıdan bilinçli insanların bulunmasını istiyor. Neredeyse her 3 katılımcıdan biri (yüzde 31) yöneticilerinin baskısından dolayı stresle baş etmekte zorlandığını belirtirken, genç profesyonellerin iş dünyasına kolay uyum sağlaması için kolları sıvayan Y kuşağı ise geleneksel yöntemleri geride bırakarak holokrasi yönetim biçimine geçiyor.   Geleneksel yönetim biçimlerinin artık geride kaldığını söyleyen ABD merkezli holding ise holokrasi yönetim şeklinin kuşaklar arası farkı ortadan kaldırdığını öne sürüyor. Holokrasi yönetim şekliyle otoritenin tüm çalışanlara eşit bir şekilde dağıtıldığını ve bu sayede hiyerarşinin en aza indirildiğine dikkat çekiliyor.

Pazartesi sendromunu yenebilirsiniz! İşte 10 yolu... Haber

Pazartesi sendromunu yenebilirsiniz! İşte 10 yolu...

HAFTASONU İÇİN YAŞAMAYIN İş ortamınız çok stresliyse haftasonu geldiğinde çok mutlu olmanız normal ama tüm hayatınızı bu iki güne bağlamayın. Hafta içinde de sosyalleşebileceğiniz etkinlikler yaratın. Bir hafta sadece o iki günden ibaret değil, her gününüzü hatırlanır kılın. PAZAR GÜNÜNÜ DİNLENEREK GEÇİRİN Dışarı çıkıp sosyalleşmek için cuma veya cumartesiyi tercih edin. İş günü öncesinde tüm günü dışarıda geçirmeniz sizi yorgun düşürecektir. Bu da verimsiz bir pazartesi anlamına geliyor. HAFTASONU İŞ YOK Haftasonunu her şeyden uzaklaşmak için kullanın. Mail’lerinizi kontrol etmeyin. Bildirimlerinizi kapatın ve işle ilgili tüm konuları aklınızdan çıkarın. Kişisel zamanınızın tadını çıkarın. VERİMLİ UYKU Elbette uykusuz bir şekilde haftaya başlamak, pazartesi sendromunu tetikleyecektir. Kişisel zamanınızın tadını doyasıya çıkarsanız da 7-9 saat uykuyla haftaya başlamaya özen gösterin. İki gün için tüm düzeninizi değiştirmeyin. PAZARTESİYE İŞ BIRAKMAYIN Haftanın ilk gününde sizi onlarca işin beklemesini istemezsiniz. Bir işin teslim tarihini pazartesiye bırakmamaya çalışın. Eğer gerçekten yetiştirmeniz gereken bir iş varsa haftasonundan 1-2 saat ayırın. MOTİVASYONUNUZ NEDEN DÜŞÜK? Pazartesi günü iyaklaşırken neden huzursuz hissediyorsunuz? Belki de bunu sorgulamanız daha derinde yatan problemleri ortaya çıkaracaktır. Yaptığınız meslek, iş arkadaşlarınız veya gelecek kariyer planınız, mutsuzluğunuzun altında yatan sebeplerden biri olabilir. İYİ BİR KAHVALTI Pazartesi gününe kendinizi şımartarak başlayın. Atıştırmalıklar yerine iyi bir kahvaltı yapmak, güne başlarken motivasyonunuzu artıracaktır. Haftanın ilk günü biraz erken kalkın, çayınızı demleyin ve bol çeşidin olduğu bir kahvaltının tadını çıkarın. GÜNE ENERJİK BAŞLAYIN Büyük bir mutsuzlukla başladığınız o güne, biraz olsun pozitif bir enerji katmak için sabah kalkar kalkmaz müzik açın. Yeterince enerjikseniz biraz dans edin, sevdiklerinize günaydın mesajı atın ve egzersiz yapın. PAZARTESİ SADECE İŞ DEMEK DEĞİL Haftanın ilk gününe işe giderek başlasanız da günün devamında yapacağınız aktiviteleri bilmek size enerji verebilir. Öğle yemeğinde sevdiğiniz bir yemeği yemek veya iş çıkışı arkadaşlarla plan yapmak, ilk günün stresini azaltacaktır. ÖNEMLİ İŞLERE ERKEN BAŞLAYIN Haftasonu çalışmamak veya işle ilgili bir şeylere kafa yormamak ne kadar ideal olsa da çok gerçekçi bir yaklaşım değil. Yetiştilmesi gereken işler sizi beklerken haftasonundan zevk alamayabilirsiniz. Pazartesi gününe sarkmadan bazı işleri önden tamamlamaya çalışın.

Renk psikolojisine göre evde hangi renkleri kullanmalı? Haber

Renk psikolojisine göre evde hangi renkleri kullanmalı?

Uzmanlara göre evinizin dekorasyonu ve kullandığınız renkler, huzurunuzu büyük ölçüde etkiliyor. Çinlilere özgü feng shui'ye göre evinizde kullandığınız mobilyalar ve dekor, modunuzu olumlu ya da olumsuz olarak etkiliyor. ABD'deki Minnesota Üniversitesi, birinci sınıfa giden 30 öğrenci ile bir çalışma yaptı. Yapılan araştırmada, kırmızı renkteki bir odanın yeşil renkteki bir odaya kıyasla öğrencilerin stres seviyesini artırdığı gözlemlendi. İşte ruh sağlığınıza iyi gelen ve modunuzu yükselten renkler... Yeşil Doğa ile özdeşleştirilen yeşilin stres seviyelerini azalttığı ve pozitif duyguları teşvik ettiği biliniyor. Pastel tondaki yeşil renklerin ise odaklanma süresini ve verimliliği artırdığı öne sürülüyor. Mavi Mavi gibi soğuk renklerin sakinleştirici bir etkisi olduğu düşünülür. Kan şekerini düşürme ve uykusuzluğu engellemede etkili olan mavi renkler, yatak odası için mükemmel bir renk olabilir. Açık pembe ya da pembe 30 öğrencinin katıldığı araştırmada pembe tonlarının stres seviyesini azaltabildiği gözlemlendi. İsviçre’deki hapishanelerde mahkumların pembe odalara yerleştirildiği ve psikologların ofislerini özellikle pembe seçtiği belirtiliyor. Beyaz Temizlik ve tazelikle ilişkilendirilen beyaz, aynı zamanda sakinlik ve huzur veriyor. Genel anlamda beyaz olarak nitelendirilse de koyu beyazlardan veya grilerden kaçınmakta fayda var. BU RENKLERDEN UZAK DURUN! Araştırma sonuçlarına göre psikolojiyi kötü etkileyen renkler ise şöyle; Kırmızı Kırmızı oldukça güçlü ve baskın bir renk. Ancak bu rengin, stres, anksiyete ve öfkeyi tetiklediği vurgulanıyor. Gri Nötr bir renk gibi görünse de gri ne eviniz ne de yatak odanız için ideal bir renk değil. Gri genellikle kasvet, soğukluk ve depresyonla ilişklendiriliyor. Gri, özellikle endüstriyel alanlarda sıklıkla kullanılan bir renk. Parlak sarı Heyecan, mutluluk ve Güneş ışığıyla ilişkilendirilen parlak sarı, uzmanlara göre ev dekorasyonu için uygun bir renk değil. Parlak sarının uyumaya çalışırken verimsiz olabileceği savunuluyor. Koyu kahverengi veya siyah Ev dekorasyonunda karanlık ve iç karartıcı hissettiren renklerden uzak durmak gerekiyor. Koyu renkteki renkler üzüntü, yalnızlık ve korku hissettirebilir.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.