Hava Durumu

Gelelim Mudanya Meselesine... -1

Yazının Giriş Tarihi: 24.11.2016 22:51
Yazının Güncellenme Tarihi: 24.11.2016 22:51

Bazı şeyleri anlatmak harbiden zor.

Neyin mücadelesini verdiğini...

Niye verdiğini...

Vaziyet tam da böyleyken, bu minvali meslektaşına anlatmak, ya da anlatamıyor olmak çok daha zor.

Mevzumuz, Yeni Marmara Gazetesi Yazarı kıymetli Meslektaşım Mehmet Ali Yılmaz'ın, "CHP Bursa İl Örgütü'ndeki Arıza" başlıklı yazısı, bu yazıda ayırt edici tanı yapılmaksızın, muğlak ifadelerle bir basın toplantısına katılan, "hemen hemen tüm" gazetecilere yapılmış ağır hakaret!

Va tabi ki de benim, son derece muğlak ifadelerle, ucu açık bir şekilde kaleme alınmış hakaretlere mesleğim adına olan itirazım!

Mevzu şu:

Mudanya Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz, geçtiğimiz gün bir basın toplantısı düzenledi.  "Gelin anlatacaklarım var" dedi. Biz de kalktık gittik.

Derken, Mehmet Ali Yılmaz'ın kaleme aldığı o yazıyı gördük.

Mehmet Ali, benim de aralarında olduğum toplantıya katılan basın mensuplarını şu sözlerle betimlemiş yazısında:

"Basın toplantısına hopbidi hopbidi görevleri gereği (!) koşup gidenlerin hemen hemen tamamı, Mudanya Belediye Başkanı Hayri'den nemalanan, bozulmaya uğramış gazetecilerden oluşuyordu!"

Anladığım kadarıyla, "hemen hemen tamamı" ifadesinden hareketle, üzerine alınması ve alınmaması gerekenler diye kategori açıyordu.

O toplantıya gidenlerin alayı demiyordu da, "hemen hemen tamamı" diyerek, hem içimize su serpiyor, hem de meslek ahlakımızı garantiye alıyordu.

Aslında böyle bakıldığında niyeti iyi Mehmet Ali'nin. En azından, o toplantıya giden tüm gazetecileri harcamamış!

Misal, canı isteyen kendisini kolayca çekip alır o tanımdan.

Şöyle bir bakar kendi geçmişine...

Nasıl yaşadığına, nasıl kazandığına ya da nasıl kazanamadığına...

Ve bir de, ilgili yazının ikinci paragrafındaki,

"Hayri sevicilikten ötürü, ıslık çalarak oradan geçen giden bu yüzsüz, arsız, itibarsız, hırsız, dengesiz, ahlaksız bazı insanlar gazetecilik mesleğinin yüz karasıdır."

İfadesine bakar.

"Yok yav" der. "Ben bunlardan hiç biri değilim. Ne diye üzerime alınıcam ki?"

***

Ve fakat ben, o küçük aralıktan fıymak, öylelikle kendimi iyi hissetmek istemiyorum.

"Hemen hemen" demiş işte. "Seni, beni, bizi kast etmemiş" diyen meslektaşlarımın konforunda salınmak istemiyorum.

Bu durumda, muhtemeldir ki, kimin ne olduğunu bilmeden aynı kareye girdiğim insanların-gazetecilerin gerçekte ne olduğunu bilmeye hakkım var.

Hırsız ve ahlaksız kim misal?

Bozulmaya uğramış olanlar kim?

Bunları böyle çatır çatır sormayı kendimde hak görüyorum.

Zira Mehmet Ali, öyle elini korkak alıştıran bir isim değil.

Bilakis...

Özellikle bir süredir, Bursa basın tarihinin en ağır yazılarını yazıyor!

Bana göre, onun yazı kalibresindeki bir insanın asla ama asla kullanmaması gereken bir üslupla, yazınsal anlamda intihar etmek pahasına yazıyor.

Bu arada...

Söylemezsem hem içimde kalır, hem de hatırım kalır.

Senin de bildiğim üzere, vakti zamanında, şu kentte kalemini kıskandığım tek yazardın.

Yazı türün bu raddelere gelmeden önce, "kim bilir ne yazmış? Kim bilir nasıl yazmış?" Diye, yazının yayınlanmasını bekler, bir çok yazını da senden önce paylaşırdım.

Taaa ki sen, o kapı gibi kaleminden vazgeçip "Emlakçı Metin" ayarında yazılar yazmaya başlayana kadar.

Çok iyi biliyorum ki, bu yazı türünün meftunları var. Sen böyle yazdıkça onlar kayık gibi oluyor. Mest moduna geçiyor!

Beri yandan...

Sen benim beğenimi cezbedecek yazılar yazmaya mecbur musun?

Tabi ki hayır!

Her yazdığında iltifatıma mazhar olmak zorunda mısın?

Kat-iyyen!

Vesileyle...

Bu bölüm için, "sana ne kardeşim! Neyi nasıl yazacağımı sana sormak zorunda mıyım?" Diyebilirsin. Dersen de gıkım çıkmaz.

Benimki, şahsi bir serzeniş. Yazıya, kelimeye, kaleme tav olmuş bir meslektaşının şahsi itirazı. O kadar!

***

Devamla... Yaygın tezin aksine, senin yazını üzerime alınmadım!

Baştan da söylediğim gibi, bir mesleki geçmişime baktım.

Bir de yazıdaki betimlemelere!

Hiç biri ben değilim.

Ve fakat, yine de yazına yerden göğe kadar itirazım var.

Çünkü şundan:

Birincisi, senin kadar vakıf değilim vaziyete.

Kim, neyi çaldığı için hırsız?

Kim, ne sebeple yüzsüz?

Kim, neden ahlaksız?

Bilmiyorum.

İlaveten, yazında belirttiğin gibi "kimin ne mal olduğunu"da bilmiyorum.

Senin kadar bilsem, senin kadar emin olsam...

Tıpkı senin geçmiş zamanlarda yaptığın gibi belgesiyle yazarım!

Üzerine de, "kim bu kamu kaynaklarını babasının malı gibi tarumar eden?" Diye de sorarım.

Bunu da iki sebepten ötürü yaparım.

Birincisi, tüm zamanlarda, "gazeteciyim" diye ortalıkta dolaşan istisnasız tüm şarlatanlara itirazım ve bunlara karşı mücadelem olduğu için...

Bak mesela, bu noktada fevkalade kapsayıcıdır benim isyanım!

Gazeteciyim diye geçinen o şarlatan güruhtan kimseyi ayırt etmem!

Hemen hemen hepsi falan da demem, alayının bu mesleği kirlettiğine ve bu nedenle de uzak tutulması gerektiğine inanırım.

O yüzden de, bu cenahta at oynatanların hiç birisi beni sevmez.

İkincisi de...

Naçizane vatan sevgim böyle tecelli ettiği için...

Şehit cenazelerinin olduğu-geldiği günlerde bayraklı profille atar yapıp, kahramanlık taslayamıyorum ben.

İçimden gelmiyor öyle tavırlar.

Onun yerine, çocukları ölmesin, olanaklarına çökülmesin, kimse bu ülkeyi soymasın, hiçbir şizofren yapılanma tepemize çıkmasın istiyorum.

Dediğim gibi, benim vatan sevgim de böyle. İşte bu sebepten hareketle, hem de sol-sosyal demokrat bir belediyeyi kimler soyuyor?

Netice itibarıyla, kamunun kaynaklarına kimler çöküyor, ben kimlerle toplantı izliyorum?

Tüm bunları sen bildiğine göre...

Ve ben de, "hemen hemen hepsi arsız, yüzsüz ve ahlaksız" olan o isimlerle aynı kareye girdiğime göre...

Şimdi senden bunu istemek hakkımdır, tek tek nete getir.

Getir ki, icabında bu yapılara karşı birlikte mücadele edelim.

***

Tabi bir de işin, Mudanya gerçeği meselesi var.

İşin bu boyutuna ne kadar vakıfsın bilemiyorum. Değilsen de, itibar etmen umuduyla ben aktarmış olayım.

Bursa dediğin, bir tarafı dağ, öte tarafı ova bir kent. Ve senin de bildiğin üzere zaman içinde her ikisi de dibine kadar haklandı!

Ama Mudanya var ya Mudanya...

Her ne kadar kalbim Ege'de kaldıysa da, benim yaşlanmak istediğim namzet yerlerin başında gelir. Ki, biraz da bu sebepten ötürü birilerinin oraya çökmesine hiç gelemem!

İşte o Mudanya'da fena rant var!

Mesela, ortalama bir fani bakınca zeytin ağaçlarını görür, deniz görür, kayık görür, balık görür falan ya...

İşte milletin hevesi de, torba değil ki büzesin. Onlar çok başka şeyler görüyor orada.

İmar görüyor, beton görüyor, rant görüyor! İşkembelerine girecek paraları görüyor!

Gelelim, senin haftada üç gün yazdığın Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz'a...

Kimilerinin iddia ettiği gibi fanı falan değilim. Hem ben zaten evvelden beri herhangi bir faniye fan olamıyorum zaten.

Fıtrat sakat. El vermiyor.

Ancak şöyle oluyor:

Tabi senin kadarı mümkün değil lakin, artık biz de iyi kötü, arsızı, hırsızı, yüzsüz ve şerefsizi bir nebzecik olsun anlayabildiğimizden...

Bir, Mudanya'nın kimler her neresini yırtarsa yırtsın! İmara açılmayan-açtırılmayan o ballı parsellerine bakıyor insan!

Hani ansızın yangınlar çıkıyor ya kıvılcımlardan! Hep de rüzgarın yönü, hızı filan tespit edilerek!   Misal onlar falan hiç Allah vergisi işler değil sen de biliyorsun.

İşte öyle, bir onlara bakıyorsun.

Bir de, gözünü toprağın dahi doyuramayacağı rant manyaklarına!

O zaman bi duruyorsun...

Bir belediyeye, FETÖ'den bile daha çok yüklenilmesi ne iş? Diyorsun.

Bu kadar nefret?..

Üç kuruşluk bir ilan verilmediği için olamaz!

İdeolojik desen...

Öyle bir ulvi gerekçeyle hareket edildiğine beni bir Allah'ın kulu inandıramaz.

Hasılı, o vakit duruyorsun.

Durup bakıyorsun. Hatta, durup durup bakıyorsun.

Bakarken de, aslında boş durmuyorsun. Mesela senin son yazın araya girmeseydi, ben Hayri Türkyılmaz'ın basın toplantısını yazacaktım.

O toplantıda, "Bu Tarkan minibüsü hevesi de nedir Allah aşkına?" Diye sorduğumu ve aldığım yanıtı yazacaktım.

Artık onu bir başka gün yazarım.

...Da,

Esas çok önemli bir mevzu var, finalde bahsetmeden bitmez bu yazı.

Şimdi ben, Mudanya'yı soyduğuna ya da soyacağına inanmadığım için Hayri Türkyılmaz'a saydıranlar kervanına ısrarla katılmıyorum ya...

Hem çok fena darlanıyorlar, hem çok fena işkilleniyorlar, hem de hiç utanmadan bilfiil ahlaksızlık yapıyorlar!

Mesela, sen bilmezsin, şantaj yapan var!

Çok ama çok rezilce tehdit eden var!

Sen bu yolda gittiğin sürece, canın çok yönlü yanacak!

Diyen var.

İcraata başlayıp yakmaya kalkışan var!

Diye, sence ben milim oynar mıyım?..

***

Yaaa işte böyle.

Bir kısım ahlaksızın ağzını tümden kapatmak üzere, önümüzdeki günlerde teeeek teeeek, rakam rakam bir yazı yazacağım.

Hami nemalandıkları için hopbidi, hopbidi basın toplantısına gidenler var diyorsun ya! Onların hepsini bilmek isterim. Zira Lodos Medya tam bir yıl boyunca Mudanya Belediyesi'nin hatırı sayılır sponsorlarındandı bir nevi... Kimin ne dümen çevirdiğini de anlatarak yazacağım yazıda da göreceksin... Eş dost halimize üzülmekten helak olduydu.

Hani zaman zaman sana da, farazi rakamlarla beni gammazlayan haysiyetsizler var ya...

Alayı yalan!

Yüksek laftır, ama hakikattir!

Hiç bir mecburiyetim olmamasına rağmen, ben tek tek ispatlayayım, ki, sen de bir dahaki sefere gazeteci gömerken, şarlatanla hakikiyi daha bir net ayırt et.

Hem öylelikle, asgari müşterekte buluşup, kim arsız, kim yüzsüz, kim ahlaksızsa birlikte mücadele ederiz.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.