Hava Durumu

Murat Baykan 'İki Kapılı Ev'i Yazdı! “Bırravo Ekip, Bırravo!”

null

Haber Giriş Tarihi: 21.02.2015 15:41
Haber Güncellenme Tarihi: 21.02.2015 15:41
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.lodoshaber.com
Murat Baykan 'İki Kapılı Ev'i Yazdı! “Bırravo Ekip, Bırravo!”

Kadir Has Üniversitesi Film ve Drama bölümünde oyunculuk yüksek lisansı yapan ve aynı zamanda Mekan Artı bünyesinde oyunculuk yapmaya devam eden Murat Baykan, Ekip tiyatrosu tarafından sahnelenen “İki Kapılı Ev" oyunu hakkında  yazdı. 

Baykan'ın, “Bırravo Ekip, Bırravo!” dediği Ekip Tiyatrosu'nun "İki Kapılı Ev" adlı oyunun konusu ekibin internet sitesinde şu şekilde anlatılıyor:

“Ardına uşağı Calabazas’ı da katarak sevdiği kadının peşinden Ocaña’ya gelen Don Lisardo, şehre adımını attığı daha ilk gece, kendini büyük bir kovalamacanın ortasında bulur. Yüzünü bile görmediği sevgilisini korumak amacıyla, çocukluk arkadaşı Don Felix’le düelloya tutuşur. Sevgilisi kurtulmasına kurtulur ama o andan itibaren Lisardo kendini, gizem ve heyecan dolu bir aşk ve macera cümbüşünün ortasında buluverir. Don Felix’in tek arzusu ise kendisini kıskançlık krizleri içinde terk eden sevgilisi Laura’nın kalbini tekrar kazanabilmektir… “ 

İşte Murat Baykan'ın, kuledibi.org'da yayınlanan “Bırravo Ekip, Bırravo!” başlıklı yazısı ile  Ekip Tiyatrosu ve 'İki Kapılı Ev' :

Kişisel olarak hakkında yazı yazmakta en çok zorlanacağım tiyatrolardan biri Ekip Tiyatrosu. Zira kıskançlıkla, gıptayla ve kimi zaman sinir bozukluğuyla (iyi anlamda) takip ettiğim oyunlarının her birinin üstüne en ince detayına varıncaya dek söyleyebileceğim sözlerim ve herkesin merakla benden duymak istediğinden emin olduğum fikirlerim var. Elimden geldiğince detaylara fazla dalmamaya gayret edeceğim.

Ekip, 2010 yılında kurulmuş ve bu kısa tarihine kafa tutar nitelikteki yedi işiyle alternatif camiada kendine sağlam bir yer edinmiş çalışkan bir tiyatro.

Kronolojik sırayla Oyun Sonu, Largo Desolato, Parti, Kara Sohbet, Öğüt, Arap Gecesi ve İki Kapılı Ev oyunlarıyla seyirci karşısına çıkan ekibin çoğu oyunu pek çok ödüle layık görüldü. Yazının sonunda yer verdiğim resmi internet sitelerinde bunlara yer verilmiş olduğundan burada uzun uzun saymak istemiyorum.

Yukarıda saydığım işlerden Öğüt ve Arap Gecesi’ni izleme şansı bulamadım. Ancak ekibin gördüğüm oyunları kendilerine çokça güven duymamı ve iyi bir oyun izleyeceğime dair iç ferahlatan bir ön yargıyla salona girmemi sağlamaya yetiyor.

İki Kapılı Ev’de geçen “Belki de Ekip Tiyatrosu’na girerim. Orada yapılacak bir iş mutlaka bulunur.” repliği grubun işbirliği düsturunu bir kez daha ilan ederken incelikli bir çalışmanın ürünü olduğu açıkça belli olan oyunlarda bu işbirliğinin titiz meyvesini görebiliyorsunuz. Özetle “afsız” bir ekip olarak nitelendirebileceğimiz Ekip Tiyatrosu, ortaya koyduğu işlerde bir şeyleri şansa bırakmayı pek sevmeyen, bırakırsa da bunu bir şekilde seyirciye yansıtarak izleyeni aptal yerine koymadığını gösterecek nezakette bir tiyatro. Onları izlemek belki bu yüzden bu kadar keyifli. Herkesin her şeyi yaptığı bir dönemde “herkes” olmayıp sırtlandığı şeyi doğru yapmayı seçen güzel insanlardan müteşekkil bir tiyatro Ekip.

Bahsedeceğim oyunların neredeyse tümünde oyunculukların ve rejilerin kusursuza yakın olduğu fikrini aklınızın bir köşesine yerleştirdiyseniz, dalıyorum…

Samuel Beckett’in “Oyun Sonu”su ile serüvenine başlayan topluluk, daha ilk oyundan “Geliyoruz hazırlanın” sinyalleri vermişti. Uslu’nun yönettiği oyunda yaratılan bunaltılı atmosfer, seyirciyi seçilmiş olduğu belli olan bir iç sıkıntısına sürüklerken, Cem Uslu ve Simel Aksünger’in parıltılı oyunculuklarıyla metnin istediği trajikomedi bütün saflığıyla yansıtılıyordu. Aksünger’in iç acıtan Clov performansı ise görülmeye değerdi.

İkinci oyunları olan “Largo Desolato” ise Çek yazar Václav Havel’in kendi memleketinde de seyirciyle buluşup festivallerden ödüllerle dönen bir Ekip oyunuydu. Cem Uslu’nun sahnede enikonu devleştiği bu oyun, makyaj, sahne kullanımı ve dekor konusunda özellikle dikkat çekiciydi.

Uslu’nun Ekip’le beraber yazdığı “Parti”, ciddi bir derdi olan ve seyircinin omzuna büyük sorumluluklar yüklemekten imtina etmeyen; mitoloji, psikoloji ve yakın tarih gibi pek çok alana dokunan metniyle; tekinsiz oyun görselleri ve afişiyle; uzun oyun süresine rağmen keskin bir dikkatle kendini izletebilen; salondan çıkınca dahi etkisi saatlerce süren bir dramdı. Birkaç oyuncunun düşük performanslarla oyunun iddialı duruşuna zarar verdiğini düşünüyor olsam da Ayşegül Uraz, çok başarılı performansıyla benim gözümde ekibin arasından bir parça sıyrılmış, oyunu izlediğim vakit temenni ettiğim şekilde ödüllendirilmişti de.

Ayça Seymen Şimşek’in yönettiği bir Amêlie Nothomb uyarlaması olan “Kara Sohbet”in; Murat Engiz’in yüksek performansı haricinde Ekip’in oluşturduğu çizgide nispeten düşük kalan bir iş olduğunu söyleyebilirim.

Ayça Seymen Şimşek’in yönettiği bir Amêlie Nothomb uyarlaması olan “Kara Sohbet”in; Murat Engiz’in yüksek performansı haricinde Ekip’in oluşturduğu çizgide nispeten düşük kalan bir iş olduğunu söyleyebilirim.

Ve nihayet… İki Kapılı Ev…

Pedro Calderón De La Barca’nın yazdığı, Ekip’in şahane bir biçimde uyarladığı, Cem Uslu’nun yine büyük bir başarıyla yönettiği oyunun konusu ekibin internet sitesinde şu şekilde anlatılıyor: “Ardına uşağı Calabazas’ı da katarak sevdiği kadının peşinden Ocaña’ya gelen Don Lisardo, şehre adımını attığı daha ilk gece, kendini büyük bir kovalamacanın ortasında bulur. Yüzünü bile görmediği sevgilisini korumak amacıyla, çocukluk arkadaşı Don Felix’le düelloya tutuşur. Sevgilisi kurtulmasına kurtulur ama o andan itibaren Lisardo kendini, gizem ve heyecan dolu bir aşk ve macera cümbüşünün ortasında buluverir. Don Felix’in tek arzusu ise kendisini kıskançlık krizleri içinde terk eden sevgilisi Laura’nın kalbini tekrar kazanabilmektir… “

patara

“İki Kapılı Ev”, İsmail Sağır. Fotoğraf: Ali Güler

“Bu nasıl oldu? O nerden çıktı?” sorgulamalarına girildiğinde bir parça kafa bulandıran, bir farsı andıran metin, Ekip’in elinde büyük ölçüde tanınmayacak hale gelmiş. Zira artık söz konusu ekip, bizim Ekip değil.  Bir tiyatro kumpanyasının patronu olan Patara, nereden bulduğunu bilemediğimiz Aşkoş, Güzeellik, Tata, Küt ve Saftirik isimli oyuncularla “İki Kapılı Ev”i oynamaya karar vermiştir ve bizler de bu oyunun prömiyerini izleme şansı bulmuş seyircilerizdir. Oyunun başından sonuna kadar -selam da dahil olmak üzere- sahnede ve fuayede Simel Aksünger, Hakan Emre Ünal, Ömer Fırat Köker, İsmail Sağır, Ayşegül Uraz ve Duygu Yetiş’e rastlamayız.

aşkoş

“İki Kapılı Ev”, Simel Aksünger. Fotoğraf: Ali Güler

Haliyle Patara’nın kumpanyasının kendi imkanlarıyla yaptığı belli olan ve bunu çaktırmamak için en ufak bir çaba harcanmamış perişan dekor ve kostüm seçimleri içinde bir oyun izleriz. Ekip heyecanlı (Aşkoş hariç), tecrübesiz (Aşkoş hariç), sahne adabından bihaber (Aşkoş hariç) ancak bir şekilde çok yetenekli oyunculardan oluşmuştur. Bu tatlı illüzyon o kadar içinizi ısıtır ki yapılan her hatayı affeder halde bulursunuz kendinizi. Sahnedekiler de bunu sezer ve hoşgörünüzü dibine kadar suistimal etmek için fırsatı ganimet bilirler. Detay verip tadını “daha fazla” kaçırmak ve Ekip’ten azar işitmek istemem.

saftirik

“İki Kapılı Ev”, Ömer Fırat Köker. Fotoğraf: Ali Güler

Seyirci olarak beni en çok etkileyen detay ise gündelik hayatta iki kelimeyi bir araya getirmekten aciz oyuncu temsillerinin sahnede devleşmesi oldu. Bu çok parlak buluş benim açımdan oyunun en can alıcı yanıydı.

güzeellik

“İki Kapılı Ev”, Ayşegül Uraz. Fotoğraf: Aslıhan Avcı

Oyuncu kimliği açısından ders niteliğinde bir işle karşı karşıyayız. Oyunun başından sonuna kadar; bir oyuncuyu canlandıran oyuncuları canlandıran oyuncular izliyoruz.  Ki zannediyorum Ekip Tiyatrosu’nun en falsosuz oyunculuk performansları da bu oyundakilerdi. Bir şekilde her karakteri seviyor, sempati besliyor ve yeniden sahnede görmek istiyorsunuz ki bu bir oyunda eşine pek sık rastlanılası bir durum sayılmaz. Sıradan bir sempati ve sevgiden bahsetmiyorum. Canlandırılan karakterleri oyunun üstünden bir zaman geçtikten sonra özlemek ve tekrar tekrar görmek istemek düzeyinde bir yakınlık hissini ifade etmeye çalışıyorum. (Deli galiba?) Bu açıdan oyunda öne çıkan, parlayan, diğerlerini gölgede bırakan bir oyuncudan söz etmek mümkün değil çünkü tüm oyuncular bedenleriyle kurdukları ilişkiden tutun, tonlamada yaptıkları buluşlara; geliştirdikleri türüklerden tutun, sahne hakimiyetlerine kadar her bakımdan çok başarılılar. Keza bu da sıkça karşımıza çıkmaz. Yeri gelmişken, bu oyunda ekibin oyuncu koçluğunu  yapan Mine Çerçi’nin adını da anmadan geçmek olmaz. Shakespeare’in çağdaşı bir İspanyol yazarın metninden yola çıkılarak uyarlanmış bir çağdaş komediyi (ama gerçekten komedi) izlemek ise nadiren kısmet olur. (“Kısmet” mi?)

küt

“İki Kapılı Ev”, Hakan Emre Ünal. Fotoğraf: Aslıhan Avcı

Oyunda politik göndermelerin yanı sıra popüler kültüre, çağımız tiyatro anlayış(lar)ına, “oyuncu” olmuş -ama bayağı bayağı ‘olmuş’, öğrenecek bir şeyi kalmamış- günümüz tiyatrocularına ve tiyatro-jüri ilişkisine dair taşlamalar mevcut. Ekibin oyun boyunca iğneyi kendine, çuvaldızı başkalarına batırdığı isabetli rejiler azımsanacak gibi değil. Bunların dışında oyunda bolca doğaçlama yapılıyor ve bu durum seyir açısından kimi zaman besleyici olurken kimi zaman izlemeyi zorlaştırabiliyor. Oyunun iki temsilini izledim ve ciddi farklılıklarla karşılaştığımı söyleyebilirim. Bahsi geçen iş doğaçlama tiyatrosu yapma kaygısıyla ortaya konmuş olmadığında, gerekli ve zorunlu haller dışındaki, özellikle çokça bariz doğaçlamalarla ciddi problemleri olan bir seyirci gözüyle, bunların çoğunlukla performansı baltaladığına inanıyorum. Bunu bu oyun özelinde daha rahatça ifade edebiliyorum çünkü izlediğim iki temsil içinden bu “bariz” doğaçlamaların daha az yer aldığı oyunda seyirci reaksiyonunun daha güçlü ve içten olduğunu hissettim. Misalen, kimi zaman oyuncuların temsil ettiği “Patara kumpanyası” karakterlerinin altından sızan gerçek oyuncu kimlikleri belli bir dozdan sonra rahatsız edici olabiliyor. Çok fazla yabancılaştırmanın yer aldığı bu nitelikte bir işin kusursuzluğuna gölge düşürmemesi açısından bu “yabancılaştırma özgürlüğü”nün suistimaline mümkün mertebe engel olunması gerektiğini düşünüyorum. İzlediğim bir temsilde Küt’ü canlandıran Hakan Emre Ünal’ın dilinin sürçmesi ve hemen o anda Küt’ün ağzından “Hocam konuşamıyorum” diyerek oyunu bozması; benim açımdan hem karakteri besleyen hem de hayranlık uyandıran bir otokontrol örneği oldu. (Keza bu yazı da başlığını Küt karakterinin oyundan çıktıktan günler sonra dahi insanın aklına gelip olduk olmadık yerde kendi kendine gülmeye başlamasına yol açan repliklerinden birinden alıyor.)

tata

“İki Kapılı Ev”, Duygu Yetiş. Fotoğraf: Ali Güler

Mutlaka izlenmesi gereken oyunlardan “İki Kapılı Ev”; Ekip’in kendi çıtasını bir hayli yükselttiği ve benim gibi sıkı takipçilerini oldukça heyecanlandırdığı bir iş olmuş. Kuvvetle muhtemel ben İki Kapılı Ev’i izlemeye devam edeceğim. Zira özlüyorum.

http://www.ekiptiyatrosu.com/

https://twitter.com/EkipTiyatrosu

https://www.facebook.com/ekiptiyatrosu/timeline

Kaynak: Kuledibi

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.