Hava Durumu

Kod Adı: Keman Yayı!

Yazının Giriş Tarihi: 09.02.2017 18:58
Yazının Güncellenme Tarihi: 09.02.2017 18:58

Baştan peşin peşin söyleyeyim. Girişti, gelişmeydi falan diye şekil yapabileceğim bir yazı değil bu. Bodoslama dalıyorum.

Terör örgütü sempatizanı olduğu (yazıktır, günahtır, zulümdür) iddiasıyla, son KHK ile görevine son verilen sanatçılar arasında yer alan Filiz Özsoy'u... Nam-ı diğer Gakkoş'u... (O bana, ben O'na yıllar yılı hep böyle hitap ettik) Bundan 10 yıl kadar önce tanıdım. Ben o zamanlar Olay'da çalışıyorum ve Filiz'i, dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Rahmetli Hikmet Şahin'e kafa tutan, Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası'nın atarlı müdürü olarak gıyaben tanıyorum.

Derken, ortak bir arkadaşımız vasıtasıyla yine o sıralarda şahsen tanıştık. Ve, "deli deliyi" hesabı tanışır tanışmaz da birbirimizi sevdik. Aradan uzun yıllar geçti. Zaman geldi, bizi tanıştıranlar yalan oldu!

Zaman geldi, en tutunamayan günlerimizde birbirimizin omzunda ağladık. Kimi zaman sık görüştük, kimi zaman az görüştük. Ama bir daha hiç kopmadık. Fena halde dosttur Filiz.  

Ve fakat kimi zaman... Hatta göreceli olarak çoğu zaman da derttir. Şöyle ki: Tamam, kabul... İkimiz de vampir taifesindeki kadınlardanız. İyi kötü okuruz, ülke ve dünya gündemiyle ilgileniriz. Sabahlara kadar bunlar üzerine fikir yürütürüz. Olduğu kadar analiz yaparız. Falan, da... Ne Filiz'deki entelektüel birikim bende mevcut.

Ne de enerji...

Beri yandan, ne kadar aksini yaşarsan yaşa, sonuçta fıtrat denen bir realite var. Olduğu kadar, olmadığı kader! Kadınsın neticede. Misal, ne zaman gecenin bir vakti kaçamak yapıp, "oturduğunuz yerde, zerre kadar hareket etmeden, bilmem neyin suyunu içerek zayıflamanın en harika beş yolu" türünden bir şeyler okumaya kalksam...

Ya da, "al falanca bandını, koy uyurken karnının üzerine. Sabah kalkınca dümdüz olsun" ayarındaki geyik bir pazarlama yazısının embesil işi mutluluğuna tav olmaya kalksam.

Zırt! Filiz'den mesaj gelir.

Başında da not: "Gakkoş, bu yazıyı mutlaka okumalısın."

Yuh Filiz! Bi dur, bi uyu Filiz. Saat sabahın üçü!

Başlarım, Latin Amerika solunun pragmatik bilmem nesini analiz eden yazıya. Allah sizi inandırsın, ben Filiz'i tanıdım tanıyalı, korkumdan, bir tek Muazzez Tahsin Berkant kitabı okuyamadım, okuyamadım.

İlaç niyetine bir tek romantik film izleyemedim. O caaanım kadın ve bakım sitelerinde istediğim gibi ve kadar verimli süre geçiremedim. Tam açmışım, Selvi Boylum Al Yazmalım'ı... "Ah ulan Rıza" diye, hatta diye diye izleyeceğim. Ne mümkün! İçine mi doğuyor? Çaktırmadan fıymaya kalktığımı mı anlıyor? Hiçbir vakit bilemedim. O an öyle bir yazı, analiz ya da bir şey atar ki... Şaftınız kayar. Sizin hiç, tam "sevgi neydi?" diye sorulmuşken...

"Falanca kanalı aç hemen! Anayasa hukukçusu filanca hocayı dinlemelisin" diyerek yaşama enerjinizi yok eden arkadaşınız oldu mu? Benim oldu... (Bu yazının, itiraf.com ayarında bir metne dönüşmesi hesapta yoktu. Ancak, ne kadar dolmuşsam, dizginleyemiyorum kendimi.) Devamla... Tut ki hastalandın. O da bunu, duydu, bildi, gördü, bir şekilde öğrendi. Ertesi gün, gideceğin doktordan, (ki o mutlaka ne yapılması gerektiğini bilir) çektireceğin emara, vereceğin kan tahlilinin bakılacağı laboratuvara kadar tüm randevuların alınmış haliyle sana programı atıp yazar: "Hadi kalk. Yarım saat sonra kapıda bekliyor olacağım." Yahu belki ben iğneden tırsıyorum? Hatta belki bende doktor, hastane fobisi var! Hem beni kesseler kapalı yere girip de emar çektiremem. "Haaa bu arada, endişe etme diye söylüyorum. Sen şimdi kapalı yere giremezsin. Onun için açık emara aldım randevunu..."

Hakketten yuh Filiz! En son bu yaz, yine kas ağrılarım sapıttığından yerimden kalkamaz hale geldiğimde "illallah" dedirten zulmüyle tepemdeydi. Gereken tüm randevuları almış. Kendi işlerini ve hatta çocuğunu dahi bana göre ayarlamış. Beni resmen çekeleye çekeleye, korkunç bir fizik tedavi sürecine başlattı. Hem de gardiyan gibi tepemden ayrılmayarak! Kapıdan alınıyorum, götürülüyorum, eziyetim süresince yine kapıda bekliyor, sonra aldığı yere getirip bırakıyor. Ki, ölücem. Hava sıcaklığı gölgede 45 derece! Ve ben o havada, sıcak sıcak üfleyen eden aletlerin içerisindeyim. Kırk türlü yalan söyleyerek ikna ettim, o gelmese de fizik tedavi süreci sona erene kadar pes etmeyeceğime... Hatun sanatçı ya... Disiplin abidesi. E bir de iyi kalpli. İnandı... İşte tam da bu noktada, içime dert olan, gecikmiş bir itiraf gelsin: "Gakkoş ya... Ben sana yalan söyledim. Senden sonraki ilk gün, fizik tedavi yerine Hacamat yaptırmaya gittim! Sonra da zaten fizik tedaviye bir daha adım atmadım."

***

Hasılı, dediğim gibi harbi dosttur Filiz. İnsan gibi, kadın gibi, hakikat gibi dosttur. Satmaz, yarı yolda bırakmaz. Arkandan iş çevirmez. Kıvırmaz, dolanmaz. Dürüsttür, yalan söylemez. Sabaha karşı ara, "sana ihtiyacım var!" de. Tek bir soru bile sormadan yola çıkar.

***

Annedir Filiz. Hem de epey marazlısından! Yalnızca kendi doğurduğuna karşı sorumluluk hissedenlerden değil. Aylan bebek için de günlerce kösülürcesine ağlayanlardan! Adana'da göz göre göre yanan kız öğrenciler için de kendini heder edenlerden... Çocuklar için kahrolmadan önce, köken bakanlardan değildir! Ölen çocuklara üzülürken, üzülecekken ya da üzülmeden önce, "Nereli ki bu?" diye soran sefillerden değildir. Ya da kimin öldüğünü ve kimin öldürdüğünü merak edebilenlerden... En büyük ve en kıymetli ortak noktamızdır, "çocuklar ölmesin!" derkenki anne samimiyetimiz. Ya da çocuklar ölürken yaşadığımız hazan, birçok tatlı su solcusunun yanından dahi geçemeyeceği kadar hakikattir.

***

Ve fakat, ve evet... Muhaliftir Filiz! Hem de sıkı muhaliftir. AKP'ye oy vermemiştir. "Reis sana canım feda" diye hiç bir vakit sokağa çıkmamıştır. Ve evet... Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan "başkan" olmasın diyenlerdendir. Oyu, kuvvetle muhtemel ki, "hayır" olacaktır. Ama o aynı Filiz, 15 Temmuz Kalkışması'nda, daha sonucun ne olacağı bilenmezken... Kartların yeniden karıldığını zannedip, ilk önce pısan! Epey bi susan! Ancak ve ancak vaziyet nete geldikten sonra, "Bir canım var. Al senin olsun Reis" diye ortaya çıkıp, teatral şov yapan zübüklerden de değildir. Her şartta ve illa ki demokrattır. Bu vatan sathında yaşayan her gerçek solcu gibi karşıdır darbelere. Ve yine aynı sebeple, silaha, şiddete, teröre, belaya, lanete de karşıdır. Ama en çok da anne olduğu için... "Çocuklar ölmesin" dediği ve bunu yürekten istediği için karşıdır silaha, şiddete teröre...

***

Ve şimdi Filiz... Her nerede, ne zaman çocuklar ölse sabahlara kadar ağladığına, kahrolduğuna ve kahrettiğine adım gibi şahit olduğum Filiz... Korkunç ve zalim bir suçlama neticesinde, ömrünü adadığı mesleğinden edilmek isteniyor. Vicdanlı İktidar Partisi mensuplarını dahi isyan ettiren bir sürecin kurbanı olsun isteniyor. İtirazım var! En az benim kadar silahtan, şiddetten korkan, nefret eden, uzak duran bu kadın... O taraklarda bezi olanlara birlikte sövdüğümüz bu kadın...

Ve yine o taraklarda bezi olanların, bizim hayalimiz olan kalıcı ve samimi Barış Süreci'nin en birincil katili olduğuna inandığımız bu kadın... Hiç vazgeçmediği ve hiç kaybetmediği itibarı için mücadele vermeye zorunlu tutuluyor. Bi değişik, bi tuhaf teftişlerde, meslektaşlarına, orkestradaki arkadaşlarına, "Filiz Özsoy'un kod adı var mı? Varsa nedir?" diye soruldu ya... Biliyorum, iflah olmak zor. Biliyorum, iyileşmek zor. Biliyorum, mücadele etmek zor. Ama sen şu günlerde bile... "Gakkoş ya, adamlar benim kod adımı sormuş! Düşünebiliyor musun? Resmen kod adı var mı diye sormuş" diye dert yanarken... "Bundan sonra senin kod adın: Keman Yayı!" Der demez, o eski güzel kahkahalarından birini atabildin ya... "Eyvah!" dedim içinden. Bu kadın o zorlu mücadeleyi kazanır. İtibarını geri alır. Mesleğine kaldığı yerden devam eder. Ve yine bir kaçamak anında, diyelim ki sabahın yine üçünde, misal ben tam Devlerin Aşkı'nı izlerken... Cırt mesajı gelir: "Bak sana falanca ülkenin eğitim sistemiyle ilgili bir yazı yolladım. İhmal etme bunu hemen oku!"

Ne diyim Gakkoş... Sen hak ve hukuk mücadeleni kazan. Kaderimse çekerim...

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.