Başkan Sertaslan: "Gemlik benim babamın çiftliği değil"

Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Uğur Sertaslan, Gazeteci Özlem Yağmur'a konuştu. Sertaslan, Gemlik Belediye Başkanlığını nasıl kazandığından, yerli otomobille ilgili yapılması gerekenlere kadar bir çok konuda fikirlerini paylaştı.

Haber Giriş Tarihi:
Haber Güncellenme Tarihi:
https://www.lodoshaber.com

Yeni yılın ilk röportaj konuğu Gemlik Belediye Başkanı Uğur Sertaslan oldu.

Yerel Seçim'e giden süreçte başkanlık yarışı için nasıl hazırlandığından başladık, günümüze kadar geçen süreci konuştuk.

Kendi deyişiyle, "benden önce korku imparatorluğu kurulmuştu" dediği Gemlik Belediyesi'ni, devraldıkları borç yükünü, belediyenin asarsöründen yapılan ilahi yayınını ve daha bir sürü şeyi konuştuk.

Uğur Sertaslan gerçek bir sosyal demokrat gibi yaşamaya, Gemlik Belediyesi'ni de öyle yönetmeye çalışıyor.

İnsanları ötekileştirmiyor. Kimseyi ırkına, milliyetine, inancına göre ayırmıyor.

Ego yok, kibir yok. Şımarmak yok.

Hasılı, insanı ve Gemlik'i seviyor.

Ve tabii bir de, Gemlik'e gerçekten uğurlu geldiğini düşünüyor.

Baştan başlamak istiyorum. Gemlik Belediye Başkanlığı'nı nasıl kazandınız?

Fatih Mehmet Güler'le 2009 yılında da kazanmıştık orayı malum. Sonra, olağanüstü bir süreçte Fethullah Gülen operasyonu ile görevden alınan bir belediye durumu ortaya çıktı. Bunu biliyor musunuz bilemiyorum ama konuyu araştıran savcı, bunu araştırma talimatını veren başsavcı, olur veren kaymakam, onay veren vali FETÖ'den cezaevine girdi.

► Şaşırmadığımız hallerden!

Evet. Biz Gemlik'te ilk iş olarak, "CHP'den aday kim olursa olsun ben oy vermem" diyen anlayışı ölçtük. Ve bunu ilk olarak 2017'nin Kasım ayında yaptık. Bu araştırma sonucunda, yüzde 54.6'lık bir oran, "ben CHP adayına oy vermem" demişti. Aynı tarihte, yüzde 48.6'lık bir oran da AK Parti için aynı şeyi söylemişti. Bunun üzerine, işin bir parti seçimi olmadığını anlatan bir ambalaj yaratmam gerekti. O zaman, seçmene pozitif bir mesaj vererek merak uyandırmaya karar verdik. "Gemlik'e uğurlu gelecek" dedik. Dört yapraklı bir yonca üzerine bir tane uğur böceği konuldu. Ne benim ismim, ne partinin logosu var. Hiç bir şey yok. İlk 50 gün bununla başladık. Çok daha erken başlayacaktık aslında alan çalışmasına ama 23 Aralık 2017 tarihinde ilçe kongresi var ve ben ilçe başkanıyım. Parti içerisinde bütün dinamiklerle görüşüp, "evet, uygun aday sensin" mutabakatını sağladıktan sonra bir ağabeyimize de, "sen ilçe başkanı olmalısın ve ben o toplantıda aday olduğumu açıklamalıyım" deyip ilçe başkanlığını bıraktım. 23 Aralık 2017 tarihinde üç ay süre istedim onlardan. "Üç ay beni ellemeyin, sabah işime gideyim, öğlen çıkayım. Cenaze var ise cenazeye katılabileyim. Akabinde en yakın sosyal çevre, arkadaşlık hukuku ile bağlı olduklarım, öğrencilik hukuku ile birlikte okuduklarımı, arkadaşlıkla bağlı olduklarım, hemşehri hukuku ile bir arada olduğum kişileri tek tek bulup ziyaret edeyim ve onlara diyeyim ki, böyle bir niyetim var. Bir şey söylemek istiyorsan, 'bak bu olmaz, sen bunu yapamazsın biz sana inanmıyoruz...'"

► Diyeceksen şimdi söyle?

"Başaramazsın diyen varsa n'olur söyleyin. çocuğunuzum, arkadaşınızım, kardeşinizim. Yola çıktığımda koşmam gereken günler gelecek, arkaya bakmamalıyım. Bakarsam kapaklanırım. Ayağa kalmayı becersem de, bir daha hızlı koşamayabilirim. Şimdi söyleyin" dedim.

► Genel bakış açısı neydi?

İstisnasız herkes, "uzun zamandır siyasetin içindesin, bu kadar uzun yıllar siyasetin içinde olmana rağmen kirletmedin kendini. Şimdi zamanı... Yürü!" Dediler. "Biz arkandayız, yanındayız" dediler. 10 Nisan'da il başkanı, ilçe başkanı ve milletvekillerimizle beraber Genel Başkanımıza gittik. Sayın Kılıçdaroğlu dedi ki, "bugüne kadar etkindin, bu günden sonra yetkin bir adamsın. Git çalış oğlum." Tabii ilan edemedik bunu. Sonuçta Parti Meclisi esastır ve saygısızlık yapmamak da lazım, onların kararına ipotek koymamak lazım. Bu görüşmeden bir ya da iki gün sonra milletvekilliği ve Cumhurbaşkanlığı seçimi ilan edildi. Yerel seçimi bir tarafa bıraktık, Cumhurbaşkanlığı seçimi için koşturduk. 24 Haziran Seçimi'nden bir hafta sonra bir danışma kurulu toplantısı yaptık. Benden önce konuşan hiç kimsenin umudu kalmamıştı. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turda bitmiş olması ciddi bir travmaydı. Ben inanıyordum, Gemlik seçimlerinin kazanılabileceğini anlattım. "Umudunuzu yitirmeyin, seçimi kazanabilmenin bir formilasyonu var. Bu konuda n'olur bana destek verin, bırakın ben bunu uygulayayım" dedim.

► Nasıl bir formül öngördünüz?

Bir kere, hiç bir etkinliği CHP etkinliği gibi hayata geçirmedik. Üç yüze yakın toplantı yaptım ev ziyaretleriyle beraber. Eşimle birlikte ev ziyaretlerine gittim. Partililerin evine de hiç gitmedim. CHP rozeti yoktu toplantılarda, salonun hiçbir yerinde "uğurlu gelecek" pankartı dışında pankart yoktu.

► Siz de bu seçimde, tıpkı Büyükşehir Belediye Başkan Adayınız gibi partinizi sakladınız?

Asla!

► Neden CHP rozetleri çıkarıldı o zaman?

Gördük bunu anketlerde. İnsanlar yerel seçimlerde siyasi partiye bakmaksızın oy kullanabiliyor. Bir siyasi parti organizasyonu gibi öne taşımanın bize yararı olmayacak. Aksine, çok güçlü bir siyasi karakterin lideri olduğu AK Parti'nin işine yarayacak. 10 seçimde aynı şeyi gördük. Madem, bir belediye başkanının partisi olmaz anlayışını savunacağız, o zaman bırakın ben benim lisanım ile gideyim, insanlara yapmak istediğim şeyleri anlatayım. Nihayetinde ortaya çıkacak tablo iyi olursa bundan zaten CHP en yüksek oranda faydalanacak. Ama asıl seçimi kazandırdığını düşümdüğüm şey, kendi boyum uzun diye karşı tarafın boyunu kısaltma gayreti içine girmedim.

► Boy kaç ?

1.84... Türkiye ortalamasının üzerinde sonuçta. Diğer adaylar benim omuzuma geliyordu.

► Boy dahil bütün argumanları kullandınız, seçildiniz ve nasıl bir belediye buldunuz?

Hiç korkmadım. Çok ciddi bir taahhüt borcu altındaydı belediye.

► Bunu seçim öncesinde biliyor olmanız lazım?

Tahmin ediyordum. 30 milyon lira civarı yükün altına gireceğimizi tahmin ediyordum. Ancak, göreve geldiğimizde 104 milyon lira borç devraldık.

► Tahmininizin çok üzerinde?

Evet. Bunların hepsi oluşmuş borç değildi. Geldiğimde, 18 milyon lira faturası kesilmiş, günü gelmiş geçmiş borç kapıda bekliyordu. 74 milyon lira da, tahahüt borcu vardı. Onu bertaraf ettik. 10 milyon lira civarında bugüne kadar ödeme yaptım. 9 milyon lira İller Bankası'ndan kredi çıkardım. Müteahhit bana değil, faturayı kesip ona gidecek, oradan alacak parasını. Bu arada giderleri azalttım. Gezileri kaldırdım. Mesela otobüs gezileri vardı. "Çanakkale'ye, Konya'ya, Edirne'ye gidiyoruz" gezileri... Dedim ki, şimdi gezme zamanı değil. Gezi amaçlı kimse bana gelmesin. Kendi partim de dahil, kim gelirse gelsin gezi için otobüs yok! Düşünün, yalnızca temizlik işlerinde 3 milyon lira civarında tasarruf yapmışız. Daire bir bütçe hazırlamış bana, "başkanım, temizlik işleri için 185 kişiye ihtiyaç var ancak 163 personel var." Dedim ki, "163 kişi ile aynı işi yapacaksın." Örneğin, bir başka konuda 45 geçici personel istemiş, ben 20 personel vermişim. Ev atıklarını temizlemek için kamyon ve kepçe kiralanacakmış. "Hayır, kiralanmayacak. Fen İşleri'nde var, istediğini oradan alacaksın" dedim. Herkesin altında bir araba vardı, icracı müdürlükler haricindekileri çektim, kullandırtmadım.

► Makam aracı saltanatını bitirdiniz?

Çok değildi ama bütün bunlar bir araya gelince işe yarıyor. Emlak vergisi tahsilatında, sağ olsun Gemlikli vatandaş Türkiye genelindeki en yüksek oranla vergisini ödedi. O esnada iki video yayınladım. 7 milyon liraydı toplamamız gereken vergi, 3.5 milyon lira geldi.

► Ne dediniz o videolarda?

"İhtiyacımız var" dedim, "bu işleri yapabilmek adına sizin ödeyeceğiniz her kuruşa bu belediyenin ihtiyacı var. Enkaz edebiyatı yapıyor değilim ama durum budur" dedim. Bunun epey faydasını gördük.

Benden Önce Belediyede Korku İmparatorlğu Kurulmuştu!

► Dünyaya soldan bakan biri olarak, bu anlayışınızın belediyeye getirdiği farklılıklar var mı ?

Benim yerime kim gelirse gelsin bir fark olacaktı. O yüzden kerameti kendimden saymayayım ama şöyle bir durum vardı: Belediye'de müthiş bir korku imparatorluğu kurulmuştu personel üzerinde! Sigara içecekler, insanların aklı gidiyor belediye başkanı görecek diye.

► Belediye Başkanı bunu gördüğünde ne oluyormuş?

Savunma alıyormuş hemen, "mesai saati içinde sen neden sigara içmeye çıktın?" Diye. Gördüm ben o ruh halini. Belediye'nin asansörüne biniyorsun ilahi çalıyor. E ataist de var bu memlekette. Buna derhal son verdim. Asansörde ilahi de çalmayacak, Çav Bella da. Personelden beni bir kardeşleri gibi görmelerini istedim. Benim kapım hala açıktır, kapanmadı. Sabah makam arabasıyla evden gelirken duruyorum otobüs durağında, "hadi ben Gemlik'e gidiyorum" diyorum. Anneler, bacılar, kardeşler herkes biniyor arabama. Beraber gidiyoruz. Onlar bu arada meramını, derdini anlatıyor. Ben soruyorum, "var mı bir şikayetiniz?" diye. Bakın, ben Belediye Başkanlığını kazandığımda çok sevinen oldu ama hiç üzülen olmadı.

► Bu çok yüksek bir iddia?

Eminim, hiç üzülen olmadı.

► Bunu nasıl tespit ettiniz?

Anlıyor insan. Sosyal medyadan bir şey paylaşıyoruz, altında görebiliyosun onu. Baş örtülü kızlar da beğeniyor, camiye giden amcalar da, "tek yol devrim" diyen kardeşlerimiz de... "Tamam, işte bu belediyecilik" diyorsa sorun yok. Kardeş gibi yaşayacağız diyorum. Barışın ve huzurun kenti dedim. O iddianın altını doldurmaya çalşmazsam olmaz. "Gelinle kaynanayı barıştırcam" diyorum. Bundan daha büyük iddia mı olur?

İnsanları Irkları, Milliyetleri Üzerinden Ayrıştıramazsın!

► Siz, geçtiğimiz yaz patlak veren krizde, "denize, sahile Suriyeli giremez!" Demeden, kimseyi ötekileştirmeden gayret gösteren bir belediye başkanı olarak kaldınız akıllarda.

Bursa'da üç tane sahil ilçesi var. İkisi CHP'li... Kendi partimin belediye başkanını zorda bırakmak istemem ama, ben sosyal demokrat olduğumu iddia eden bir adamım. İddia edebiliyorum sadece, öyle olup olmadığıma insanlar dışarıdan bakıp karar verecek. Benim anlayışıma göre insanları dinleri, dilleri, ırkları, mezhepleri, renkleri, milliyetleri üzerinden ayrıştıramazsın! Ayrıştırıyorsan, o iddia ortadan kalkar. Sen sosyal demokrat olamazsın. Biz o süreci, "Suriyeliler'in burada ne işi var? Ben bunları sokmayacağım!" Haline getirmedik. Çünkü o tavrımızın sebebi, onların nereli olduğu değil, ne yaptıkları idi. O yaptıklarını kamuya, umuma açık insanların bulunduğu yerde yapmaları doğru değildi. Yapılan şey doğru değildi. Yapılan şeye engel olduk. Kimin yaptığı ile ilgilenmedik. Ama ne oldu? (Mudanya Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz) Hayri Abi'nin tutumu ulusal kanallara çıktı. Ulusal kanallara çıkmak isitoyrsan, öyle yaparsın. Öte yandan, insanlar Suriyelileri misafir etme noktasında rahatsız. Kendi evinde yokken o insanlara bakmak gibi bir mecburiyetle karşı karşıya bırakıldığını hissediyor ve bu yüzden de kızgın.

► Gemlik'te durum nasıl?

Gemlik'te yaklaşık 800 civarında Suriyeli mülteci var. Yerleşik hayatta binalarda oturuyorlar. Göreve geldikten sonra yaptığım en önemli işlerden biridir, Sosyal Hizmetler Müdürlüğü ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü kurdum. Sosyal Hizmetler Müdürlüğü aracılığı ile ramazanda her gece 1000 haneye 1000 kişilik yemek gönderdik. Ayrıca her akşam aşevinde yemek verdik 500 kişiye. Bunları yaparken de, kim nereli, nereden gelmiş diye bakmadık. Suiyeli mi var içinde, Alevi mi var, Kürt mü var, Laz mı var, Çerkez mi var? Diye hiç bakmadık. Ben istiyorum ki, hiçbir çocuk evinde yatağa aç girmesin. Bu nedenle şimdi de Halk Market'i açıyoruz.

► Nasıl bir proje bu?

Şöyle bir şey yapacağız, evin reisi kadına bir kart çıkaracağız.

► "Evin reisi kadın..." Ne güzel bir ifade bu.

Tabii, evin reisi kadındır. Benim evimin reisi de eşimdir. Evin reislerine bu kartları dağıtacağız. Bir market kuruyoruz. Rafları var, soğutma bölümleri var, giysi bölümü var, et, peynir bölümü var, her şey var içinde. Yurttaş geliyor oraya ayın istediği bir günü ve saatinde. İhtiyacı neyse ona göre alıyor. O kart geçiliyor. Sonraki ay otomatik olarak yeniden yükleme yapılıyor o karta. Para geçmiyor bu markette. Ne satın alma, ne de bağış aşamasında para yok. Örneğin Özlem, "ben yardım yapacağım, benim sosyal çevrem bu insanlara erişmeme çok müsait değil" diyor. Yardımda bulunmak isteyen kişiye ihiyaç listesi gönderiliyor. "İçinden istediğiniz kalem ve istediğiniz miktarda olanı satın alıp yollayın bize" deniliyor. Şeker, nohut, pirinç, et lazım diyelim. O kişi kendi bütçesi oranında alıp gönderiyor. Bir şartımız var, "üretim tarihi, son kullanma tarihi ve üretici firma bilgileri üzerinde yazılı olsun" diyoruz. Kişi satın alıp gönderiyor, biz o gönderdiği malzeme karşılığı teslim alındı belgesi veriyoruz ve ürünler raflarda yerlerini alıyor.

► O zaman, bu ropörtajla bir çağrı da yapmış olalım. Gücü olanlar, paylaşmak isteyenler Gemlik Belediyesi'nin başlattığı bu anlamlı projeye, Halk Market'e destek olsun.

­Evet. Çok sevinirim. Örneğin, Üç-Ge Fabrikası rafları yapıyor, (Ertuğrul Kaplan-Kaplanlar Soğutma) Ertuğrul Abi ile görüştük, soğutma dolaplarını onlar yapıyor. Hemen hemen tamamladık. Bu anlamdaki bir diğer projemiz ise kreş kuruyoruz. Bu kreşte Gemlik'te asgari ücretle çalışan kadınlarımızın çocuklarına bakılacak. Kadının asgari ücretle çalışıyor olması, yani dar gelirli olması şart. Kadınlar çalışma hayatının içinde yer almalı. Kendi ayaklarının üzerinde durabilmeli. Bu da ancak çocuklarına sağlıklı bir bakılma ortamı oluşturulabilmesiyle mümkün.

Yerli Otomobil Fabrikası'nın Gemlik'te Kurulmasıyla Umuda Yolculuk Yaşanacak.

► Bu noktada öncelikle gözünüz aydın diyorum. Yerli Otomobil Gemlik'te üretilecek

Umarım söylendiği şekliyle faaliyete geçer ve Türkiye artık kendi otomobilini üretir durumda olur. Ben de, Türkiye'nin ilk yerli otomobilinin üretildiği yerin belediye başkanı olmaktan gurur duyarım. Ben o açıklamayı duyunca mutlu oldum. "Yaşasın ya. Gemlik'e uğurlu gelecek demiştim, vallahi uğurlu geliyoruz" dedim. Gemlik zeytinin başkenti. Aynı zamanda artık ilk yerli otomobilin beşiği, ev sahibi olacak. Ancak bir yandan da kendimi düğün yapan anne-baba gibi hissediyorum.

► Panik mi var?

Şöyle oluyor, düğünümüz var deyince iki hane halkının tamamı ayağa kalkar mutluluktan ama anne babalar hep temkinlidir. "Nasıl yaparız, düğün salonunu kaça kiralarız? Bütçemiz yetecek mi?" Derken düğünün keyfini çıkaramaz. "Neşesi iki kişiye, tasası deli komşuya" hesabı uğraşır durur. Bakın, 4500 kişilik istihdamdan bahsediliyor. Yan sanayii üretecek firmalarla beraber 20 bin kişilik istihdam düşünülüyor. Cumhurbaşkanı ağzıyla söyledi bunu, herkes duydu. İşi olmadığı için hayal kuramayan gençlerimiz Gemlik'e bakıyor artık. Gemlik'e yeni göç alma ihtimalimiz var. 81 vilayetten umuda yolculuk yaşanması ihtimali var. Ben şimdi ona dertleniyorum. Nasıl hazırlıyacağım bilmiyorum. Gemlik'te imar alanlarının yapıya doygunluk oranı yüzde 99. Yeni imar alanlarına ihtiyacım var. Kiminde zeytinlik kanunlarına takılıyoruz, kiminde mera, kiminde orman... Eğer birileri gelecekse, benim yeni imar alanlarıyla, yeni yaşam alanlarıyla hazır bekliyor duruma gelmem lazım. Bunun dışında, benim şu anda kendi kentimde yaşayan işsiz çocuklarım var. 3500 öz geçmiş geldi belediyeye şu ana kadar. O gençleri, o haliyle alıp yüksek teknoloji ile üretilecek fabrikada çalıştırmak mümkün değil. Mümkünse eğer, o fabrikada o çocukların istihdamını sağlamaya yönelik çalışmalar yapmamız lazım. Cumhurbaşkanımız bu projeyi söylediği dakikadan itibaren odaklandığım işler bunlar. Gemlik'teki işsizlik haritasını çıkartıyoruz. İki yer belirledik, mutlaka o zamana kadar meslek lisesi yaptırmam lazım. Gemlik'te bir endüstiri meslek lisesi var, 126 da fabrika var. Şimdi bir tane daha fabrika geliyor.

► Marmara Kimya Sanayii ile ilgili düşünceniz nedir?

Bir taraftan yanlış anlaşılmaktan korkuyorum. "CHP'liler her şeye karşı" durumu ortaya çıksın istemiyorum ancak, şöyle bir durum var. Gemlik'te zaten 1970'li yıllardan beri faaliyet gösteren bir kimya tesisi bu. Bir kapasite arttırımı, yeni kimyasallar üretmek gibi bir talebi var bu kuruluşun. Önceki yönetim zamanında ÇET raporu müracaatını yapmış, benden önceki belediye başkanı "iyi ki yapıyorsunuz" yazısı yazmış, iş artık son raddeye gelmiş. Biz firma yetkililerine "gelin yapacağınız işin ne olduğunun anlatın" dedik. Sonuçta bu imardan ibaret bir şey değil. Gelip anlattılar. 600 sayfalık bir ÇET raporu var ortada. ÇET raporunu hazırlayan firma da Büyükşehir Belediyesi Çevre Komisyonu Başkanı bu arada. Bakın, bilim insanları "burada bir tehlike yok, rahat olun" diyene kadar benim endişe etmem lazım, şüpheyle bakmam lazım. Bir saatte 396 bin konut kadar su kullanacak bu tesis. Sonra bu su ısıtılmış olarak tekrar denize bırakılacak. Bu durum deniz suyu sıcaklığını kışın iki, yazın ise bir derece arttıracak. Denizde bir takım mikrobiyolojik canlılar var, midye var, deniz anası, yosun var. Bunlar nasıl etkilenecek? Hidrobiyolog çağırdım konuştuk. Adam, "mikrobiyolojik canlının birinde baskın bir karakter gelişir, geri kalanları öldürür" dedi.

Kendi Kalemize Gol Atmak İstemiyoruz.

► Ekolojik denge bozulacak?

Evet. Bu baskın karakter canlının sayısı sürekli artar, bunun sayısı arttığı sürece deniz suyunun rengi koyulaşır, bu da ısınmayı tetikler. Sonunda bir gün o canlı da kendi oksijen ihtiyacını karşılayamadığı için ölerek dibe çöker. Haliç de böyle oldu. O canlılar çürüyüp yukarı çıkınca kokudan yanında durulamaz alan ortaya çıkar. Şimdi bütün bu sonuçları doğurma ihtimalini düşünmek zorundayız. Kendi kalemize gol atmak istemiyoruz. Çünkü o gol çıkmaz.

Hayri Abi'yi Trafik Yoğunluğundan Kurtaracağız.

► Hayalinizdeki Gemlik nasıl bir yer?

Gemlik benim çocukluğumda, Marmara'nın incisi, zeytinin başkenti idi, aka aka geliyordu insanlar.

Gemlik'i tahrip ettik. Doğru hazırlığı yaparsak, insanlar yeniden akın akın Gemlik'e gelir. Bunu yapma yeteneği hem kentin var, hem kentlinin var, hem de çok şükür belediye idaresinin var. 62 kalem proje hedefi ortaya çıkarttım. Bir kısmı bizim, bir kısmı Büyükşehir Belediyesi'nin, bir kısmı Hükümet'in sorumluluk alanları içersinde. Doğru işler olduğunu vatandaş kabul etti, biz sıraya koyduk. Anketler gösterdi ki, kreş ve Halk Market en üst seviyede. Engelsiz taksi istiyor vatandaş mesela. Onu bir firmayla nerdeyse bitirmek üzereyim. Bütün bu işleri vatandaştan aldığımız yetki ve onların koyduğu sıra çerçevesinde yapacağız. Bakın büyük bir idda ile söylüyorum, Hayri Abi'yi trafik yoğunluğundan kurtaracağız. Gemlik benim babamın çiftliği değil! Ben oradaki 112 bin insan içersinde sadece 5 kişiyim. Ben, eşim ve üç çocuğum. Vallahi de, billahi de, her partiden insan, her biri eşit şekilde istifade edecek hizmetlerden. Gemlik'e destek verilsin. Gemlik çok kötü kullanılmış, mahrum bırakılmış pek çok şeyden. Ben kavga etmeyi seven bir adam değilim. İyi kavga ederim ancak, kavgadan çok konuşmanın insana yakışan ve doğru sonuçları ortaya çıkartan bir iş olduğuna inanmıyorum. Basın dahil herkesi Gemlik'e destek olmaya davet ediyorum.