Hava Durumu

Suriyeli göçü, Afgan göçü, milliyetçilik, ırkçılık ve faşizm...

Yazının Giriş Tarihi: 02.08.2021 16:13
Yazının Güncellenme Tarihi: 02.08.2021 16:13

Her şeyden önce, bu yazıdan hiç hoşlanmayacak olanlar...
Yazdıklarımdan nefret edenler ve edeceklere gelsin ilk sözüm. 
Yerden göğe kadar hak verdiğim, zira bizzat paydaşı olduğum tüm endişe ve korkularımız bakidir. 
Ve fakat niyazım, bu büyük sorunu-dramı ve hatta çoğu zaman insanlık trajedisini, basitleşmeden, çirkinleşmeden ve faşistleşmeden ele alabilmek, konuşabilmek ve hatta dertleşebilmektir. Doğru orantılı olarak, çirkin hakaretler eşliğinde yorum yapacak olan varsa, yapmasın.
Hatta bu yazıyı faşistler asla okumasın. (Zira ben de sizden hiç hazzetmiyorum.)

***
O vakit, tabii ki özetin de özeti kabilinden "Ulus-Millet ve Milliyetçilik" kavramlarına bir göz atalım. 
Bi kere, her birinizi temin ederim ki, bunlar kutsal kavramlar falan değil. Ata-dede yadigarı hiç değil. 
Kişiden kişiye değişkenlik göstermekle birlikte, elbette kıymetli, elbette önemli ve elbette hassas... 
Ancak işin aslı şu ki, adına "Milliyetçilik" denilen kavram (Üzgünüm ama gerçek) kapitalizmin icadı bir katalizördür. Kuramsal olarak da bu böyledir, tarihsel olarak da bu böyledir. Mevzunun Orta Asya'dan dört nala gelen atalarla felan zerre kadar ilgisi yoktur. 
Özetin de özeti olarak gidersek yine...
Ulus devletlerin mazisi maksimum 3 yüzyıl önceye dayanır. 
Feodalite çöktü! İmparatorluklar yıkıldı!
Derken Fransız Devrimi...
Derken Sanayi Devrimi...

Temelinde siyasi, askeri ve ama en çok da ekonomik yetkinliği baz alan yeni bir örgütlenme modelini zaruri kıldı. Bunun da adına "Ulus Devlet" denildi. 
Bu oluşumun felsefi bir dayanağa, bir izaha, bir ikna ve çekim gücünü ihtiyacı vardı. Ve bu ihtiyaçlara yanıt vermek için de "Milliyetçi ideoloji" tedavüle sunuldu!
Devletler, milliyetçi söyleme göre şekillenendi. Bu şekilleniş de beraberinde ulus olma durumunu ve bu ulusa uygun insanın inşasını da getirdi. 
Beraberinde milli egemenliği savunan milliyetçilik ideolojisi, aynı zamanda devlet ve millet arasındaki çatışmayı engelleyen çok ama çok önemli bir işlevi yerine getirmekteydi. Bu işlevi yerine getirsin diyeydi. 
Milliyetçilik ideolojisinin temel amacı, her bakımdan çok ama çok farklı insanların-kavimlerin bir araya gelmesiyle oluşan ulusların sosyal entagrasyonunu sağlamaktı. 
Bir nev-i "maraza çıkmasın, huzurumuz bozulmasın" gayesi ve hatta tutkalıydı.
Hasılı milliyetçilik, ulus devletlerin ideolojisidir. 
Ekonomik açıdan sebebi hikmeti KAPİTALİZMDİR. 
Ve kapitalizm, sömüreceklerle, sömürüleceklerin kesin duvarlarla-siyasi sınırlarla birbirinden ayrılmasını öngörmektedir. 
Sırf bu sebeple, Sanayi Devrimi'nden sonra en çok da hammadde derdine düşen ve süreçte en ufak bir dahli olmayan topraklarda yaşayan insanların ve o toprakların sömürge ilan edilmesiyle daha da hortlayan bir çıkarcı ideolojinin tutkalı olarak ortaya çıkmıştır milliyetcilik!
Sömürmek isteyenler, rahatça ve güvenli bir şekilde sömürebilsin diye icat edilmiştir. 
Hiç hoşunuza gitmese de, vaziyetin aslı, temeli budur. 
Az bir şey okuyup, idrak edince...
Sebep-sonuç ilişkisi kurunca üzerine... Tüm bu tarihsel gerçekler benim hiç bir vakit hoşuma gitmediği ve tahammül sınırlarıma da asla denk gelmediği için, hayatım boyunca milliyetçi insanlara yakınlık hissedemedim. 
Hele hele, ırkçı ve faşist insanlardan hiç ama hiç hazzetmedim. 

***
Bu arada, benim meseleye tarihsel ve olgusal açıdan yaklaşmam ve finalde bu düşüncede olmam, beni bağlar. 
Ben ve benim gibi düşünenler adına bir ayrımcılık yapma hakkını bana vermez. Ben vaziyeti böyle kavradım ve o kavrayıştan sonra da hep böyle baktım diye bir üstünlük hakkına sahip olmadığımı bilirim. Milliyetçilere (elimden geldiğince) nezaketen saygılı olmaya çalışırım.
O kadar...
Da, ırkçılık ve faşizm, zerre kadar saygı duymadığım, daha da vahimi hastalıklı olarak gördüğüm hallerdir. 
Faraza, mezhepçilik ona keza! (Hayatım boyunca ırk ve mezhep odaklı olmadım. Kimsenin nereli olduğu ve neye, nasıl inandığı hadisesine yoğunlaşmadım. Hakları gasp edilen, ezilen ve sömürülenlerin yanında olmaya çalıştım. Bu da bana hem yetti, hem de mutlu etti. Falan...) 
***
O vakit, gelelim düzenli düzensiz göçmen meselesine...
Siyasi haritaların sömürgecilik ve kapitalizm kaynaklı olduğunu bilen bir insan olarak (Merak eden olursa lütfen araştırsın. Dünya haritasına karşılaştırmalı baksın. Fevkalade muğlak sınırlar ne zaman ve hangi süreçlerden sonra kesin ve zalim çizgilerle birbirinden ayrıldı...) iç savaştan kaçan Suriyeliler konusunda tavrım, tüm hakaret ve küfürlü bedellere rağmen netti.
"Al evinde besle" ne ki?
"Madem öyle, al koynuna
" Diyebilecek kadar çirkinleşen insanlar oldu. Bunların hatırı sayılır bir bölümü Sözcü Gazetesi okuyan CHP'lilerdi.
Yerel Seçim zamanı, (Elbette hiç utanmadan) epey bir Beyaz Türk Yıldırım Belediye Başkan Adayları Özgür Erdursun'la beraber kent-mahalle gezileri yapıp, Kürtler'e, Aleviler'e hitaben, oylarını alabilmek için saçma sapan hallere girdiler! 
Hadi işi biraz şahsileştirelim. 
Ben o çirkin hakaretlerin sahibini CHP Yıldırım Belediye Başkanı Özgür Erdursun'a defaatle ilettim. Hiiiç oralı olmadı. Zerre kadar sallamadı!

O tiplerle, şirinler misali, selfiler eşliğinde seçim kampanyasını yürütmeye devam etti, hem de Yıldırım'da... 
Ve tabii ki Yıldırım yemedi!
Neyse...
***
Afgan göçü, beni de korkutuyor.
İnsanlığın başına bela TALİBAN var işin içinde!
Çoluğuyla çocuğuyla, kadınıyla erkeğiyle, ölümden kaçabilmek için ölümü göze alan ve ölen Suriyeliler gibi değiller!
Çok genç ve çok erkekler!
Çok klişe olsa da. Evet...

Kadınlar, çocuklar yok. Canını tek başına kurtarmış erkek fikri, hiç bir empatiye olanak tanımıyor. 
Erkek erkeğe göç hiç bir sosyolojik tanıma denk düşmüyor!
Korkutucu! Korkuyorum...

Kim geldi, ne kadar geldi?
Nasıl ve niye böyle geldi?
Ya sonrası?..
Bilgi ve izah istiyorum.

Yazarın notu:

Çok ama çok üzgünüm, ancak...
Kovit-19 Pandemisi'nin başında, yalısının rıhtımına koyup spor yaptığı aletiyle, nefes aldırmayan kutu gibi evlerinde yoksulları hakir görerek, "Sakin ol champ! Evdeyim..."

Diyen ve o haliyle, bana göre sınıf ayrımının feriştahını sergileyen Hacı Sabancı'nın anası Arzu Sabancı'nın, "Ülkemde göçmen istemiyorum" serzenişiyle aramda zerre kadar kadar ortak payda bulamıyorum. 
Rasyonel bulmadığım bu serzenişe zerre kadar saygı duyamıyorum. 
Arzu Sabancı ile ortak noktada birleşebilenler...

Ne mutlu size... 
Afgan hadisesinden bağımsızdır bu sözüm:
Ölümden kaçıp, kapitalizm sömürsün diye gelen insanlardan rahatsız olan Arzu Sabancı ile buluştuğunuz ortak paydayı bir anlayabilsem...

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.