Hava Durumu

Kimyasal değil ahlaksal hadım şart!

Yazının Giriş Tarihi: 23.02.2018 18:15
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.02.2018 18:15
Küçücük çoçukları yok eden o mahluklara ilişkin realite ortaya çıktıkça, toplum da, (bir başka gündemde epey bi unutmak üzere elbette) infial yaşamaya başladı. Ve gereği düşünüldü: Asalım! Olmazsa "Kimyasal Hadım" yöntemi ile pasifize edelim! İdam cezası ile ilgili tavrım gayet net olduğu için, şu kimyasal hadım mevzusu nedir diye baktım. Nedir? Neye sebep olur? Caydırıcılığı ne kadardır? Anladığım şu: Kimyasal hadım dedikleri, bütün bu alçak çocuk katliamlarının tek müsebbibi olarak Testesteron'u gören, bu hormonu hedef alan ve onu baskılamayı amaçlayan (ceza mı yoksa bir tedavi çeşidi mi olduğu noktasında uzmanların dahi anlaşmaya varamadığı) bir yöntem. Bu toplumun yetiştirdiği pedofili bir manyağı ele alalım, (Dikkatinizi çekerim, bu manyakların hiç birisi ithal değil! İçimizde yaşıyor, içimizden çıkıyor!) üç yaşındaki bir çocuğu cinsel saldırı ile katletmiş! Ve tek derdimiz bu herifteki testesteron oranı!!! Bu hormonu belirli periyotlarla baskıladığımız andan itibaren, o artık melek olacak! Zira geriye kalan her şey normal. El kadar çocukları katledenler de dahil, cinsel saldırı suçlarının tek faili Testesteron! (Tüm endokrinoloji uzmanları ağlayarak diplomalarını yırtabilir!) Bu arada, kimyasal hadım cezasının uygulandığı Avrupa ülkelerinde misal...  Bu tür manyaklar ve avukatlarının, mahkeme salonunda çıkıp, "Efendim, suçlu testesteron oranı!" diye savunmalar yaptığını da düşünecek olursak, vaziyetin yalnızca bu haliyle ele alınmasının ne kadar saçma olduğu ortaya çıkacaktır. *** Peki benim derdim ne? Ne atlatmak istiyorum? İdama karşıyım! Kimyasal hadım denilen cezayı kifayetsiz ve saçma buluyorum. Bir yandan bu insanlar olabilecek en korkunç şekilde gebersinler, hatta gebertilsinler istiyorum. Tıpkı Barda Filmi'nin final sahnesinde olduğu gibi, bu itlerin ceza evlerindeki mahkumların elinde kalmasını umut ediyorum. Hasılı, öğrenilmiş ve benimsenmiş çaresizlik sonucunda bariz ve acıklı bir şekilde illegal yöntemleri onaylar hale geliyorum. Zira suç ve ceza denklemini kendi zihnimde bile oturtamıyorum. Orijinalim kesinlikle gebertilmelerini istiyor. Toplumsal boyutum, "orda bi dur!" diyor. *** Aslında mevzu net: Biz toplum olarak tüm zamanlarda sadece ve sadece suçun oluşumundan sonrasına odaklanıyoruz. Şimdi bu korkunç suçluyu nasıl cezalandıralım? Asalım mı, keselim mi? Yoksa müebbetlik insanların elinde mi versinler son nefeslerini? Ve böylelikle biz de vicdanlarımızı biraz yıkamış, aklamış olalım? ...da, az önce de dediğim gibi bu insanlar ithal değil. Bir suç ülkesinde hazırlanıp, kurgulanıp aramıza gönderilmiyor! Bunlar eş, baba, amca, dayı, kuzen, komşu, tanıdık... Ve yine bu insanları o rezil suça yönelten etken de, dandirik bir hormonun fazlaca salgılanması değil! O vakit, içimizdeki bazılarının (Ki o bazıları sanılandan da, tahmin edilenden de, ortaya çıkandan da çok ama çok daha fazla) neden bu suçları işlediği? Daha da önemlisi, bu suçlara ve suçlulara nasıl bir toplumsal zemin hazırlandığı meselesi çok önemli. Elbette işin psikolojik boyutunu irdelemeye kalkıp tıp bilimine karşı hadsizlik edecek değilim. Bir gazeteci olarak benim derdim, niyazım, toplumsal gerçeğimizle yüzleşmemizi sağlayabilmek... Çok net bildiğim bir şey var ki; biz toplum olarak bu insanlara sürekli egemen bir kimlik ve ehliyet veriyor, sonrasında da onlar adına hafifletici sebepler üretiyoruz. Sırasıyla gidelim: Bu ülkede, adına utanmadan "hoca" denilen (af buyurun lütfen) bir PZVNK! Mevzuat boşluğundan fıydığı gibi ekranlarda senelerdir olabilecek en ucuz şekilde kadın pazarlıyor! Ve pek muhafazakar (?) bir toplum olarak biz de bunu arada bir yükselen seslere rağmen gittikçe normal kabul edebiliyoruz. Yazıklar olsun! Gelelim, "Rızası vardı" iğrençliğine... Geçmişe dönerek hatırlayın. Yurtlarda tecavüze uğrayan çocukların rızası vardı! Tecavüze uğrayan tüm o küçücük çocukların hep ama hep rızası vardı! Ve bu ülkede mahkemeler, hiç ama hiç utanmadan katledilen küçücük çocuklara çöken o ahlaksızlar için sahte ve gerçek dışı adli tıp raporlarını gerekçe göstererek "Her şey normal. Rızası vardı" indirimleri yaptı. Yazıklar olsun! Gelelim bence en vahim boyut olan hacı, hoca, din adamı adı altında bu toplumun tüm değerlerini kökünden dinamitleyen o sapkın varlıklara... Yine geçmişe dönerek hatırlayın bunların zırvalarından bazılarını: Öz annenizden tahrik olabilirsiniz! Öz evladınıza karşı şehvet hissedebilirsiniz! Kaynana gençse, hallenebilirsiniz! Gelininizin durumuna göre bakabilirsiniz! Dikkatinizi çekerim, aile içinde dahi olasılık dahilinde ele alınan bir sapkınlık halinden bahsediyor bu insanlar. Öz anne diyor, öz evlat diyor! Hiç utanmadan ve Allah'tan da zerre kadar korkmadan bu gibi durumlara izah getiriyor. Bari, "Bari öz annenin diz kapağının üzerini görme de otur oturduğun yerde" diyebiliyor. Sapkınlığı bir nevi, her nevi olağanlaştırıyor. Üstelik de bunu Diyanet'e yaslanarak yapabiliyor. Binlerce kere yazıklar olsun! Yıllardır bu toplumu, üstelik de din adamı adı altında yerle yeksan eden bu ahlaksızlar bitmediği sürece! "Öz evladıma karşı bilmem ne hissediyorum!" diyen bir potansiyel manyağa, "O vakit şöyle şöyle tedbir al bari!" diyen sahte ruhban tayfa afaroz edilmediği sürece... Kendi içimizde ürettiğimiz kepaze gerçeğimizle yüzleşmediğimiz sürece... Biz böyle oturur, asalım mı yoksa keselim mi? 'Hiç biri olmazsa ilaç yüklemesiyle hormonlara karşı savaş açalım mı?' diye fasarya önermeleri tartışır dururuz.
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.