Hava Durumu

KAR İZLERİ

Yazının Giriş Tarihi: 13.03.2022 11:41
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.03.2022 11:41

Edebiyattaki kar izlerini takip etsek, üşümüş satırları sarsak sarmalasak, onları da içimizi de ısıtsak…

Karlı günlerde, gecelerde ne çok şey düşünebilir insan.

“Kar yağıyor ve ben hatırlıyorum” der Nazım Hikmet. Unutabilmenin koşuludur ya hatırlamak.

Tomris Uyar “Rüzgârı Düşün” öyküsünde “Yağan kar, gerilere sürüklüyor düşünceyi” der ve biz kış aylarında böyle yaparız en fazla.

Füruzan; “Soğuktan hiç hoşlanmam, sıcak bir ev mutluluğun yarısı sayılır. Hele kötü yapılmış yoksul evlerin kederli soğuğu… Kar oyunlarından ürken kısalmış eski giysili çocukları o kadar iyi biliyorum ki… En çok üşüyen yerim ıslak ayaklarımdı; uyuştuğu zaman mangala yaklaşma derlerdi. Yavaş yavaş kanım çözülürdü sıcakta; sonraları bunun yarı donmak olduğunu öğrendim” dediği satırlarında yoksulluğu ve soğuğu iliklerimize kadar hissettirir bize. “Sabah Eskimişliğin” adlı öyküsünde de “Havalar birden soğuyacak, sokaklar kış kokmaya başladı” der ve biz kışın kokusunu duyarız.

Tomris Uyar “Evin Sonu” öyküsünde İstanbul’un en soğuk günlerinden birine götürür “İstanbul sokaklarının ölü bir beyazlık yansıttığı o sessiz kışın en soğuk gününde Nermin, iki çocuğuna yünleri sarmış, Fatih’teki evinden kalkıp ta Çamlıca’ya annesine gelmişti…” der, o öykü aranan sıcaklık duygusunu anlatır bize.

 “Çocukluğun Soluk Geceleri” Tezer Özlü’ nün kış mevsiminin en çok okul çocuklarının ruhuna sızdığını anlattığı eseridir. “Kış aylarında yağmur en çok bizim okulun beton avlusuna yağıyor” cümlesindeki hüzün, yüreğimize yağar.

Sabahattin Ali’nin en bilinen öykülerinden biri olan “Ayran” karın tüm acımasızlığını gözümüzün önüne serer. Ailesine ekmek götürebilmek için köyün yakınlarından geçen tren yolcularına kar yağarken ayran satmaya çalışan çocuğun dramı, gece basıp eve dönüş yolunda karın öldürücü yüzüyle baş başa kalınca bir trajediye dönüşür. “Köyden istasyona giden yol, eriyen karlarla diz boyu çamurdu. İki mızrak boyu yükselen güneş, tarlaları hala örten karların üzerinde pırıltılarla ve göz kamaştırarak yanıyor, fakat yoldaki pis su birikintilerine vurunca donuk sarı bir renk alıp boğuluyordu” diye başlar öykü.

Orhan Pamuk  “İstanbul Hatıralar ve Şehir” de;  “Her sene üç beş gün yağmasına, şehrin bir hafta on gün kar altında kalmasına rağmen, kar her seferinde İstanbulluları ilk defa yağıyormuş gibi hazırlıksız yakalar. Yollar kesilir, savaş ve felaket zamanlarında olduğu gibi ekmek fırınlarının önünde hemen kuyruklar oluşur ve en önemlisi bütün şehir aynı konunun, karın etrafında bir cemaat duygusuyla birleşirdi. Şehir ve insanları dünyanın geri kalanından iyice koparak kendi dertleriyle içlerine kapandıkları için karlı kış günlerinde İstanbul hem daha tenhalaşmış, hem de masallardan çıkma eski günlerine biraz daha yaklaşmış gibi gelirdi bana” derken okuruna bambaşka bir portre çizer eşsiz şehirle ilgili. Bir başka romanının ismidir Kar. “Kar rüyalarda yağdığı gibi uzun uzun, sessizce yağarken cam kenarında oturan yolcu yıllardır tutkuyla aradığı masumiyet ve saflık duygularıyla arındı ve kendini bu dünyada evinde hissedebileceğine, iyimserlikle inandı. ”Bu romanda anlatılan kar sessizliğin bir dili olduğunu fısıldar bize.

Turgut Uyar “Çok Üşümek” şiirini karlı bir gecede yazmış olmalı.

“Çok üşürdük hep üşürdük üşümekti bütün yaşadığımız

Üşürdü ellerimiz aşkımız sonsuz uzun sakallarımız.”

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.