Hava Durumu

#Uzmanlar

Lodoshaber.Com - Uzmanlar haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Uzmanlar haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Kalp uzmanlarından altın değerinde öneriler Haber

Kalp uzmanlarından altın değerinde öneriler

İzmir Ekonomi Üniversitesi Medical Point Hastanesi kardiyoloji hekimleri, 10-16 Nisan Kalp Sağlığı Haftası etkinlikleri çerçevesinde bazı belediye, dernek ve şirketlerde kalp sağlığı seminerleri düzenledi. Doç. Dr. Mustafa Doğduş, Doç. Dr. Cihan Altın ve Uzm. Dr. Caner Topaloğlu seminerlerde tavsiyelerde bulundu.  Seminerde konuşan Doç. Dr. Cihan Altın, “40 yaşını aşkın bireylerde yıllık rutin kardiyoloji kontrolü önerilmektedir. Bunun dışında çarpıntı, baskı tarzında göğüs ağrısı, nefes darlığı gibi şikayetleriniz olduğunda mutlaka bir kardiyoloji uzmanına gidip gerekli tetkiklerin yaptırılması önerilmektedir. Sağlıklı bir kalp için haftada en az 5 gün hafif tempolu 45 dakika düzenli egzersiz yapılması tavsiye edilmektedir. Sigara kullanıyorsanız mutlaka bırakmalısınız, hatta sigaralı ortamdan uzak durmanız gerekmektedir. Sağlıklı beslenme yine kalp sağlığı açısından çok önemli olup, özellikle Akdeniz mutfağı tipi beslenme önerilmektedir ve az tuz tüketimine dikkat edilmelidir. Kan basıncı, kan şekeri ve kolesterol gibi değerler düzenli ölçtürülmeli, bu konuda hekiminizin önerdiği tedaviye uymalısınız. Stresten uzak bir hayatı benimsemeli ve günde yaklaşık 8 saat uyku uyumalısınız” dedi.      Sigara, sağlıksız beslenme ve hareketsiz yaşam    Doç. Dr. Mustafa Doğduş ise her yıl yaklaşık 17 milyon kişinin kalp ve damar hastalıklarına bağlı kaybedildiğini ve bu sayının tüm ölümlerin yaklaşık yüzde 35’ini oluşturduğunu söyledi. Kalp ve damar hastalıklarında hem hastalıkların önlenmesinde hem de hastalık oluştuktan sonra iyilik halinin devamında koruyucu hekimliğin önemine dikkat çeken Doğduş, “Kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerin yüzde 80’i sigara kullanımı, sağlıksız beslenme ve hareketsiz yaşam gibi kontrol edilebilen ve önlenebilen risk faktörlerine bağlıdır. Yüksek kan basıncı, yüksek kan şekeri, yüksek kan kolesterolü ve obezite de kalp ve damar hastalıkları için risk faktörleridir. Kalp ve damar hastalıklarına yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ile erken dönemde bu risk faktörleri tespit edilerek tedavi edilebilir ve erken yaşta ölümlerin önüne geçilebilir. Koruyucu sağlık hizmetlerinin yanı sıra kişinin kendi sağlığı ile ilgili farkındalığa sahip olması ve gerekli tedbirleri alması da kalp sağlığının korunmasında oldukça önemlidir” şeklinde konuştu.

Prof. Özener: Bu depremleri maalesef yaşayacağız! Haber

Prof. Özener: Bu depremleri maalesef yaşayacağız!

AFAD Risk Azaltma Genel Müdürü Orhan Tatar, deprem sonrası yaptığı açıklamada artçı sarsıntılara karşı uyardı. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener ise "Bunların büyüklüklerinin 5,6 civarı olması gayet doğal olduğu sonucunu işaret etmiştik. Bu deprem de onlardan bir tanesi, Malatya civarında olan bir deprem. Böyle depremler olacaktır. Bu depremleri maalesef yaşayacağız" ifadelerini kullandı. Malatya'da saat 12.04'te 5.6 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Deprem nedeniyle 29 bina yıkılırken 1 kişi hayatını kaybetti, 69 kişi yaralandı. Deprem sonrası açıklamalarda bulunan AFAD Risk Azaltma Genel Müdürü Orhan Tatar artçı sarsıntılara karşı uyardı.   İşte Orhan Tatar'ın 5.6 büyüklüğündeki deprem sonrası yaptığı açıklamalar... 5-6 arası büyüklükteki depremlerin sayısı 45 oldu. Bundan 3-4 ay önce yaşadığımız İzmir ve Düzce depremlerinin büyüklüğüne eş değer 45 artçı sarsıntının meydana geldiğini söyleyebiliriz. Bunların dağılımına baktığında her 3 dakikada 1 artçı sarsıntının meydana geldiğini görüyoruz. 5'in biraz üzerinde biraz altında artçı sarsıntılar olacaktır. Bu kadar büyük bir aktivitenin içinde bunların olması olağandır.   İKİNCİ AFET UYARISI: KAYA DÜŞMESİ TEHLİKESİ Özellikle bugün 22'inci günündeyiz depremin ve gerçekten büyük bir travma yaşanıyor. Özellikle artçı sarsıntılardan sonra bölgede kırsal alanlardaki yerleşim yerlerinde kaya düşmesi tehlikesi de olabiliyor. AFAD ekiplerini oluşturdu, kaya düşmesi ve heyelan gibi ikinci afetlerin de tespiti konusunda ekipler sahada çalışmalarını sürdürüyorlar. AFAD'ın ve diğer tüm resmi kurumların yayınlayacağı bilgiler dışında hiçbir bilgiye itibar edilmemesini tekrar rica ediyorum.   KANDİLLİ'DEN DEPREM AÇIKLAMASI Depreme ilişkin açıklama yapan Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener, bu büyüklükteki artçı depremlerin devam edeceğini belirterek hasarlı binalardan uzak durulması gerektiği konusunda uyardı.     "1 YILA KADAR VARACAK SURETLE DEVAM EDECEĞİNİ SÖYLEMİŞTİK" Prof. Dr. Haluk Özener, "Daha önceden de ifade etmiş olduğumuz gibi 7.7 ve 7.6'lık iki tane çok büyük Deprem oldu. Bu depremlerin artçılarının haftalar, aylar boyunca hatta 1 yıla varacak suretle devam edeceğini söylemiştik. Bunların büyüklüklerinin 5,6 civarı olması gayet doğal olduğu sonucunu işaret etmiştik. Bu deprem de onlardan bir tanesi, Malatya civarında olan bir deprem. Böyle depremler olacaktır. Vatandaşlarımızın teyakkuzda bulunmaları olabildiğince sakin kalarak hasarlı binalarına girmeden durmalılar. Bu depremleri maalesef yaşayacağız. Arkadaşlarımız her depremden sonra peş peşe otomatik çözümlemeden detay alıyor. Detay aldıktan sonra netleştikten sonra tuşa basarak bilgiyi yolluyor" dedi.  Öte yandan depremin ardından vatandaşlar Kandilli Rasathanesi'ni arayarak deprem hakkında bilgi talep etti.

Uzmanlar uyardı: Deprem bölgesinde yeni tehlike! Haber

Uzmanlar uyardı: Deprem bölgesinde yeni tehlike!

Asrın felaketi olarak adlandırılan Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremin ardından bölgede enkaz kaldırma çalışmaları sürerken, uzmanlar tarafından enkaz kaldırma sırasında çıkan tozun sağlık açısından neden olacağı rahatsızlıklar için uyarılarda bulunuluyor.       Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, bölgede devam eden enkaz kaldırma, taşıma işleri sırasında oluşacak tozların sağlık yönünde ciddi sorunlara yol açabileceğini söyledi. Enkaz kaldırma sırasında çevreye çok yoğun bir toz saçıldığına dikkat çeken Özlü, özellikle kronik hastalığı olanların tozlu ortamdan uzak durması gerektiğini ifade etti.    Özlü, “Deprem bölgesinde enkaz kaldırma, taşıma, boşaltma işlemlerine başlandı iş makineleri ile enkaza giriliyor. Bu işlemler sırasında çevreye çok yoğun bir toz saçılıyor. Bu tozu solumanın sağlık açısından çok ciddi sorunlara yol açabileceğini belirtmemiz lazım. Öncelikle kronik hastalığı olanlar KOAH, Astım, akciğer sertleşmesi gibi yada bağışıklığı baskılayan durumlar şeker hastalığı da dahil olmak üzere bu gibi kronik hastalığı olanlarda enkazdan saçılan tozlarda bulabilecek olan Aspergillus  ve benzeri mantar sporların solunması akciğerde çok ciddi tedavisi zor bazen kalıcı hastalıklara neden olabilir. O nedenle o işle alakadar olmayan kişilerin bu çevrede bulunmamaları lazım. Yani olayı izlemek, seyretmek için çevreye toplanmamaları lazım. Olduğunca o tozlu ortamdan uzaklara gitmelerini tavsiye ederim. Sağlıklı kişiler için de bu geçerli” dedi.      Enkazda çalışanlara maske uyarısı    Tozların solunmasının bilhassa kronik hastalığı olanlar için tehdit oluşturduğunu belirten Özlü "Kronik rahatsızlığı olanlar enkazı kaldırma, yükleme, taşıma gibi işlerde çalışmamaları lazım. Mutlaka enkaz, kaldırma, taşıma, boşaltma işlerinde çalışan kişilerin profesyonel toz tutan maskeler kullanmaları gerekiyor. Tozların solunması sonra üzücü olaylara yol açabilir. Sadece mantar enfeksiyonları da değil,  eğer Astım, KOAH gibi bir Akciğer hastalığı varsa zeminde tozların solunması  ataklara neden olabilir. Astım atağına KOAH alevlenmesine, solunum yetmezliğine yol açabilir. O bakımdan çok dikkatli olmak gerekiyor. Bu tozların içerisinde asbest gibi ya da silika gibi diğer bir takım inorganik partiküller de var. Bunlarda tekrarlayan uzun süreli solumalar söz konusu olursa akciğerde bazı hastalıklara da, asbest nedeniyle kansere de neden olabilir. Genelde bunlar tekrarlayan uzun süreli ortaya çıkan durumlardır. Tavsiyem enkazla ilgili işi olmayanların o çevrede bulunmamaları olayı seyretmemeleri. Enkazla işi olanların da mutlaka sağlıklı olmaları kronik hastalığının olmaması ve profesyonel toz tutucu maske kullanmalarıdır” diye konuştu.

Uzmanlar ne diyor? 'Depremleri HAARP tetikledi' iddiası! Haber

Uzmanlar ne diyor? 'Depremleri HAARP tetikledi' iddiası!

Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından Amerikalıların geliştirdiği HAARP projesi yeniden gündemde. Yıkıcı depremler sonrasında Yüksek Frekanslı Etkin Güneşsel Araştırma Programı anlamına gelen HAARP projesi özellikle sosyal medyada yayılan komplo teorilerinin favori şüphelisi. Bilim insanları ise ABD’nin Alaska eyaletinde bulunan HAARP’ın yeraltıyla değil hava olaylarıyla ilgilendiğini, dolayısıyla depremlerin bu yolla tetiklenmiş olabileceğine dair iddiaların uydurma olduğunu söylüyor. HAARP’ın, iletişim sistemleri üzerindeki etkilerini incelemek için Dünya atmosferinin en üst katmanı olan iyonosfere radyo dalgaları gönderdiği belirtilirken amacın radyo dalgalarıyla iletişim, izleme ve navigasyon gibi alanlarda teknolojik ilerleme sağlamak olduğu vurgulanıyor. Projenin başlangıç noktası ise Sırp bilim insanı Nikola Tesla’nın iyonosfere radyo dalgası gönderilerek iletişimin mümkün olduğuna dair öncü fikirlerine dayanıyor. 1997 yılında faaliyetine başlayan, ABD Hava ve Deniz Kuvvetleri tarafından yürütülen proje, 2015 yılından itibaren Alaska Fairbanks Üniversitesi çatısı altında araştırmalarını sürdürüyor. Komplo teorisyenleri 180 radyo anteninden oluşan HAARP’ın amacının nüfusu kontrol etmek için atmosferi silah olarak kullanmak olduğunu öne sürüyor. HAARP vericileri Dünya’nın 80 km ile 500 km yüksekliğindeki iyonosfere radyo dalgası yollabiliyor. Buna göre sivil ve askeri kısa dalga uygulamalarında iyonosfer, radyo dalgalarını yansıtarak uzak bölgelerle haberleşmenin yapılabilmesini sağlayabiliyor. “İDDİALAR ÇOK ÇILGINCA” Fransız Haber ajansı AFP’ye açıklama yapan Harvard Mühendislik ve Uygulamalı Bilimler Okulu’nda uygulamalı fizik profesörü David Keith, ortaya atılan iddialarla ilgili “Bu çok çılgınca” derken HAARP veya başka bir şeyin depremler üzerinde etkiye sahip olduğuna dair bir tek veri bile olmadığını dile getirdi. Reading Üniversitesi’nde uzay ortamı fiziği profesörü olan Michael Lockwood da HAARP’ın bir silah olarak kullanıldığına dair iddiaların çıkış noktasının yıllar önce projenin radyo dalgalarıyla denizaltılarla iletişim kurulması noktasında araştırma yapması olabileceğini belirtti BİRÇOK KOMPLO SÖZ KONUSU Uzmanlar deprem öncesi ve sırasında görülen ışıkların sismik enerjinin ısıya dönüşmesiyle ortaya çıktığını ifade ediyor. Cornell Üniversitesi’nde yer ve atmosfer bilimleri profesörü olan David Hysell, HAARP’ın diğer herhangi bir elektrik veya radyo istasyonundan daha tehlikeli olmadığını vurgulasa da ortaya atılan iddialar projenin sadece depremleri tetiklemesiyle sınırlı değil. Birçok kişi bu teknolojinin fırtınalar ve sıcak hava dalgası oluşturmak için kullanıldığını da öne sürüyor. Hatta öyle ki COVID salgını sırasında bile HAARP’ın 5G ile virüs içeren radyasyon dalgaları yaydığı iddia edilmişti. RUSLARIN HAARP PROJESİNİ YERİNDE İZLEMİŞTİK 1999 Gölcük depremi sonrasında da benzer iddiaların ortaya atılması üzerine Rusya’nın benzer HAARP projesini yerinde inceleme fırsatı bulmuş, Rus fizikçilere, “Bu düzenek ne yapar, ne yapamaz” diye sormuştuk. Sovyetler Birliği 1963 yılında “Sura” adı verilen iyonosfer etkileşim tesisini kurmuştu. Başkent Moskova’ya 400 km mesafede Nijni Novgorod yakınlarında yer alan Sura, 9 hektar alana yayılıyordu. Sovyetlerin 1991 yılında parçalanmasından sonra finansman kesildiği için bölgeye vardığımızda ‘süper silah’ yerine otların bürüdüğü bir tarlada 7 metre boyunda bir dizi anten direğiyle karşılaşmıştık. Sura projesinin tıpkı HAARP gibi bir silah olup olmadığı sorumuza gülerek yanıt veren Rus fizikçi Andrey Feodorov, “İddia abartının ötesinde. Özellikle gezegenin bir noktasında Deprem tetikleyebileceği iddiası bilim kurgu filmleri senaryolarını da aşıyor. Siz düşünün, 7 şiddetinde bir depremin ortaya çıkardığı enerji milyarlarca megavat gücünde. Sura istasyonu ise en iyi gününde dahi sadece 200 megavat güç kullanıyordu” ifadelerini kullanmıştı. HABERLEŞME İÇİN HAARP ve Rus projesinin o dönem günümüzdeki gibi yüzlerce uydu ve kolay internet erişimi olmadığı için haberleşme için tasarlandığını belirten Rus uzman, “Teoride iyonosfere gönderilecek kuvvetli sinyal burada kırılarak yansımaları denizaltı ve savaş gemileriyle haberleşme ağı kurulması için kullanılacaktı. Haberleşmede istikrarlı kullanılamayacağı anlaşıldı ancak iklim üzerinde belirli etki yaptığı da gözlendi. Ancak bu etkiye müthiş silah demek de abes kaçar” açıklamasını yapmıştı. 1991-2018 arası çürümeye terk edilen Rusya’daki ‘Sura’ projesi 6 yıl önce canlanma sinyali verdi. Rusya’daki tesisle ilgilenen Çin, Moskova ile ortak araştırma anlaşması yaptı.

Uzmanlar yanıtladı: Enkaz altında ne kadar kalınır? Haber

Uzmanlar yanıtladı: Enkaz altında ne kadar kalınır?

Depremde enkaz altında ne kadar, kaç gün kalınabileceği, Kahramanmaraş depremlerinin ardından arama kurtarma çalışmalarının 9. gününde merak ediliyor. 10 ilin etkilendiği depremde birçok kişi enkaz altında yaşam savaşı vermeyi devam ederken, uzmanların hayatta kalma süreleriyle ilgili açıklamaları gündeme geldi. Peki, depremde enkaz altında ne kadar, kaç gün sağ kalınabilir? İşte uzman görüşleri ve enkaz altında kalma süreleri. Bir afetin ardından çoğu kurtarma ilk 24 saat içinde oluyor. Uzmanlara göre ondan sonra her geçen gün hayatta kalma şansı azalıyor. Suya erişim ve nefes alabilmenin yanı sıra hava koşulları önemli faktörler arasında yer alıyor.   "YEDİ GÜNDEN SONRASI OLAĞANÜSTÜ DURUM" Massachusetts General Hospital’da acil durum ve afet tıbbı uzmanı olan Dr. Jarone Lee, "Genellikle beşinci-yedinci günden sonra canlı birini bulmak nadir görülen bir durum. Ancak yedi günden sonra bile hayatta kalmayı başarmış olanlar da var. Ama bunlar ne yazık ki olağanüstü durumlar" diyor. UZMANLARDAN GÖRÜŞLER Haiti ve Nepal'deki depremlerden sonra kurtarma ekiplerinde görev alan Stanford Üniversitesi acil tıp profesörü Dr Paul Auerbach da, "Yaralanma ne kadar ciddiyse, hayatta kalma şansı o kadar az" diye konuştu. Kaliforniya Üniversitesi, San Francisco'dan acil tıp uzmanı Dr. Christopher Colwell, "Gerçekten mucizevi bazı kurtarmalar yaptığımız ve insanların korkunç koşullar altında hayatta kaldığı birçok farklı senaryo oluyor" dedi. Ayrıca zihinsel durum da hayatta kalma şansını etkileyebilir. Chiampas, diğer hayatta kalanlarla veya kurtarma ekipleriyle hiçbir teması olmayan, cesetlerin yanında mahsur kalmış insanların umutlarını yitirebileceğini kaydetti. DÜNYADAN MUCİZE ÖRNEKLERİ - Haiti'de 2010 yılının Ocak ayında yaşanan depremden 14 gün sonra bir adam, defalarda yağmalanan bir dükkanın yıkıntıları altından sağ olarak çıkarılmıştı. Bahsedilen bu depremde en az 200 bin kişi ölmüştü. Haiti depreminin 14’üncü gününde enkaz altından canlı çıkarılan Rico Dibrivell, felaketlerde yaşanan mucizelerin son örneğiydi. - Türkiye'de ise Marmara depreminde mucizeler yaşanmıştı. Depremden tam 151 saat sonra enkaz altından sağ olarak çıkarılan İsmail Çimen de (5 yaşında) yaşanan mucizelerin simgesi olmuştu. Basında "Mucize İsmail" olarak anılan küçük çocuğun annesi de depremin ikinci gününde kurtarılmıştı. Ancak İsmail’in babası ve üç kardeşi göçük altında can verdi. - Marmara Depremi’ndekine benzer bir mucize ise Şubat 2004’te Konya'da yaşanmıştı. Çöken apartmanın enkazından 131 saat sonra 16 yaşındaki Muhammet Kelam kurtarılmıştı. - Türkiye'de enkaz altında en uzun süre kalıp, sağ çıkmayı başaran ise Marmara depreminden önce, 1992 Erzincan Depremi'nde yaşanmıştı. SSK Hastanesi'nin üçüncü katında bulunan lojmandan kaçmak isterken merdivenlerin çökmesi sonucu birinci kata düşerek aç ve susuz şekilde beton bloklar arasında hayatta kalmayı başaran hemşire Nurcan Eraslan 187 saat sonra kurtarılmıştı. Enkaz altındayken kangren olan sol ayağı kesilen Nurcan Hemşire deprem sonrasında mucize ile eş anlamlı hale geldi. - Beichuan’da yaşanan bir mucize ise hala akıllarda. Xie Shou Ju adındaki bir kadın, enkaz altında 72 saat kaldıktan sonra ufak sıyrıklarla kurtarıldı. Ancak kocasının kurtarılması biraz daha zaman aldı. Eşi Doktor Tang Xiong, depremden 139 saat sonra enkazdan canlı çıkarılmıştı. - Mianzhu kentinde 80 yaşındaki kısmi felçli Xiao Zhihu adlı bir adam ise tam 266 saat sonra enkaz altından sağ kurtarıldı. Evinin sütunları altında kalan Zhihu’yu, 11 gün boyunca hayatta tutan durum ise eşi tarafından beslenmesi oldu. Diğer büyük depremlerde olduğu gibi Haiti depreminde pek çok mucize kurtuluş yaşandı. Bu mucizelerin en küçük kahramanı 3 haftalık Elisabeth oldu. Minik kız bir hafta enkaz altında kaldı ama ölmedi. - Haiti'deki depremin 10’uncu gününde Port-au-Prince'te önce 84 yaşındaki bir kadın, kısa bir süre sonra da 21 yaşındaki bir genç enkazdan sağ olarak çıkarıldı. Kurtulan genç, susadığında idrarını içmek zorunda kaldığını da anlattı.

Çocuklarınızı sosyal medyadan ve TV’lerden uzak tutun! Haber

Çocuklarınızı sosyal medyadan ve TV’lerden uzak tutun!

Deprem haberlerinin görüntülerini izleyen çocukların psikolojik anlamda etkilenmemesi için “Sosyal medyadan ve TV’lerden uzak tutmaya çalışın” diyerek ebeveynlere uyarılarda bulunan Psikolojik Danışma ve Rehberlik Uzmanı Barış Sezgin, afet haberlerine maruz kalan çocuklarda donma refleksine dikkat çekti.      Son günlerde tüm Türkiye’nin tek gündemi 6 Şubat’ta yaşanan depremler olurken, hem sosyal medya hem de TV’lerde deprem bölgesinden görüntüler yayınlanıyor. Psikolojik Danışma ve Rehberlik Uzmanı Barış Sezgin, özellikle hassas içerikli görüntülerden psikolojik anlamda çocukların etkilenmemesi adına uyarılarda bulunarak, çocuklara depremle ilgili bilgilendirmenin nasıl yapılmasına dair tavsiyelerde bulundu. Çocukların depremle ilgili yaşadığı duygu durumundan dolayı donma refleksi yaşadığına dikkat çeken Uğur Okulları Psikolojik Danışma ve Rehberlik&Ar-Ge’den Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Barış Sezgin, “Yetişkinler olarak biz durumu biliyoruz, idrak edip anlayabiliyoruz ama çocuklarda şu an benim en çok endişelendiğim konu donma refleksi. Bir şey ile karşılaştığımızda ya da korktuğumuzda donup kalıyoruz. Çocuklar şu anda donmuş durumdalar. O yüzden ailelere ilk tavsiyem sosyal medyadan ve televizyonlardan biraz uzak tutsunlar. Bu acılarla belki biz baş edebiliriz ama çocuklarımız baş edemiyorlar ve baş edemediğimiz zaman problemler başlıyor. Bu problemlerin ve travmaların 5-6 yıl sürdüğüne dair çalışmalar mevcut. Yaşanan durumdan dolayı çocuklarda travma oluşabilir. O yüzden onları susturmak değil, konuşturmamız, anlattırmamız, duygularını ifade ettirici alanlar oluşturmamız gerekiyor. Kaygılanıyorlar ve stresli oluyorlar. Mesela stresli oldukları için karnı ağrıyor, mideleri bulanıyor, altını ıslatabiliyorlar. Bu donma refleksinin de sonuçlarıdır. O yüzden stresle baş etme yöntemleri mutlaka uygulanmalı” dedi.      “Çocuklara deprem mutlaka anlatılmalı”    Çocuklara deprem konusunun nasıl anlatılması gerektiği konusunda da tavsiyelerini sıralayan Sezgin, “Deprem konusunu açmamak ya da konuşmamak olmaz. Mutlaka anlatılmalı. Fakat daha basit cümlelerle ve onların anlayacağı dilde olmalı. Mesela, ‘Yerin çok ama çok altında kayalar var. Bu kayalar yaşlanıyorlar. Kayalar yaşlandıklarında küçük küçük parçalanabiliyorlar ve birbirini etkiliyorlar. Biz de yeryüzünde olduğumuz için bundan etkileniyoruz’ gibi cümlelerle bilgilendirebiliriz.  Depremi anlatmamak yerine bu şekilde anlatmak özellikle 3-12 yaş grubu için önemli. Çünkü çocuklarda konuyu konumlandıramama, anlamlandıramama durumu var” şeklinde konuştu.      “Evde deprem etütü yapsınlar”    “Aileler çocukların stresini daha da azaltmak için deprem anını canlandırmalı etütler yapsınlar” diyerek önerilerine devam eden Sezgin, “Deprem olduğunda aile nasıl davranmalı diye düşünerek evde etüt uygulaması yapmalıyız. Bu bile bilinmezlik karşısında bir şeyleri biliyor olması çocuğun güvende olmasını hissettirir” dedi.      "Rutinlere geri dönülmeli"    Son olarak günlük rutinlere çocukların dönmesi gerektiğinin de altını çizen Sezgin, “Rutin içinde olduklarında kendilerini daha güvende hissedeceklerdir. Bunları yaptığımız zaman bu travmadan tabii ki de çok etkileneceğiz, en azından bunlarla daha iyi baş edeceğiz diye düşünüyorum. Okula başlanması durumunda da mesela biz çocuklar için kendi bünyemizde bir sunum hazırladık. Deprem nasıl anlatılır, anne-baba ve öğretmenler nasıl davranmalı, çocuklarımız kendilerini daha nasıl güvende hissedecek gibi konuları ele aldık. Bu tüm eğitim kurumlarında uygulanmalı, çocuklarla konuşulmalı ve hissettikleri karşısında nasıl baş edebilirime dair eğitimler verilmeli” dedi.

Afette acil durum yönetimi ve iletişim hayati önemde! Haber

Afette acil durum yönetimi ve iletişim hayati önemde!

Afet ve kriz yönetiminde iletişimin önemiyle ilgili akademisyenlerden açıklama geldi. Acil durum yönetimi ve iletişimin, afet durumlarında hayat kurtarmada çok önemli bir rol oynadığına değinen akademisyenler, teknoloji ve iletişimdeki ilerlemenin erken uyarı sistemlerinde ve hızlı müdahalede yeni fırsatlara yol açtığını belirterek, resmi yardım operasyonlarının yanı sıra sivillerin gönüllü olarak yapabilecekleri eylemleri de görmenin önemli olduğuna vurgu yaptı.      Afet durumlarına ve bireylerin mevcut koşullarına ilişkin yararlı gerçek zamanlı verileri çıkarmak için sosyal medyanın kullanıldığını söyleyen Doç. Dr. Burcu Zeybek, “Afet olayı tespit edildikten sonra Twitter mesajları analiz edilerek tespit edilen olayla ilgili olanlar ayrıştırılır ve talepler ile gönüllü teklifleri toplanabilir. Çünkü resmi yardım operasyonlarının yanı sıra sivillerin gönüllü olarak yapabilecekleri eylemleri de görmek önemli. Bu tür gönüllü eylemlerin etkili olabilmesi için optimizasyona ihtiyaç var. Bu nedenle sosyal medyadan veri toplamanın ardından bir optimizasyon süreci gerekiyor” ifadelerini kullandı.      “Gönüllüler ve talep sahipleri en hızlı çözüm temelinde yönlendirilmeli”    “Toplanan veriler hem talepleri hem de gönüllü teklifleri, tedarik miktarlarını ve coğrafi konum verilerini içermelidir” diyen Doğuş Üniversitesi Öğr. Üyesi Doç. Dr. Burcu Zeybek, “Daha sonra, birkaç optimizasyon algoritması uygulamak ve gönüllüleri ve talep sahiplerini en hızlı çözüm temelinde yönlendirmek, gitmeleri gereken mesafeyi en aza indirmek ve karşılanan ihtiyaçların sayısını en üst düzeye çıkarmak mümkün olmalı” şeklinde konuştu.      “En hayati konu iletişim”    Acil durum yönetiminde en hayati olan konunun iletişim olduğunu vurgu yapan Doç. Dr. İlknur Doğu Öztürk ise, “Zamanında iletişim olmadan, sivillerin, kuruluşların ve kuruluşların mevcut koşullara hızlı bir şekilde yanıt vermesi oldukça zor. Mobil iletişim (GSM) için küresel sistemler için uydular veya mobil baz istasyonları kullanmak gibi yeterli düzeyde iletişim sağlamanın yolları var. İletişim kanalları olduğu sürece insanlar veri paylaşabilir. İnternetin afet zamanlarında işlevsel aracı ve acil durumu yansıtan değerli verileri paylaşmanın en iyi yolu olduğu da açık. Bu nedenle insanlar en çok sosyal medya uygulamalarını bilgi yayınlamak ve son durumu takip etmek için kullanıyor. Twitter ise en çok kullanılan sosyal medya uygulamaları arasında” diye konuştu.

Kızamık alarmı: Vakalarda artış var, uzmanlar uyardı! Haber

Kızamık alarmı: Vakalarda artış var, uzmanlar uyardı!

İstanbul'da bir süredir kızamık vakaları görülüyor. Yıllardır vaka görmeyen doktorlar yeniden kızamıklı çocuklarla karşılaşıyor. NTV'nin haberine göre, Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde görülen vaka sonrası uzmanlar aşı yapılması gerektiği konusunda aileleri uyardı. Türk Pediatri Kurumu Başkanı Prof. Dr. Çokuğraş, uzun yıllar sonra ilk defa kızamık vakası gördüğünü ifade etti. Aşıları tam olmayan yabancı uyruklu bir vakaya kızamık teşhisi koyduklarını belirten Çokuğraş, başka hastanelerde de giderek artan kızamık vakalarının bildirildiğini belirtti. "AŞILAMADA KRİTİK SINIR YÜZDE 95" Coronavirüs salgınıyla birlikte aşı karşıtlığı da arttı. Çocukluk çağı aşılama oranı düştü. Çokuğraş, bu konu hakkında da aşılama oranının yüzde 98'e vardığını ancak aşı kararsızlarının ve aşı reddinin bu oranı düşürdüğünü ifade etti. Aşılamada yüzde 95'in kritik sınır olduğunu dile getiren Çokuğraş, "Bunun altına düştüğünde kızamık vakalarının çok daha artmasını bekleriz. Çok kontrolsüz bir şekilde göç alan bir ülkeyiz. Pek çok komşu ülkeden yeteri kadar aşılanmamış, aşıları tamamlanmamış ya da hiç aşılanmamış çocuk maalesef geliyor. Bunları kontrol etmek çok kolay değil." dedi. ÖLÜMLERE YOL AÇABİLİR Kızamık solunum yoluyla bulaşıyor ve zatürre, menenjit gibi hastalıklara neden olabiliyor. Bütün çocukların ayına ve yaşına uygun bir şekilde aşılanmasının son derece hayati bir konu olduğunu hatırlatan Çokuğraş, "Çocuğunuz aşılıysa korkmanıza gerek yok. Kızamık küçük çocuklar için daha riskli bir hastalık. Özellikle zatürreye neden olup çocuk ölümlerine yol açabilir." diye konuştu. Türkiye'de çocuklara 1 ve 4 yaşlarında kızamık aşısı yapılıyor. Buna ek olarak bebekler 9 aylıkken de aşı uygulanıyor.

Soğuk ve kuru hava, astımı tetikliyor: Ne yapmalı? Haber

Soğuk ve kuru hava, astımı tetikliyor: Ne yapmalı?

Astım hastaları için yılın en zorlu mevsimi geldi. Kış aylarında astım ataklarını tetikleyen birçok farklı faktörün eş zamanlı etkili olabileceğini belirten Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Merda Erdemir Işık, astım hastalarına, "Soğuk ve kuru hava, solunum yollarını tahriş ederek kas spazmına neden olabilir ve dahası solunum yolu enfeksiyonları astım semptomlarını şiddetlendirebilir" uyarısında bulundu.    Astım hastalarının yılın dört mevsimi sağlıklarına dikkat etmeleri gerektiğini, ancak bu dikkatin kış aylarında daha da artmasının şart olduğunu belirten Medicana International İzmir Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Merda Erdemir Işık, "Kış aylarında soğuk ve kuru hava astım ataklarını şiddetlendirebilir. Akciğerlerdeki hava yolları bir sıvı tabakası tarafından korunur. Soğuk hava ile karşılaşıldığında hava yollarındaki sıvı buharlaşır ve hava yolları tahriş olur. Hava yollarındaki tahriş, astım şikâyetlerini önemli ölçüde artırır. Özellikle soğuk havada egzersiz yapıldığında solunum sırasında hava yolları daraldığından öksürük ve nefes darlığı gibi semptomlar tetiklenir. Soğuk havaların bir diğer etkisi de mukus üretimindeki artıştır. Mukus üretiminin artması solunum sırasında daha çok zorlanılmasına neden olur" dedi.      Astım hastalarının korkulu rüyası    Soğuk algınlığının ve gribin kış aylarında astım hastalarının semptomlarını artıran başlıca nedenler arasında oluğunu ifade eden Dr. Merda Erdemir Işık, astım hastalarının kendilerini korumalarının önemine değinerek, "Kış aylarında nezle ve grip görülme sıklığı artıyor. Kapalı ve kalabalık ortamlarda bulunan astım hastaları bu hastalıklara yakalandıklarında şikâyetleri kötüleşiyor. Bu nedenle kalabalık ortamlardan mümkün olduğunca uzak durulması, ellerin sık sık yıkanması ve her sene grip aşısı olunması gerekiyor" diye konuştu.        "Kötü hissettiren neden, evin içinde olabilir"    Astımın tetikleyicilerinin evlerin içerisinde de olabileceğine vurgu yapan Uzm. Dr. Işık, "Bakımı yapılmayan kombiler, merkezi ısıtıcılar ya da geleneksel sobalar, astım ataklarını şiddetlendirebilir. Ek olarak çamaşırların odalarda kurutulmasına bağlı olarak küf alerjisinin tetiklenmesi ya da ev tozu akarları da potansiyel tetikleyiciler arasındadır. Doğru ısınma yöntemlerinin tercih edilmesi, halı ve kumaş dokusuna sahip ev eşyalarının düzenli olarak yüksek emiş gücüne sahip elektrikli süpürgeler ile temizlenmesi, yatak çarşaflarının sıklıkla değiştirilmesi, havanın temiz olduğu saatlerde iç mekânların havalandırılması gibi tedbirler evde uzun zaman geçiren astım hastaları için önemli tedbirler haline gelecektir" ifadelerini kullandı.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.