Hava Durumu

"Ben tacizi affetmem. Korkmam, geri adım atmam! Bedelini de öderim. Gerisini, herkesin meşrebi bilir"

Yazının Giriş Tarihi: 18.06.2021 11:10
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.06.2021 11:10

Ben Tacizi affetmem. Korkmam, geri adım atmam!
Bedelini de öderim. Gerisini, herkesin meşrebi bilir

Aslında bu yazıyı, 10 yıl öncesinin tüm tanık ve belgeleriyle yazacaktım. 
O dönemde, benim ortaya çıkardığım bir çirkin olayı, benden sonra da gazetecilik ahlakı ve vicdanı olan Bursa'daki hemen hemen tüm köşe yazarları kaleme aldığı için...
O dönemin gazetecilik ahlakı farklı ve bir o kadar da gerçek olduğu için, benden sonra tüm meslektaşlarım yazmış ve Bursa siyaseti sallanmıştı!
Ve yine bu olay, dönemin hemen hemen tüm ulusal medyasında da hak ettiği ölçüde yer alıp, ülke gündemine de oturmuştu. 
Küçük oldukları ve korktukları için susturulanlar... 
Ekmeğinin derdine susmak zorunda kalanlar...
Tehdit ve baskı sonucu susmak zorunda bırakılanlar...
Ve tabii bir de, bir kaç siyasi dönek hariç...
Dönemin namuslu gazetecileri, "Taciz" iddiası ile suçlanan siyasetçi bizleri Basın Savcılığı'na şikayet ettiği için, ahlak ve vicdan sahibi görgü tanıklarının da korkusuzca yaptığı şahitlikle çıkıp mahkemede, ifade verdik. Hem yazdıklarımızın arkasında durduk! (Hiç firesiz...)  Hem de, neyi, neden ve nasıl yazdığımızı anlattık.
Zira, o günlerde de, en salağının dahi anlayabileceği şekilde yazılarımda anlattığım üzere, bizler gazeteciliği, layığınca yapmıştık. 
Ve mahkemece gereği düşünüldü:
"Siz KAPI gibi gazetecilik yapmışsınız! Hakkınızdaki şikayet kadüktür!"


Bunun da belgesi var mı?
Elbette var. Yalnızca bende değil, CHP Genel Merkezi'nde de var. (İlgi duyup bilgi sahibi  olmak isteyenler ulaşabilir. CHP Bursa İl Başkanı İsmet Karaca... Mesela, istersen sen de ulaşabilirsin. Ya da, sen hiç yorma kendini. Gördüğüm kadarıyla böyle hadiseler senin için ehemmiyet taşımıyor.) Ancak, konu o denli çirkin ve benim de yıllar yılı mücadele ettiğim böyle işlerden o denli sıtkım sıyrılmış ki... 
Alıp o belgeyi dahi şu yazının içine gömesim yok. Ama bak yazdığım gibi. Sadece sıtkım sıyrıldığı için...
Sadece bu yüzden... 
Korktuğumdan, ettiğimden değil. 10 yıl önce, meslektaşlarımla gerçek gazetecilik yaparken nasıl korkmadıysam...
Şimdi de ona keza... 

***
Netekim, o dönem bir yandan mahkeme gereğini düşündü, bir yandan da CHP Genel Merkezi... O İlçe Başkanı önce görevinden alındı, ardından da partiden ihraç edildi. 
Bunlarla ilgili belgeler var mı? 
Tabii ki var. Hem bende var, hem CHP Genel Merkezi'nde var.
***
Aradan uzun yıllar geçti. (10 koca yıl...)
Köprülerin altından çok sular aktı.

İki sabit gerçek hiç değişmedi. 
İlki, her ne zaman, nerede, bir çocuk, bir kadın tacize uğrarsa... Durmam, susmam ve korkmam! Gazetecilik ilkeleri içerisinde gereği neyse yaparım.  
Bir diğer değişmeyen gerçekse, bu ülkede "Tacizin" tüm zamanlarla bela olduğu, başa bela açtığı...
Tacize uğrayan için korkunç bir beladır! (Hayatı kayar...)
Tacize uğrayanın yanında duran için beladır! (Musallat olunur.)
Tacizciye karşı mücadele edenin başına beladır! (Çok fena musallat olunur.)


Tabii ki, ben de bu belalardan yeterince payımı aldım. "Silahlandık geliyoruz! Ayrılma gazeteden" Diye tehdit edilirken ve hakikaten de ayrılmayıp beklerken de...
Bahse konu etmediğim ilçe başkanına sahip çıkan, dönemin CHP Bursa ve hatta Genel Merkez siyasetinin güçlü isimlerinden Sena Kaleli'yi karşıma alırken de, bu duruşun bana farklı bedeller olarak geri döneceğini biliyordum. (Netekim, bu yazılardan bir kaç ay sonda Olay'daki yazılarıma  düzmece bir kumpasla son verildi. Daha doğrusu, tam olarak şöyle oldu: Önce, "CHP'li bir mühimin" özel isteğiyle Olay Gazetesi'ndeki köşemde CHP ile ilgili yazı yazmam yasaklandı! E durmadım, yazdım tabii. Ardından da, düzmece bir kumpasla kovuldum!)

Hasılı, ben bu bedeli tam 10 yıldır her şekilde ödeyegeldim... Ama bir kere bile pişman olmadım. 
Bitti mi bedel ödeme faslı?
Tabii ki hayır. 
Ne yazık ki sürdü. Hala da sürüyor. (İşin daha da hazini, ben bu bedellerin bir çoğunu ya hiç farkına varmadan ödüyorum. Ya da çok geç idrak ediyorum.)
Yakın süreçteki bedelim, geç idrak olayının tam bir tezahürü!
Benim ilk kurşunu atmamla başlayan süreç sonucunda büyük bir siyasi bedel ödemek zorunda kalan eski ilçe başkanı, (Allah da bizim mesleğin belasını vermiş gerçekten!) meğer bir gazetede nicedir sallayıp duruyormuş. Farkında değilim. Bilmiyordum... Dedim ya, geç idrak diye...
Bir tanesinden haberim olur gibi oldu. Ama onu da o vakit tam anlayamamışım. (İyi mi?)


Şimdi buradan bi tam ve son yanıt gelsin. 
Hayatımın hiç bir döneminde, siyasetçi ofislerinde gezmedim. Sevmem ve gitmem. Tarzım hala da budur. "Ben senin ayağına gelmem. Varsa bir diyeceğin sen gel anlat." İlaveten, bilenler bilir, RACON da budur!

Gazeteci, kapı kapı gezip fink atmaz! Hele ki, siyasetçiyse bahse konu olan, mekansal üstünlüğü elinde tutmak ister. Ve kimsenin kapısını aşındırmaz. (Kaldı ki, sefil iddiaya konu olan dönem Olay'da köşe yazarı olduğum süreçtir. Siyasetçiler bize-gazeteye taşınırdı. Basın toplantıları haricinde şuradan şuraya kıpırdamazdık. Ayıptır söylemesi, o vakitler yazı yazdığım sayfaya bilhassa tercihli ilanlar gelirdi. Değil, ofis gezmek... Havam da, cakam da fena halde yüksekti, burnumdan kıl aldırmazdım. Tanıyanlar bilir.)
Gelelim, ANAP'ın efsane İl Başkanı (nurlarda uyusun) Rahmetli Mehmet Gedik'in ofisinden çıkmadığıma ilişkin o REZİL yazıya...
Mesela tam bu aşamada, çirkin küfürler etmek istiyorum. Ama yapmıyorum. Beddua etmek istiyorum. Onu da yapmıyorum. 
Belli ki, rahmetli olmuş bir isim özellikle seçilmiş! Korkakça seçilmiş. Sefilce şeçilmiş! Zira, Gedik yaşasaydı, oraya o yazıyı yazmak sıkardı!
Büyük bir iddiayla söylüyorum ki, sıkardı!
Tıpkı, yaşayan bir siyasetçi ismini yazmanın sıktığı gibi! (Nasıl olsa ölmüş gitmiş. Salla gitsin. Ne gereğini yapabilir, ne de burnumdan getirebilir?..)


Bak... Onlar farklı adamlardı. Baya baya baba adamlardı.
Bizler de, sizlerin şimdilerde alışageldiği gazeteci tiplemesinden çok farklıydık. Biz onlara karşı ölçülü ve mesafeliydik. Onlar da gazetecilere karşı. Gazetecilerden çekinilirdi. Gazetecilik bugünlerdeki gibi ayağa düşmediği için, bütün siyasetciler gazetecilerden ciddi ciddi çekinirdi! 
Ve dediğim gibi, racon vardı. 
Enteresan geleceğine eminim. Yılışık adam olmazdı mesela siyasette! O dönemin tüm siyaset ve basın çevresinin bilip mesafe koyduğu bir kaç münferit örnek dışında, siyaseti adam gibi adamlar yapardı. 
Ya da şöyle söyleyeyim: 
O adamlar, hem kime nasıl davranılacağını, hem de nerede nasıl davranılacağını bilirdi! 
Ben, Rahmetli Gedik'e kafa tutarak onunla papaz olduğumda tıfıl bir muhabirdim. Hatta, bu ve benzer olayları yazmışlığım da çoktur. Aç bak arşivlere. Anı dolu. 
Da, sana fazla laf anlatmak dahi istemiyorum. 


Sonra aradan yıllar geçti. Ben köşe yazarı oldum. Gedik siyaset sahnesinin dışında kaldı. Ve yazık oldu. Sonra Gedik, hayatını kaybetti. İşte bu kez gerçekten çok yazık oldu. 
Ama Gedik ölene kadar da şöyle oldu:
O, yakınlarımı kaybettiğim tüm acı günlerimde, benim ve ailemin yanında oldu. 
Ben gitmedim, gidemedim. Küstü, bağırdı, çağırdı. 
Ama sonra yine bir acı günümde yine benim ve ailemin yanında oldu. Öyle ofislerde falan değil. Alışık olduğunuz sistemde olduğu gibi otel lobilerinde falan değil. Gizli saklı değil. Kimim öldüyse onun evine geldi. Mesela, sıkılmadan arkasından atıp tuttuğun annem dahi ağırlamıştır taziye ziyaretlerinde! 
Baba adamdı Gedik. Dost adamdı. Hatır vefa  bilen adamdı. 
Buna rağmen tek bir çayını içmedim ofisinde! Ki, içmem gerekirdi. Gitmem gerekirdi. Olmadı... 
Şimdiki aklım olsaydı, her gönül koyduğunda, her küstüğünde giderdim. Bu da benim eşekliğim. 
***
Ufaktan sadede gelirsek...
Ben 10 yıl önce bir gerçeği yazdım. Benden sonra bütün Bursa gazetecileri yazdı. Bütün ulusal basın yazdı. 
Bu arşiv bende var mı? Var!
Mahkeme tutunakları var. Mahkeme'nin kapı gibi resmi kararı var. CHP Genel Merkez dosyasındaki reel vaziyet var. 
Ben 10 yıl önce ne yazdıysam, alayı, belgesiyle, tanığıyla, tutanağıyla var.  
Buna rağmen, "yok sen hala yalan söylüyorsun. İlla çıkar koy ortaya" dersen, ona da varım. 
Ama mesela ben sana, "yazdıklarınla ilgili tek bir şahit, bilgi, belge, ispat, isim, cisim göster" desem, şapa oturacaksın.
Gerek var mı?
...???


Benim ve arkadaşlarımın yaptığı gerçek gazetecilik yıllar önce sana büyük bir siyasi bedel ödetti!
Düşmanlığın da kinin de bu yüzden bitmedi. 
Hoş, bu noktada düşününce sana hak da veriyorum. Yani bana kin duymakla haklısın. Düüşman olmakta da haklısın. Beni Olay Gazetesi'nden kovdurana kadar güçlü dostlarında birlikte uğraşmanı dahi anlayabiliyorum. 
Ve fakat iftira olmaz! RACONA ters.
Bu, biiiiir. 
İkincisi...
Ben aslında sana değil, birlikte yol yürüdüğümü düşündüğüm arkadaşlarıma gücendim! 
Her tür taciz ve türevleri karşısında birlikte tepki koyduğumuz ve hatta yeri geldiğinde birlikte mücadele verdiğimiz arkadaşlara gücendim.
Onlara gücendiğim için yazdım. 
Artık gücenmeye gerek görmediğim için de kaldırdım. 
Ve tabii bir de, kat-i surette seninle muhattap olmak istemediğim için. (Yoksa, 10 yıl önce ve 10 yıl boyunca nasıl korkmadıysam, şimdi de korkum yok.)
Sen benden ve ailemden uzak dur. Ben de senden mümkün olabildiğince uzak. ..
İftira atma! (Geç de olsa idrak edince terörize oluyorum zira...)
Nerede siyaset yaptığınla ilgili zerre kadar bir gündemim yok. Buna engel olmakla ilgili en ufak bir niyetim yok. (Seninle ilgili bir obsesyonum falan yok.)

***

Ha bir de, senden özür falan da dilemedim! Dilemem de... Ne münasebet! 10  yıl önce gerçekleri yazdığım için özür dileyecek kadar şuurumu kaybetmedim.
Dolayısıyla, vaziyeti rasyonalize edebilmek için uydurma gündemlerin arkasından ateş etme.
Eşinle, dostunla, çoluğunla, çocuğunla, her nerede ve nasıl yapıyorsan siyasetinle meşrebince yaşa...
Benden ve yaşlısından gencine ailemden uzak dur. 
Tüm mevzu bu...

Yazarın notu 1:
Kıymetli kardeşim Fırat Yılmaz... 
"Fır fır" lakabının hakkını bir kez daha verdin. Ne diyim sana? Allah bildiği gibi etsin!
Dönemin CHP İl Başkanı Sevgili Dostum Gürhan Akdoğan...
Bu kadar tırsık olma. Bari benim bugüne kadar ödediğim bedellerden acık feyz al. 

Yazarın notu iki:
Dönemin yürekli gazetecileri, Sevgili Gül Kolaylı, Sevgili İbrahim Çoban, Sevgili Mustafa Özdal, İhsan Bölük ve Okan Tuna...  (Unuttuğum varsa affola...)
Var olun.
Ve tabii ki, Rahmetli Yusuf Kotaman... Nurlarda uyu sevgili dostum.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.