Hava Durumu

'Bursa'yı kazanacağımıza olan inancımızı hiç yitirmedik'

AK Parti Bursa Milletvekili Refik Özen, Gazeteci Özlem Yağmur'a konuştu. Özen, milletvekilliği sürecinden, Bursa için üretilen projelere kadar bir çok konuda fikirlerini paylaştı. Milletvekili Özen, seçim süreciyle ilgili, "Biz moral bozukluğu oluşturmaya çalışanlara rağmen, en başından itibaren ifade ettiğim gibi Bursa'yı kazanacağımıza olan inancımızı hiç yitirmedik." diye konuştu.

Haber Giriş Tarihi: 20.02.2020 11:46
Haber Güncellenme Tarihi: 20.02.2020 11:46
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.lodoshaber.com
'Bursa'yı kazanacağımıza olan inancımızı hiç yitirmedik'

Lodos'un röportaj konuğu AK Parti Bursa Milletvekili Refik Özen oldu.

Refik Özen'le, bir sahur vakti ansızın kendisine milletvekilliğinin yolunun açılmasından başlayıp, günümüze ve güncel siyasete kadar pek çok konuda konuştuk...

Yeni kurulan ve kurulmaya çalışılan siyasi partileri...

Bu partilerle ilgili yorumunu...

AK Parti'den ayrılıp yeni partilerin saflarına katılan eski yol arkadaşlarını...

Ankara'daki Bursa lobisini, bu lobinin Bursa'ya neler kattığını...

FETÖ ile mücadeleyi, FETÖ'nün siyasi ayağını ve daha bir çok şeyi konuştuk.

Bilen bilir, bilmeyenler de bu röportaj vesilesiyle öğrenir.

Kız çocuklarının eğtimine destek veren herkes benim için muteberdir.

Bu anlamda, Kız Lisesi Mezunlar Derneği olarak üniversitede okuyan kız çocuklarına verdiğimiz bursta desteğini çocuklarımızdan esirgemeyen Refik Özen benim tüm zamanlarda torpillimdir.

Ve ben, torpillim olan birisiyle söyleşi yaparken asla zor yerden soru sormuyormuşum.

Bunu da böylelikle anlamış oldum.

24 Haziran Seçimi'nde Bursa milletvekili aday listesinde yer almanız epey enteresan oldu. Bunun ilk haberini de Lodos yapmıştı. Sahura kalkıyorsunuz, sonra Ankara'dan bir telefon geliyor... O süreci anlatır mısınız?

2015'te aday adayı olmuştum, o zaman nasip olmamıştı. 24 Haziran Seçimi'nde de aslında gel-gitler yaşamıştık, kardeşlerimle istişare yaptığımızda süreç itibarıyla aday olmamaya karar vermiştim.

Neden?

Hem işlerin yoğunluğu sebebiyle, hem de her yere aday adayı olmayı istememiştim. Her yere belediye başkanı aday adayı ol, milletvekili aday adayı ol... Böyle bir siyasi kimlik üzerime yapışsın istemedim doğrusu. Tam da bu sırada, sizin de bahsettiğiniz gibi gelişti. Sahura kadar zaten uyumuyoruz. O sırada şu an Sivas Belediye Başkanımız olan yetkilimiz aradı. "Sayın başkan, yarın sabah sizi Ankara'ya davet ediyoruz, evraklarınızla birlikte gelirseniz Cumhurbaşkanımızın onayı ile listeye koymayı düşünüyoruz" ifadesini kullandı benim için çok sürpriz oldu.

Ne hissetiniz o an ?

Hem mutlu oluyorsunuz, hem de teklif edilerek böyle bir olaya katılmak her siyasiye nasip olmadığı için sorumluluk kısmını hissediyorsunuz. 6.5 yıl aktif görev almadan unutulmamış olmak ve bunun takdir ediliyor olması güzel bir şey. Onur, heyecan, mutluluk... Karışık duygular hissediyorsunuz tabii. Sabah gittim, dosyamı verdim, ama tabi "kaçıncı sıradayız?" Gibi abes bir soruyu da sormaya çekindik. Üçüncü sırada olduğumu liste açıklandığında öğrendim. Bu da ayrı bir keyif tabii. Şunu da ifade etmek lazım, özellikle o dönemdeki Başbakan Yardımcımız Hakan Çavuşoğlu ve İl Başkanımız Ayhan Salman'ın da bize referans olduğunu sonradan öğrendik, onların referans olması benim için son derece önemli.

Nasıl bir şeymiş milletvekilliği?

Miletvekilliği dışarıdan bakıldığında çok farklı, Ankara siyaseti çok farklı. Ankara'ya gittiğinizde 81 il var. Bursa elbette önemli şehir ama Bursa'da yerelde yaşadığımız bir çok problemin, konuşulan meselenin Ankara'da daha az konuşulur olduğunu hissettim. Bize düşen en önemli görev, Bursa'nın önemli meselelerinin Ankara'da duyulmasını sağlamak. Sizler takip ediyorsunuzdur, 11 milletvekili arkadaş içinde uyumlu bir yapımız var, tek ses olmaya çalışıyoruz. Bursa meseleleri ile alakalı bunu başarıyor olmanın olumlu taraflarını da yaşıyoruz, görüyoruz.


Yerli Otomobilin Bursa'da üretilecek olması bir başarıdır


O başarılardan örnekler istesem?

Bir kaç tanesini söyleyeyim. Çevre Şehircilik Bakanı Bursa'ya geldi. Biz daha önceden de bazı konuları kendilerine iletmiştik ve beklentileri dile getirmiştik. Bursa ziyaretinde önemli projeleri kazandırdığımızı düşünüyorum. Bunlardan en önemlisi, Hanlar Bölgesi'nin açılmasıdır. İlave millet bahçelerinin yapılması, yapılacak toplu konutların en fazla sayıda Bursa'ya gelmesi... Akabinde Gençlik Spor Bakanı geldi ve tek seferde şehre verilen en fazla yatırımı aldık. Yerli ve milli otomobilin Bursa'da üretilecek olması ise tek ses olmanın en önemli sonuçlarından biridir.

Yerli otomobil nasıl geldi Bursaya?

Öncelikle başka şehirler de talipti. Biz konuyu Sayın Cumhurbaşkanımıza da daha önce iletmiştik ama netlik yoktu. Biz bu öneriyi körü körüne sunmadık tabii. Hem yan sanayii anlamında, hem insan kaynağı anlamında şu anda Türkiye'de en büyük potansiyele sahip il Bursa. Arazi anlamında da önerdiğimiz yer, Milli Savunma Bakanlığı'na ait olan bir arazi. Atıl olarak bekleyen bir araziydi. Limanlara yakın, lojistik olarak uygun lokasyonda. Bunu yine birlikte tek ses olarak ifade etmememizin karşılığı olarak Bursa'ya kazandırdığımızı düşünüyorum.

Buna Bursa lobisi desek olur mu?

Elbette. Biz Bursa'da görev yapan sivil toplum kuruluşları ile de sürekli irtibat halinde olmaya gayret gösteriyoruz. Ticaret ve Sanayi Odası, Ticaret Borsası, esnaf teşkilatları... Hepsinin katkısı var. Bursa'nın beklentisi olan hızlı treni de inşallah bu dönem sonuna kadar yetiştireceğimize inanıyorum.

Bursa AK Parti'nin kazandığı tek büyükşehir konumunda şu an. Bursa'ya getirilmesi gereken hizmetler noktasında mücadele ederken bunun avantajını yaşıyor musunuz?

Hem yaşıyoruz, hem kullanıyoruz. Kullanmakta da haklıyız. Bursa'yla alakalı zaten bir çok spekülasyon yapılmıştı hatırlarsınız. Bursa'nın da kaybedileceği hususu dile getiriliyordu. Biz moral bozukluğu oluşturmaya çalışanlara rağmen, en başından itibaren ifade ettiğim gibi Bursa'yı kazanacağımıza olan inancımızı hiç yitirmedik.

Demoralize olmadınız mı hiç?

Bu bizi hırslandırıyordu. 24 Haziran'dan çok daha fazla eforu ben yerel seçimlerde göstermişimdir. İşte o bahsettiğiniz moral bozucu faktörlere karşı bizde bir hırs oluştu. Bakın, ekonomik olarak sıkıntı yaşanan süreçte seçime gidildi. Bursa sanayisi ile ön plana çıkan bir şehir ve bu süreçte aslında en fazla etkilenen şehirlerden bir tanesiydi. Biz buna rağmen başardık. Halkımızın güvenini kazanmış olmak bu açıdan çok önemliydi ve şunu ifade ediyorduk:

Elbette sıkıntılı bir süreç yaşanıyor ve bu süreç sadece ekonomi yönetimi ile ilgili olan bir süreç değil. Finansal terör dediğimiz bir realite var. Sonuçta bunun doğru olduğunu ABD Başkanı Trump attığı bir Tweet'le aynen ilan etti. Öte yandan, bu sadece CHP'nin aldığı bir oy değil. Pek çok faktör vardı. CHP, kurduğu ittifaklarla birlikte bu güne kadar görebildiği en yüksek oyu aldı ve bundan sonra da görebileceğini zannetmiyorum. Geldiğimiz noktada 2020 yılına ekonomik açıdan iyi başladığımızı düşünüyorum. Faizlerdeki düşüşler, enflasyondaki düşüşler... Piyasa ile sürekli iç içe olan birisiyim, karamsarlık yok, geleceğe dair ümit var. 2020'deki büyüme hedefimiz yüzde 5 ve bunu rahatlıkla yakalayacağımıza inanıyorum. Enflasyonda da inşallah tek haneli rakamları göreceğiz.


Davutoğlu ve Babacan'ın iktidar hedefi yok!


Yeni kurulan ve kurulmaya çalışılan siyasi partilerle ilgili ne düşünüyorsunuz? Bu partilerin, kurucuları da dahil kadrolarının önemli bir kısmı AK Parti'den ayrılan isimler?..

İnsanların siyasi tercihleriyle ilgili yorum yapmak çok doğru değil ama şunu söyleyebiliriz, AK Parti'nin doğuşundaki o rüzgar, beklenti, umut ve Tayyip Erdoğan'a duyulan güven konjonktürünü mukayese ettiğimiz zaman, şu anki süreçle alakası yok. Kamuoyu anketlerinde de net bir şekilde görüyoruz. AK Parti içinde siyaset yaparken savundukları ilkelerle bu gün söylediklerini bağdaştırmak mümkün değil. Yani hem inandırıcı değil, hem de ilkeli gelmiyor bana. Bütün sevapları kendine alıp, günahı başkasına yüklemek çok basit bir siysaset tarzıdır.

Ahmet Davutoğlu kendisini bir nevi AK Parti'nin kara kutusu gibi gösteriyor ve aba altından sopa gösterdiği söylemleri dikkat çekiyor?

İnandırıcı gelmiyor kimseye. Tehditvari sözleri ile siyaset yapma şekli yakışmıyor. Bildiğiniz varsa, çıkar söylersiniz. Görevdeyken bunları söyleseydi belki inandırıcı olurdu ama şimdi inandırıcı değil. Bir mağduriyet havası oluşturarak buradan siyasi rant elde eder miyim düşüncesi var.

Buradan siyasi rant elde edilir mi?

Olabileceğine inanmıyorum. Kamuoyu şunu biliyor ki, Sayın Davutoğlu, Recep Tayyip Erdoğan iradesi olmasaydı ne genel başkan olabilirdi, ne başbakan olabilirdi. Ama maalesef o güvenilen insan farklı bir yol haritası çizmiş oldu. Bunu Türkiye adına mı yapıyor? Yoksa hırsla mı yapıyor? Bunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Başbakanlıktan ayrıldıktan sonraki süreçte grup toplantısında sarf ettiği sözler ve basın toplantısında dile getirdiği ifadeler var. "Hiç kimse benim Recep Tayyip Erdoğan aleyhinde çalıştığımı göremeyecek!" demişliği var.

Sosyal medyada da bolca paylaşılıyor.

Kamuoyu unutmuyor. Öyle olunca da, bu kadar yakın bir zamanda söylemlerini değiştirebilen siyasi anlayışın uzun vadede bir projeksiyon çizmesi mümkün değil, inandırıcı da değil. O yüzden ben bu partilerin iktidara gelme gibi bir iddiası olduğuna inanmıyorum.

Neden kuruldu o zaman bu siyasi partiler?

Buradan acaba bir siyasi güç elde edebilir miyiz? Geçmişte yaşadığımız sürecin intikamı olabilir mi? Düşüncesi ile kurulmuş yapılardır. Ama uzun soluklu görmediğimi ifade edebilirim.

İntikam mı ?

Hırs diyelim. Şu an 17 yıllık bir iktidar söz konusu. Buna rağmen tüm kamuoyu anketleri, hatta en kötü sonuç çıkan kamuoyu anketlerinde bile AK Parti'nin oy oranı yüzde 40... Biz 2002'de yüzde 36 ile iktidara geldik, dolayısyla en kötü anket sonuçlarında bile yüzde 40 çıkıyor. Milletin güveni AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan'dan yana. Biz yeter ki doğru işler yapalım. Ülke ve milletin beklentisi adına doğru adımlar atalım ve bunun da adımlarını atıyoruz. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte de, siyaseten en güçlü yine AK Parti ve Cumhur İttifakı olacak, diğer siyasi partiler de umduğunu bulamayacak.

Babacan'ın partisi kuruluşunu neden sürekli öteliyor sizce?

Bizim coğrafyamız zor bir coğrafya. Bu zor coğrafyada güçlü bir Türkiye var, bunu yaratan olumlu bir siyaset var gerçekten. Çünkü doğru işler yapıyoruz. Bu pozitif algıdan kaynaklı bir çekinceleri olabilir. Ülke adına kötü bir ortama siyasi geleceğinizi bağlamak doğru bir şey değil. İddialı iseniz gerçektende alternatif olarak yeni çözüm önerileri sunmamız lazım, ekonomide yeni şeyler söylememiz lazım, dış politikada yeni şeyler söyleyebilmemiz lazım. Ama ben bu yeni oluşumların, mesela Libya ile alakalı bir açıklama yaptığını görmedim. Stratejik anlamda hiç yorum yapmadıklarını görüyoruz.


Bir yandan Sayın Erdoğan'la ilgili kitap yazıp, bugün farklı çizgiye geçmek üzüntü verici!


Geçmişteki yol arkadaşlarınız arasında yeni kurulan ve kurulacak olan partilere yönelenler var. Ne hissediyorsunuz bu noktada?

Üzülmüyor değiliz, bu aileden bir tek ferdin bile kopmasını istemeyiz. Kaldı ki bu arkadaşlar daha önce mesai yaptığımız insanlardı. Şunu da kendi içimde sorgulamıyor değilim, bir arkadaşımız yerel seçimde büyükşehir için aday adayıydı, diğeri de Nilüfer için aday adayı olmuştu. Uzun bir süreç değil, 8-9 ay önce yaşanan süreçlerde aday adayı olmuşlar. Bu isimlerin o günlerdeki tanıtım broşürlerinin arkasında, hem Sayın Cumhurbaşkanımıza, hem AK Parti teşkilatımıza duyulan güven yer alıyor. Düzülen methiyeleri unutmadık! Bu kısa süre içinde ne değişti?

Koltuk olmayınca mı gidiliyor?

Onun yorumunu kamuoyuna bırakayım, çünkü dediğim gibi, burada net olmak ve inandırıcı olmak önemli. Biz AK Parti'de siyaset yaparken, bir makam için siyaset yapmıyoruz ilkeli hareket ediyoruz. Dolayısıyla, 8-9 ay öncesi söyledikleriniz 360 derece farklılık arz ediyorsa, sizin kendinizi topluma inandırma şansınzı çok azdır. Bir yandan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'la ilgili kitap yazıp, bu gün farklı çizgiye geçmek üzüntü verici!

Gelecek Partisi İl Başkanı Alpaslan Yıldız'ı kastettiğinizi söyleyelim okular açısından, bilmeyen vardır. Gelecek Partisi Bursa İl Başkanı olarak atanan Alpaslan Yıldız geçmişte de Tayyip Erdoğan'la ilgili bir kitap yazmıştı, okumadım o kitabı ama muhtemelen sevgi, saygı, hürmet ifade eden bir kitap oduğunu düşünüyorum.

Evet. o yönde bir kitaptı.


FETÖ ile mücadelede yalnız bırakıldık!


Gelelim son günlerin en büyük tartışma konusu olan FETÖ'nün siyasi ayağı meselesine...

Bakın, FETÖ ile mücadelede en fazla gayret sarfeden parti AK Parti'dir, lider de Recep Tayyip Erdoğan'dır. FETÖ denen yapılanma AK Parti'dön çok önce 1960'larda başlayan bir süreçtir ve o süreçten itibaren hangi siyasi akım gelmiş ise bir şekilde destek olmuşlardır. Buna 12 Eylül sürecini de dahil edebilirsiniz. Sayın Ecevit'in o dönemdeki ifadelerini dahil edebilirsizniz. "Ben bu yapıya kefilim" diyen liderdi Sayın Ecevit. Dolayısıyla bu süreç çok önceleri başlayan ve belli bir plan dahilinde yürüyen bir süreçtir. Sayın Süleyman Demirel ve Özal döneminde de, Tansu Çiller döneminde de bu süreç işledi. Öyle üst akılla yönetilen bir yapıdan bahsediyoruz ki, devletin kimyasını bozan ve tamaman devleti ele geçirmeye endeksli bir yapı.

En uzun süre iktidarda kalan parti olduğunuzu göz önüne alırsak, sonuçta devletin kimyasını bozan bu yapı...

FETÖ'nün gerçek yüzünün ortaya çıkmasını sağlayan AK Parti'dir. Bu yapı ile alakalı elbette daha önce düzenlenen bizden önce düzenlenen raporlar da var 80'li, 90'lı yıllarda bu yapı ile alakalı ortaya konan raporlar var. Bunları inkar etmiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız da ifade etti. Biz iyi niyetimizin kurbanı olduk. Ama bizim farkımız şu: Bu yapının terör örgütü olduğu net olarak ortaya çıktıktan sonra biz mücadeleye dört elle sarıldık. Daha kumpas olaylarından itibaren darbeye gelmeden önce işin rengi şöyle değişti bunlar tehditle, şantajla, kumpasla insanların haytalarını kararttı.

CHP Genel Başkanı değişti

CHP'nin genel başkanı değişti ve enterasandır o süreçten sonra CHP Samanyolu başta olmak üzere onların basın yayın organı ne varsa hepsine sahip çıktı. Destek olmak için televizyonlarına gitiler, gazetelerine beyanatlar verdiler. Kim kimi kolladı? Bunun terör örgütü olduğu net ortaya çıktıktan sonraki süreci baz almak lazım. Sayın İlker Başbuğ "FETÖ ile mücadele eden tek lider Recep Tayyip Erdoğan'dır" ifadesini kullandı. Bu anlamda işin siyasi ayağı ile alakalı mücade ediyoruz. Diğer taraftan kurumlarla alakalı mücadelemizi de sürdürüyoruz. Siyasi ayakta CHP de var, eski siyasi partiler de var. Bunlar kasıtlı mı destek oldular, yoksa bilmeyerek mi destek oldular? Bunu bilmek lazım. Bu günden sonrası çok önemli. FETÖ'nün siyasi ayağı varsa, nerede olursa olsun o ayağı ortaya çıkarmak çok önemli. Sonrasındaki yargı süreci çok önemli. Bu, herhangi bir siyasi partinin değil Türkiye'nin sorunu. Ve biz FETÖ ile mücadelede yalnız bırakıldık! Bakın, mağdur edebiyatı ile işin şeklini değiştimek isteyen bir anlayışla karşı karşıyayız. Şimdi kim mağdur? Bu kumpasları kuranlar mı, bir gecede 250 insanı şehit eden, yüzlerce insanı yaralayan ve bu ülkeyi ele geçirmeye çalışan bir anlayış mı mağdur? Yoksa buna karşı mücadele eden insanlar mı mağdur? Toplumumuzun bunun iyi ayırt etmesi lazım. Elbette bu süreç içinde gerçekten mağdur olanlar da olabilir. Bu konuda inanın o kadar ince eleyip sık dokumaya çalışıyoruz ki... Süreç içinde gerçekten mağdur olan insanların tekrar göreve dönmesi ile ilgili attığımız adımlar da var.

Gerçek anlamdaki FETÖ ile mücadelede nihai hedef nedir?

Bu mücadelede büyük ölçüde olumlu neticeler aldık. "Bu iş bitti artık, mücadelede rahatladık" diye bir şey yok. Dolayısıyla devlet ve bizler bu ülkeyi ilgilendiren hayati bir mesele ile ilgili mücadeleyi devam ettirmek zorundayız ve zaten devam ettiriyoruz. PKK ile mücadeleyi nasıl sürdürüyorsak FETÖ ile mücadeleyi de devam ettirmek zorundayız.

FETÖ'nün ne olduğunu bir şekilde herkes gördü. Görmeyen de lehine kullanmaya çalışandır. Ancak FETÖ gerçeği, aynı zamanda devlet ve hukuk denilen mekanizmaların cemaat ve tarikatlardan bağımsız olması gerektiğini de ortaya koymuştur diye umutlanmak istiyorum?

Elbette bundan herkesin ders çıkartması gerekmektedir. Cemaat ve tarikat meselesi yeni bir durum değil. Osmanlı'dan süre gelen, çok daha eskiye dayanan yapılar. Dolayısıyla tamamı kötüdür algısını doğru bulmuyorum. Bu yapılar şeffaf olmak zorunda. Hesap verilebilir olmalı, denetlenebilinir olmalı. Kimden yardım alıyorsa kayıt olmalıdır ve hiçkimse "şu yapıya mensup olduğum için benim devlet kurumlarında görev almam gerekiyor" gibi bir algı içinde olmamalı. Senin niyetin dini anlatmaksa, Kuran'ı anlatmaksa, kendi inancını yaşamaksa yaşa kardeşim. Ama siyaset yapmaksa, devlet kurumlarını ele geçirme anlayışı varsa ona karşıyız. Siyaset yapacaksan gel bir sürü siyasi parti var, orada yap. Dolayısıyla bunun ayırımını iyi yapmamız lazım, bunu başarabilirsek normalleşmiş olacağız.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.