CHP Milletvekili Aday Adayı Belgin Gökçe: Siyasete Gençler ve Kadınlar İçin Girdim

Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili Aday Adayı Fatma Belgin Gökçe, Lodos Haber'e konuştu...

Haber Giriş Tarihi:
Haber Güncellenme Tarihi:
https://www.lodoshaber.com

Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Aday Adayı Fatma Belgin Gökçe...  

Sol dünya görüşünün hakim olduğu bir memur ailenin, biraz da haşarı kızı olarak büyüdü. Samimiyetsiz bulduğu evcilik oyunu yerine, elleri nasır tutuncaya kadar mahalledeki çocuklarla bilye yarıştırmayı tercih etti. Sonra, küçük yaşında para kazanmanın yollarını aradı. Annesinden gizlice aşırdığı çarşafı, tiyatro perdesi yapıp, mahalledeki çocuklara Hacivat Karagöz oyunu sergiledi. Tabi, parasını verip bilet almaları kaydıyla...

Babasının memuriyeti nedeniyle öğrenim hayatını farklı okullarda tamamladı.Hayali mimar olmaktı. Ancak "memur bir ailenin çocuğunun" ideallerinin peşinden koşma lüksü yoktur" diye, Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi'ni bitirdi.

Eşi Erdoğan Gökçe'yi, 2002 yılında elim bir trafik kazasında kaybettiği güne kadar mali danışman olarak çalıştı.

Kazadan sadece ve sadece 10 gün sonra, hiç bilmediği bir iş kolunda faaliyet gösteren, kömür üretimi, ihracatı ve ithalatı yapan Ekince Madencilik Şirketi'nin başına geçmek zorunda kaldı. Daha doğrusu, şirketin en ağır işçisi olma gerçeğiyle baş başa kaldı. Günde 17-18 saat çalışmasını gerektiren zor yıllardı. İş makinası da kullandı, kamyon da... Kadının adının dahi geçmediği bir piyasada var olma mücadelesi verdi ve başardı.

Şimdi de, bir kadın ve iki genç kız annesi olarak, "gençler ve kadınlar için girdim" dediği siyasette, Cumhuriyet Halk Partisi'nden milletvekili olmak için mücadele ediyor.  

* Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili Aday Adayı Fatma Belgin Gökçe, çalıştığı iş koluyla dikkat çeken bir isim. Kömür ticareti, kadınların idealinde olan, "ileride şu işi yapmak istiyorum" diye konumlandırdıkları bir iş kolu değil. Nereden icap etti? Neden kömür ticareti yapıyorsunuz?

Kömür ticareti eşimin işiydi. 1994 yılında kurulan bir firmaydı. Önce şahıs firmasıydı. Daha sonra "Ekince Madencilik" adını aldı, preslenmiş kömür imalatının yanı sıra ihracat ve ithalat yapan bir firma olarak çalıştı.  Ben 1,5 sene ön muhasebesini tutarak çalışmaya başladım. 2002 yılında eşimi trafik kazasında kaybedince, hem müşterilerin hem personelin, her gün eve gelip  "Sen gelmeden olmaz, sakın işi kapatma, bizi yalnız bırakma!" demeleri üzerine kendimi bu işin içinde buldum.

* Eşinizi trafik kazasında kaybetmiş olmanızla başladı süreç?

Evet... Eşimi kaybettikten 10 gün sonra işe başlamak zorunda kaldım.

O dönemde kızlarım 11 ve 12 yaşındaydı. Sanırım biraz cahil cesaretiydi. Ne ile karşılaşacağımı bilmiyordum. Nasıl kömür alınır, nasıl satılır? Ben sadece ön muhasebe ile ilgilenmiştim. İtiraf etmek gerekirse, eşimin iş yeri sahibi olmasının da verdiği şımarıklıkla, bazı günler gitmiyor, çocuklarımla ilgileniyordum. Eşimi kaybettikten sonra birdenbire sorunlar yumağıyla karşılaştım. Ondan sonra anladım işin ne kadar zor olduğunu. Tahminimden de zordu. Kış ortası... İşlerin çok yoğun olduğu, hem alacakların hem borçların yoğun olduğu dönem. İşin başında sizi bilmeyen insanlar var ve size karşı güvensizlik söz konusu...

* Böyle bir piyasada, birden ortaya çıkmış bir kadın... Artık kömürü bana satacaksınız ya da benden alacaksınız diyor! 

"Benden alacaksınız diyorum, ben satacağım diyorum." Kömürü aldığım yer tereddütle bakıyor. "Versek mi acaba?" Diye düşünüyor. O zamana kadar gelen bir borçlanma var, o borçların ödenip-ödenmeyeceği konusunda tereddüt yaşıyorlar. Daha da önemlisi, "Bundan sonraki ticaret hayatını nasıl götürürüz? Acaba başarabilir mi?" Korkusuyla hareket ediyorlar.

 * Bütün bunlar olurken ne hissettiniz? 

Hepsini anlayışla karşıladım. Ben de aynı durumda olsaydım, aynı tereddütleri yaşardım. Bunları şikayet olsun diye söylemiyorum. İnsanların tüm endişeleri önemliydi. İşin tuhafı, yıl 2002... Kömürle ilgili sektörde ne kadar değişiklik varsa yapıldı.  Onlar da benim başıma geldi. Açık kömür satılırdı, torbaya girdi. İşin içine torba maliyeti girdi. Alış şeklimiz değişti, fiyatlar arttı, kömür fiyatlarında ani yükselişler oldu. 2001 krizinin etkisiyle Dolar bazında alışveriş yapıyorsunuz.

Bizden alacağı olan müşterilerimiz var, onlar korkuyor. "Acaba kömürümü alabilecek miyim? Ben parasını yatırdım ama bu hanım bunları becerip bana kömürümü verebilecek mi?" Bu arada da 15-20 dolar gibi bir fiyat farkı var. Aldığım kömürle vereceğim kömür arasındaki fiyat farkı... Bir yandan düşünüyorum:  "Ben bu işi yapacak mıyım? Yapamayacak mıyım?" Yapamayacaksam paralarını iade edeyim, başka bir yerden alışveriş yapsınlar. Eğer devam etmek istiyorsam bunu kendi cebimden karşılamak zorundayım ki güven telkin edeyim."

* Bu riski alayım mı? Almayayım mı? İki de çocuğunuz var bakıp büyütmeniz gereken?

Evet, çocuklarım var, iş büyük. Her sabah 7'de çalışmaya başlıyorum. Gece 01.00'e kadar devam ediyorum. Erdoğan'ın (Rahmetli eşim) ajandalarını, klasörlerini karıştırıyorum. Ne olmuş, ne bitmiş? Bir de bu arada ders çalışıyorum. Sonunda karar verdim devam etmeye. Personel de bana yardımcı olmaya söz verdi: "Sakın korkma yenge. Her konuda destek olacağız" diye.  Sağ olsunlar, oldular da... Hep birlikte başardık. O sene cebimizden ödediklerimiz için helal olsun diyorum. Zararımız oldu ama bu piyasada bana güven duyulmasını sağladı. Ertesi sene hiçbir şey olmamış gibi, aynı Erdoğan işin başındaymış gibi ticaretimize devam ettik.

 * Ve böylelikle piyasaya, kadından kömür de alınır, kadına kömür de satılır göstermiş oldunuz. Bu çok önemli gerçekten. Peki bu esnada, benim ne işim var bu sektörde? Diye sorgulamadınız mı?

Hayır, hiç sorgulamadım. Ben o iş yerini eşimin ne fedakarlıklarla kurduğunu biliyorum. Yani beraber fedakarlıklar yaptık. Yıllar boyunca biz hiç tatil yapmadık. 15 yıl süren evlilğimiz boyunca iki defa tatile gitmişizdir. Yaz, kış, hafta sonu mevhumlarımız yoktu bizim. Daima çalıştık.  Erdoğan'ın bu kadar fedakarlık yaptığını bildiğim için iş bana emanet gibi geldi. Yani bırakırsam, kemikleri sızlayacak gibi... Öyle bir psikoloji... Hem çocuklar, hem iş... Devam etmek zorunda olduğumu hissettim. Daha sonra baktım ki oluyor iş, korkulacak çok fazla da bir şey yok. İnsanlar, hem Erdoğan'a olan sevgilerinden, hem de bana olan saygılarından dolayı biraz daha toleranslı davrandı. Ve işi bugüne kadar getirdik. Kim bilir, belki de çocukluğumdan ticarete yatkın bir insan olmamın da payı olabilir.

* Bir kız çocuğunun ticarete yatkın olması nasıl bir durum?

Bu yaradılışla ilgili bir şey. Ben hiç bebeklerle falan oynamadım. Hatta kız kardeşimle çok farklı yaradılışlardayız. Çok yalvarırdı oynamak için. Evcilik oyununda herkesin bir evi olur ya hani... O sırf oynayayım diye, benim evimi de dizayn ederdi. Bana çok sahici gelmiyordu. Sokağa çıkmak, bilye oynamak varken, evde otur evcilik oyna!

*Bilye oynamak mı? 

Evet... Elimin nasır tuttuğunu bilirim bilye oynamaktan!

* Peki ya ticarete yatkınlık?

O hep vardı. Kazı-kazan satardım. Biletli Hacivat-Karagöz oyunu oynatırdım!

-Arkadaşlarınıza mı satıyorsunuz biletleri?

Tabi... Mustafakemalpaşa'da yaşıyorduk o dönem. Mahalledeki çocuklara... Evden beyaz çarşaf götürürdüm, mumları yakarak Hacivat-Karagöz oynatıp para kazanırdım.

* Ya öğrenci Fatma Belgin Gökçe?.. Para kazanmaktan derslere vakti kalıyor muydu?

Vasat bir öğrenciydim. Öyle çok çalışkan falan değildim. Sınıfta kalmışlığım yoktur ama öyle okul birincisi, okul ikincisi olduğum bir öğrencilik hayatı yaşamadım. Hatta kızlarımla aramdaki ilişkide çok önemlidir bu durum. Kızlarım çok başarılı karne getirdikleri zaman aynen şunu söylüyorum onlara:  "Yavrum... Ben aileme bu mutluluğu yaşatamadım. Bana bunu yaşattığınız için teşekkür ederim."

 * Vasat öğrenciliğin devamı nasıl geldi?

Orta okula Mustafakemalpaşa'da başladım. Sonra Çanakkale'ye tayin olduk, ortaokulu orada bitirdim. Lise ikiye giderken Bursa'ya döndük. Bursa'da Cumhuriyet Lisesi'ni bitirdim. Anadolu Üniversitesi, o zaman İktisadi Ticari İlimler Akademisi idi. Eskişehir'e giderek orada okudum. Okul 1980 sonrası Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi olunca işletme fakültesi mezunu oldum.

 *Ticarete yatkınlığınız yüzünden mi tercih ettiniz o fakülteyi?

Hayır. Çok sevdiğim bir bölüm değildi. İdealim mimar olmaktı. Ama memur bir ailenin çocuğu olunca, insan ideallerini çok fazla zorlayamıyor. 3 çocuk okuyor, annem o dönem işi bırakmıştı. Tekrar üniversite sınavına gireyim, mimarlığı kazanayım falan gibi bir lüksüm yoktu. Birinci sınıftayken okula devam mecburiyeti yoktu. Eskişehir'e o dönem çok ısınamadım. Gitmek istemedim ve Bursa'da bir aile dostumuzun vasıtasıyla Aksu İnşaat'ta ön muhasebe işine başladım.

* Çalışma hayatına üniversitede okurken başladınız?

Evet, ama bundan ailemin haberi yok. Onlar beni okulumda biliyor. Bir gün annemle birlikte yolda gidiyoruz, Bursa'dan Eskişehir'e beraber gittiğimiz bir arkadaşım var, yolda karşılaştık. "Belgin sınavlar başlayacak, sen neredesin?" dedi. Annem şöyle bir baktı... O akşam valizleri topladı, beni Eskişehir'e götürdü. "Bir daha da gelmeyeceksin!" dedi.

*Okul bitene kadar gelmeyeceksin mi dedi?

Evet, aynen bunu söyledi. Böylece, sevmesem de okudum, bitirdim.

* İş yaşamında nasıl bir insansınız? 

Aslında bunu birlikte çalıştığım arkadaşlarımın yanıtlaması daha doğru olur. Bilmem ki, insanın böyle bir konuda kendisini anlatması çok doğru mu? Birlikte çalıştığımız tüm arkadaşlarımız bana "yenge" diye hitap eder. Aynı zamanda iş yaptığımız tüm firmalar ve piyasanın da hitap şekli budur. Rahmetli eşime duydukları saygı ve sevginin bir ürünü olan bu hitap şeklini yıllardır büyük bir gururla taşıyorum. Belki de bu nedenle çok fazla zorlanmadam işimi yapabildim. Bizim müteahhitlik alanında da yatırımlarımız oldu. O yüzden inşaat hafriyatından da anlarım, gerektiğinde rahatlıkla iş makinası ya da kamyon da kullanırım. Ama ev işi ve yemek diye sorarsanız? Orası fena gerçekten!

* İş makinası kullanabilen bir kadın ev işlerinde sınıfta mı kalıyor?

Üzülerek itiraf ediyorum ki bu konuda sınıfta kaldığımı söylemeliyim. Ev işleriyle aram hiç bir zaman iyi olmadı. Her zaman için yemek yapmayı değil de yemeyi sevdim.

* Ya çocuklarınız? Bu duruma hiç bozulmadılar mı? 

Kızlarım küçüktü henüz ve bir gün benden yaprak sarması istediler. Büyük bir hevesle başladım. Bir iki tane sardım, gerçekten berbat oldular. Biraz daha uğraştım, sonuç hüsrandı! Sonunda, içini de yaprağını da tencerede üst üste koyup pişirdim: "Yavrum, şekli farklı olabilir ama içerik aynı. Sonuçta midenizde birleşecekler. Afiyet olsun."

Solcu olmaktan başka bir seçeneğim yoktu!

* Son derece başarılı bir İşkadınıyken, siyasete atılmak ve tercihinizi de CHP'den yana kullanmak nereden icap etti?

Zaten aile olarak başka seçeneğimiz yoktu. Sol dünya görüşü hakimdi. Öyle bir anne baba ile büyüdük. Okuduğumuz kitaplar, gazeteler, evdeki söylemler hep sol dünya görüşüne dairdi.

* CHP ile yolunuz nasıl kesişti?

Aslında siyasete karşı hayatım boyunca ilgi duydum. Haksızlıklara ve eşitsizliklere karşı mücadele eden bir yönüm oldu daima.  CHP'de siyaset yapma meselesine gelince... Bir pazar günü Yücel Akgün beni aradı. "Belgin Hanım, biz Osmangazi İlçe yönetimini oluşturuyoruz. Sizin isminizi Kadın Girişimciler Kurulu'ndan aldım, onlar tavsiye etti. Gelir misiniz?"  Diyerek bir davet aldım. Görüşmemizin ardından Osmangazi İlçesi Yönetimi'nde görev aldım. Saymanlık verdiler bana. Herhalde iş hayatından geliyorum diye... Çok da zevkliydi. Gelir gelmez hemen delege seçimlerini gerçekleştirdik. İnanılmaz bir deneyimdi. Siyasi açıdan çok şanslıyım. Dört sene aktif siyasi hayatın içinde yer aldım ve 8. seçimimi yaşıyorum.

* 7 Haziran'la birlikte 8 seçim... Gerçekten önemli bir deneyim.

Evet, gerçekten öyle. Bunun çok önemli bir tecrübe olduğunu düşünüyorum. Osmangazi İlçe yönetiminde görev aldım. Daha sonra seçilemedik ve ben işimin başına döndüm. Aradan bir süre geçtikten sonra, İl Yönetimi oluşturulurken, bu kez, başkanımız Metin Çelik Bey aradı: "Belgin Hanım sizinle daha önce bir tanışıklığımız var. İl yönetimini oluşturuyoruz. Bizimle beraber çalışır mısınız?" Dedi.

Siyasete giriyorsunuz, işi bırakıyorsunuz sonra tekrar siyasete dönüyorsunuz... İlk önce tereddüt ettim. Daha sonra baktım, eski arkadaşlarımdan görüş aldım. Gelmem gerektiğine karar verdik. Ailem de gitmem gerektiğini söyledi. Çünkü artık Türkiye'de kadınların aktif siyasette olması gerekliydi. Açıkçası ben de çok istedim.  Çocuklarımız için fazla bir şey yapamadık ama belki torunlarımız için bir şeyler yapabiliriz hevesiyle tekrar geldim. İl Başkan Yardımcılığı yaptım. İşadamları ve SİAD'lardan sorumlu il başkan yardımcısı olarak çalıştım. Sonra İl Sekreterliği görevine getirildim. Bu göreve 24 Aralık 2014 tarihine kadar devam ettim. Ondan sonra da milletvekili olmak üzere yola çıktım.

 * Siyaseti nasıl buldunuz?

Siyaset biraz karmaşık tabi. İlk zamanlar adapte olma sorunu yaşadım. Zaman zaman yoğunlaşan gruplaşma meselesini sevemedim. Ben siyasette tek vücut olup birlikte başarmanın önemine inanıyorum. İnsanları, siyasete kattıklarıyla, verdiği emekle, samimiyetiyle değerlendiriyorum. Bu parti için kim çalışıyor? Kim gerçekten partinin başarısını önemsiyor? Bunlar benim için önemli kavramlar. Partililik bilinci... Ben değil biz mantığı... Dayanışma ruhu... Ekip başarısı... Bu kavramların çok kıymetli olduğuna inanıyorum.

 * Hasılı Gezi Ruhu?..

Biz Gezi'deki çocuklardan çok şey öğrendik, çok ders aldık. Bazı arkadaşlarımızla parkta sabaha kadar çocukların başında bekledik onlara zarar gelmesin diye. Çünkü onlar önemli. Çok farklı bir vizyonları var. Dünyaya bakış açıları farklı. Çünkü ben kızlarımdan da çok şey öğreniyorum. Dönem dönem beni yönlendirmelerini de istiyorum. Bu benim çok hoşuma gidiyor. Gerçek buyken,  gençlerin elimizin tersiyle itilmek istenmesi, onlara sorumluluk verilmemesi benim canımı acıtıyor. Her yerde de söylüyorum. Eğer milletvekili iseniz ve Bursa'ya geldiğinizde programınızı yapmadan, gençlerle bir araya gelmiyorsanız, onlara öncelik vermiyorsanız, taleplerini ve fikirlerini almıyorsanız ciddi bir eksiklik içerisindesiniz.

 *Bu durumda siz milletvekili seçilirseniz, gençleri kapsayan  nasıl bir çalışma yöntemi belirleyeceksiniz? 

Ben milletvekili olursam bunu yapmayı taahhüt ediyorum. Kaldı ki, aktif siyasete giriş sebebimdir gençler ve kadınlar...  Önceliklerimdir. Gençlerle birlikte çalışacağım. Gençlerin siyasetteki pozisyonu, sadece afiş asıp, bayrak süslemekle sınırlı olmamalı. Çocuklar bunları aştı çünkü. Onların fikirlerinden ve hatta deneyimlerinden yararlanılmadan siyaset üretilemeyeceğine inanıyorum.

 * Ya kadınlar?..

Ve siyasette bir diğer önceliğim olan kadınlar... Büyük bir çabayla ötekileştirilen, cinsiyetçi söylem ve mantık yüzünden ikinci sınıf vatandaş konumuna indirgenmeye çalışılan, sosyal, psikolojik, ekonomik ve ne yazık ki direk canına kast edilen direk şiddetle toplumun dibine itilmek istenen, eve kapatılmak istenen kadınlar... Bir kadın ve iki kız çocuğu annesi bir siyasetçi olarak benim en önemli önceliklerimden biridir toplumda kadına reva görülen konum. Kadına yönelen şiddetin tamamına karşı mücadele etmek zorundayız. Sosyal şiddete karşı da, devlet şiddetine karşıda büyük ve samimi bir mücadele başlatılması gerektiğine inanıyorum.

Mevcut iktidarın en büyük hedeflerinden birisi kadını eve hapsetmek. Kadından, kadının zekasından, kadının farkındalığından korkuyor mevcut iktidar! Ne yazık ki bu gün içine düştüğümüz korkunç gerçeğin birinci derecede sorumlusu olarak mevcut iktidarın topluma empoze etmeye çalıştığı bakış açısını görüyorum. Ve bu felaketin ancak ve ancak Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında değiştirilebileceğine samimiyetle inanıyorum.

Ve o yüzden yola çıktığım ilk günden beri hep aynı şeyi söylüyorum. Özlediğimiz ve hak ettiğimiz hayatı kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla birlikte oluşturacağız. Cumhuriyet Halk Partisi kadroları, bu değişimi başlatmaya ve başarıyla sürdürmeye hazır. Ve ben artık o güzel günlerin yakın olduğuna inanıyorum.