Hava Durumu

Yenikapı Ruhu'ndan Düğün-Dernek Fitnesine!

Yazının Giriş Tarihi: 22.10.2016 00:15
Yazının Güncellenme Tarihi: 22.10.2016 00:15

Aslına bakarsanız, konu dahilinde yazarken ya da sosyal medyada bik bik bik lafazanlık yaparken kendimi Aliye Rona gibi hissettiğim de oluyor.

İki genç insan hayatını birleştiriyor.

Ve fakat, aralarında benim de yer aldığım bir grup, bu çocukların düğünü üzerinden bir ton laf ediyoruz.

Yani aslında durum tam olarak böyle değil. De, yine de bir tuhaf.

Şahsen ben meslek hayatım süresince ilk kez, dış kapının mandalı sıfatıyla özel hayat denilen alana müdahil olduğumu hissediyor ve bunun da sıkıntısını yaşıyorum.

Keşke, bahse konu olan düğün evlilik töreni değil de sünnet olsaydı!

Ne bileyim, bahsini az sonra nete getireceklerimden birinden oğlu "erkekliğe ilk adımını atıyor" olsaydı. (Bu arada nasıl nefretlik bir cümledir. İlk adımdan finale kadar kutsanan mevzuyu düşündükçe ifrit oluyor insan.)

Ve ben gönül rahatlığıyla yaldır yaldır yazabilseydim.

Neyse...

Bazen gönül değil de ilkeler ağır basıyor.

Durum şu:

Şehir Gatesi Yazarı Mahmut Çakmak ziyaretimize geldi. Sağ cenahtan ve AKP saflarından olmasına rağmen yazılarını okumaktan (nispeten) keyif aldığım bir isim.

Bi kere, AKP'li ama marazi değil! Ya da en azından benim farkına vardığım, yazılarını okuduğum dönemde marazi değil.

Ne üyesi olduğu partiyi, ne de onun kurucusunu, kula kulluk edenler gibi izahı zor saplantılı bir fanatizmle yalayıp yutmuyor.

Yine görebildiğim kadarıyla, "öl de! Ölelim" türü samimiyetsiz ve teatral zübüklüklere de prim vermiyor.

Hasılı, nazarı dikkate almakta fayda mütalaa ettiğim bir isim.

Eksik olmasınlar, Cuma namazını müteakip kestane şekerini kapıp gelince, ister istemez fitneye bulaştık.

Şöyle ki:

AKP'li olmasına rağmen, Mahmut Çakmak da yazılarında Altepe ve Burkay ailelerinin dünürleşeceği düğün meselesinı sıklıkla dile getirip, "düğüne gelme Reis" diye yazıp duruyor.

Zaten süreçte AKP Bursa'da üçe ayrılmış durumda.

Birinci grupta, "yaşasın, yaşasın... Reis geliyor" diye samimi ve safiyane hislerle sevinen parti tabanı var.

İkinci grupta, "ne yapıp edip Reis'i bu düğüne getirtmeliyiz ki ikbal de istikbal de yalan olmasın!" Diye, gittigidiyor.com raddesinde şahsi vaziyetini kurtarmak için kaideyi paralayanlar var. (Ki dert zaten bu gruptaki sansarlarla.)

Üçüncü grupta ise hayatın hadsiz bir cilvesi sonucunda (geçiçi süreliğine) benim bile ortak noktada buluştuğum isimler var.

Üçüncü grubun derdi, FETÖ denen illetin siyasi ve finans ayağı ile henüz hesaplaşılmadan, bazı şeylerin oldu bittiye getirilmesine, arada kaynamalar olmasına engel olmak.

Çakmak bu üçüncü grubun hakikatli temsilcilerinden. Açılış, ediliş vesilesi, bahanesiyle, Cumhurbaşkanı'nı o düğüne getirtmek için kimlerin ne dümenler çevirdiğinin farkında!

Tayyip Erdoğan'ın o düğüne katılmasının, ne anlamda kullanılacağını, kimlerin bir nev-i aklanacağını ve nihayetinde bu durumun neye mal olacağına aymış bir insan.

Geldiğinde sordum.

"Biz zaten ezelden beridir ezik yaşadık, bundan böyle de aynı öyle yaşarız.  Ancak, siz bir ezberi bozarak partinizin İl Başkanı ve Belediye Başkanı'na yürüyorsunuz?.."

Yanıtını samimi buldum. (Benim de torpilim fena subjektif. Bi kenardan dolan, bi usulcacık yap. Yok! Direk. Çat diye...)

Mevzu FETÖ ile mücadele...

Gerek Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe'nin, (biz ona misal farazi siyasi ayak diyelim) gerekse de, (bu da farazi tabi. İddialara istinaden farz eder durumdayız.) BTSO Başkanı İbrahim Burkay'ın, FETÖ ile mücadelede yetersiz kaldığını düşünüyor.

Yok. Öyle değil aslında. Bu ifade fazla kibar oldu.

İşin özü, her iki ismin de bu yapıyla hakkıyla mücadele etmediklerine inanıyor. Üstelik, 15 temmuz sonrasında bile!

Alın benden de o kadar diyerek devam ediyorum.

"Hal böyleyken... Sizin Reis bu düğüne gelirse?"

Yüzü bulutlanıyor.

Muhtemelen, solcu bir gazeteciyle bu kadar net ve içten sohbet ediyor olmak daraltıyor.

Bir iki cümle geçiyor zihninden. Birini fazla buluyor. Diğerini lüzumsuz...

Bir kaç saniye duraksadıktan sonra, "15 Temmuz'da tankların önüne yatan o insanlara, şehitlere haksızlık olur!" Diyor.

Başka şeyler de söylüyor ama işin özü bu.

Bursa'nın üst aklının niyetini haliyle benden çok daha iyi biliyor. Çok daha farklı çözümleyebiliyor ve konumlandırıyor.

Ne de olsa geçmişe dayanan teşriki mesaileri var.

Biz...

Şahsen ben...

15 Temmuz'a kadar, "kedidir kedi" minvalindeyken, onlar, bir grup, bir avuç insan hep aynı tehlikeye dikkat çekip durdu.

Ben de, alayı için "bunların paranoyası çekilmez boyutlara vardı. Allah kurtarsın" diye mavra yapıyordum.

Görüldü ki, onlar paranoyak değilmiş. Ben ve benim gibiler fazla sazanmışık.

Peki şimdi nerdeyiz?

Aynı noktada!

Bu bize reva mı?

Asla değil.

Lakin şu aşamada Allah'a, "beni cümlesiyle aynı ülke ve zaman dilimine niye attın?" Diye sitem yollayacak durumda değilim.

Sitem hakkım baki kalmak üzere vaziyet net.

Daha önceki yazımda da ivedilikle belirttiğim gibi, AKP iktidarının gramında dahlim yok hamdolsun.

Ve fakat, seçimle geldikleri bir vaka. (Seçimle gitmiyor olmaları gönül yarasıdır. Ama bu yaranın konu ile ilgisi yoktur.)

Her şartta, yine ve ancak seçimle gitmelidirler. Yöntem nettir.

Tek ve daimi çare demokrasidir.

Gelinen noktada ben bile, "Allaisen, seçimle gidene kadar kalın o makamda ki, beterin beterine maruz kalmayalım" diye şu ikinci yazıyı yazıyorsam.

Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, "o tuzak düğüne" gelmemelidir.

Bizim niyet belli.

Hoş bizde niyet bile yok.

Yaşama kıyın kıyın ilişip, delirmeden, paranoyak şeriata çoluğu çocuğu kurban etmeden, vakti geldiğinde de usulca basıp gitmek bütün mesele.

...De, evlatlarımızı nasıl bir zaman dilimine ve hangi ortama bırakıp gideceğimizi bilemediğimiz için hafakanlar basıyor.

Beri yandan, ne oldu Yenikapı Ruhu'na?

Hani güneşe akın vardı?

Hani akımın sonunda güneşi zaptedecektik?

Birlikte güneşi zaptedecek olduğumuza inandığımızdan falan değil ama, masuzcuktan da söylense...

İyi kalplı metin yazarları satır aralarından bize göz de kırpsa...

Hatta aleni yazmazsam içimde kalacak.

Yalan da olsa...

Sözünüz var.

En çok siz haklı korkulara gark olduğunuzda, biz demokratlar size ne haliniz varsa görün demedik.

Bir kenarda hazır bekleyen kınalara yeltenmedik.

Demokrasiyi ve seçimle gelen tüm haklarınızı koruduk.

Şimdi sizler de benim, bizim anayasal haklarımızı korumak zorundasınız!

Kimin ne olduğu...

Kimin neye hizmet ettiği...

Kimin gerçekte neyi kayırdığı gün gibi nete gelene kadar...

Yardakçıları ve zarfçıları hariç, bütün kamuoyunun vicdanı bu insanları aklayana kadar...

Ve yine bu insanlar, varsa bir dahli, yargı önünde hesap verene kadar düğün-dernek yalandır!

Tuzaktır!

Net...

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.