Hava Durumu

Ezoterizm – Veganlık - Sufizm / Özüne Dönüş

Yazının Giriş Tarihi: 18.02.2017 15:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.02.2017 15:00

"Hayvanları yeme arzumuzu sürdürdükçe;  mutluluğu elde etmek, dolayısıyla da adil bir toplum yaratmak için gereken şartları sağlamak nasıl mümkün olacak?"

-Sokrates-

Bizim coğrafyamıza ezoterik bilgiler ve bununla dolaylı yoldan gelen veganlık nasıl geldi diye merak edenler için işte burada anlatmaya çalıştım. Yine konumuzdan uzaklaşmadan kısaca anlatmaya çalışsam da belli başlı bilgileri aktarmadan bunu yapamam.

 Ezoterizmin dini de dili de tektir. O her kültürde aynı prensipler ışığında çalışan bir bilgi sistemidir. İslamiyet’in Ezoterik öğreti ile tanışması Mısır’ın Müslümanlarca fethi sırasında gerçekleşmiştir.  İslamiyet’in Arap Yarımadası’nın dışına taşarak tüm Ortadoğu’ya yayılmaya başladığı sırada Mısır’da halkın bir bölümü İncil’in bir bölümü de Tevrat’ın etkisi altındaydı. O devirlerde bu öğretiler İskenderiye’deki Yeni  Eflatuncu  İskenderiye Okulu’ndan da merkezlenmişti. Çalışmalarını büyük bir gizlilikle burada sürdürüyorlardı. Bir zamanlar Atlantis’ten ve Mu'dan gelen bu bilgiler üzerinden bir hayli zaman geçmesine rağmen değişen dünya şartlarında güç koşullara rağmen aktarılmaya devam ediyordu.  Evolüsyon (iniş ve çıkış) yasasını iyi bilen rahipler, dünyanın inişe geçtiğinin farkındaydı. Bu kaçınılmaz bir sondu ve onlara öğretilen sırlardan biriydi bu. İnsanlık gittikçe bilgelikten uzaklaşacaktı. Kaçınılmaz son Arapların Mısır’ı işgal etmesiyle gelmişti. Uzun bir süredir diğer kıtalardan ve ülkelerden gelen kişileri inisiye etmekle uğraşan Mısır, askeri güçten oldukça yoksun durumdaydı. İslam ordularının büyük gücüne dayanamamış ve teslim olmuşlardır.

 Mısır halkına iki seçenek tanınmıştı. Ya Müslüman olun ya da kılıçtan geçin!

Mısırlı inisiye rahipleri Müslümanların gözünde Tanrı yoluna döndürülmeleri gereken putperest kafirlerdi. Oysa rahipler bir dine hitap etmiyorlardı. Evrensellik vardı. Kainatın tamamıydılar. Kılıçtan geçirilmektense Müslümanmış gibi gözüküp öğretilerine devam etmeyi seçmişti bu rahipler. Fakat Müslümanların ilk işi İskenderiye Okulunu dağıtmak oldu. Bu olay tarih kitaplarında İskenderiye Kütüphanesinin yakılışı olarak yazıldı. Bu yangında dünya ilmine sahip ve ezoterik içerikli tümü el yazması kitaplardan birçoğunun yok olduğu söylenir.  O nedenle birçok yazılı belge günümüze gelemedi.  Bir kısmı kaçırılabildi ve kurtarıldı. Yıkım çok büyüktü ve rahiplerin yapabileceği bir şey yoktu.  Ülkeyi yöneten firavunlar yozlaşmıştı  ve eski bilgilere verdikleri değerleri kaybetmişti. Çöküş hızla devam ediyordu. Bu şartlar altında rahiplerin Müslümanlara İslamiyet’i Ezoterik bakımdan anlatabilirlerdi. Bu çalışmalarının İslam tasavvufunun ve Batıni  İslam Ezoterizminin ortaya çıkışında büyük bir etkisi vardır. Onlar için tüm dinler birdi, aynı şeydi. Ezoterik öğretinin disiplini içinde asıl gerçekleri  İslamiyet içinden de çekip alabilecek yetenekteki  inisiye rahipleri bunu kolaylıkla yaptılar. Sünni  Müslümanlar buna karşı çıksalar da bu pek bir şeyi değiştirmedi.  Çünkü İskenderiye rahipleri , o zamanlar oldukça etkin bir konumda olan peygamberin damadı Ali’nin yanında yer aldılar. Kendilerine gelen baskıları böylece uzak tuttular. Müslüman görünümleri altında Alevilik mezhebi içinde kendi Ezoterik öğretilerini yaşatabildiler. Bu öğretilerden etkilenen bazı guruplar bu akıma Tasavvuf, kendilerine de Sufi adını verdiler. Akıl, bilgelik anlamına gelen Yunanca “sofos” kelimesinden gelen Sufiler çalışmalarına hızla devam etmişti. Böylelikle temelinde ezoterik öğretiler ve sırlar bulunan Sufizm, İslami görünümü ardında gittikçe güçlenen bir ekol oldu. Basra’da, Bağdat’ta, Kudüs’te ve Anadolu’da gizli dernekler haline getirdikleri merkezler kurdular. İslami motiflerden hareket eden ama tüm dinlerin birliği ve Ezoterik öğretide bütünleşen Sufizm, dünyanın bir çok yerinde kabul gördü. İnisiye öğretilerinde olduğu gibi Tasavvufta da bilgiye vakıf olabilmek için belli şartlara sahip olmak gerekiyordu. Ve tabi ki yine en başta beden temizliği gelmekteydi. Tasavvuftaki bu bilgiler çok daha detaylı ve açıklayıcıdır. Tasavvufta nefsin terbiyesi önemlidir. Dünyevilikten uzaklaşmaktır. ‘Hiç olabilmektir.’ Nefsin terbiyesinde hayvansal gıdaların kullanımından da detaylı şekilde bahseder. İnsan nefsinde 300 civarında hayvani sıfattan bahsedilir. İnsanda her bir hayvandan bir nefis vardır. Bu hayvani sıfatlar terbiye edilmeye çalışılır. Hayvansal gıda alındığında insandaki hayvani dürtülerin ortaya çıktığından bahseder.  Tasavvufçulardan Erzurumlu İbrahim Hakkı, insan-ı kamil olmanın tek bir yolunun "et yememe" olduğundan bahseder. Çünkü insan, et yediğinde yediği hayvanın sıfatına bürünür. Böylelikle insanlaştırmaya çalıştığının bedenin tüm çabalarından uzaklaşır. Nefsinin hayvani sıfatlarını ehlileştirmek dolayısıyla insanlaştırmak güçleşir. Dergahta verilen eğitiminden şöyle bahsedilir;

Dergâhta eğitim bin bir (1001) gün sürer. Bu sürede kesinlikle hayvansal gıdalar tüketilmez, sebze ve baklagiller tüketilir. Beslenme çorba ağırlıklıdır. Hayvansal gıda insan nefsini azdırır. Derviş adayına mutfakta kaldığı kırk gün boyunca günde sadece bir hurma verilir. Yemeklerin tadına dahi bakamaz ve oruç da tutturulmaz. Nasıl olsa oruçluyum rahatlığına varmasın diye.  Bütün bunlar nefsini terbiye içindir.

 Hepsinden öte bir cana verilen önem anlatılır.  "Yaratılanı severim Yaradan'dan ötürü" derken Yunus neyi anlatmıştı? Ya da Hz. Ali "Midelerinizi hayvan mezarlığı yapmayın" dediğinde!..  Aslında mesele olaya nerden bakmak istediğindir. Bir canının seninle aynı yaşam hakkına sahip olduğunu da düşünebilirsin, sağlıklı bir hayat yaşayacağını söyledikleri için  onu yemen gerektiğini de düşünebilirsin . Nerden ve nasıl baktığın önemli değil netice önemli. Bir cana kıymak istemiyorum diyenlerin yargılandığı bir dünyada vicdanımı, kendimi anlatma çabam beni çok yoruyor! Peki yargılamak yormuyor mu?

"Bizler hayvanlara ahlâk sahibi varlıklar olarak bakmıyoruz. Ama sizce hayvanlar bizi ahlâklı varlıklar olarak görüyor mudur?"  -Friedrich Nietzsche-

 

Tüm insanlar etyemez olsaydı, Dünya'da savaşlar, şiddet, iklim değişikliği, açlık, cinayet ve çeşitli hastalıklar olmazdı" -Leman Sam-

 

"İnsan diğer varlıkların acımasız yok edicisi olduğu sürece sağlık ya da barış nedir bilmeyecektir. İnsanlar hayvanları katlettiği sürece birbirlerini öldürecekler. Cinayet ve acı tohumları eken sevinç ve sevgi biçemez."  -Pisagor-

"Buzul çağına kadar vejetaryen bir şekilde beslenen insanoğlu, tartışmasız otoburlara daha yakındır. Son buzul çağında, yaşamlarını sürdürmek için, asıl besinleri olan sebze, meyve ve kuruyemişleri bulamadıklarından dolayı, et yemek zorunda kalan insanoğlu, etle beslenmeye buzul çağı bittikten sonra da hatalı bir alışkanlık olarak devam etmiştir. Buna rağmen tarih boyunca vejetaryen beslenmenin insanoğlu için daha yararlı olduğunu gören birçok topluluk, vejetaryen beslenmeye geri dönmüştür. İnsan için et yemek doğal değildir" -Ender Saraç-

 

Daha bir çok söz yazabilirim ama hiçbiri  Franz Kafka'nın akvaryumdaki balığı seyrederken ona söylediği :  "Şimdi sana huzur içinde bakabilirim, çünkü artık seni yemiyorum!" sözü kadar bana huzur vermedi.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.