Hava Durumu

Ah be BUSKİ'cim bana nasıl kıydın?

Yazının Giriş Tarihi: 04.06.2015 14:15
Yazının Güncellenme Tarihi: 04.06.2015 14:15
Af buyurun, çok fena yağan yağmura istinaden ve tabiki de "münferit" olaraktan, cümlemize içirilen ..klu su! Gerçeği ile yüzleştiğimiz o ilk andan itibaren, biraz sonra arz edeceğim, acı ama gerçek maziyi yazmakla, yazmamak arasında gidip geldim.

Zira, en nihayetinde, zar zor toplayabildiğim cesaretim hasebiyle az sonra okuyacaklarınız, öyle kolayından itiraf edilebilir cinsten yaşanmışlıklar değil. Vazgeçme ihtimalim de var diye, lafı hiç uzatmadan bodoslama başlıyorum. *** Bundan altı ya da yedi yıl öncesiydi. Ekseriyet gibi damacana su kullandığımız zamanlar... Fena halde gribim. Aksır, tıksır felaket halde akşamın bir vakti sürüne sürüne eve geldim ki, su bitmiş. İlgili firmayı arayıp, bilgisayar şeysine bik bik bik su siparişi verdim. Sipariş kayda geçirilmiş, yalnız, vakit geç olduğu için dağıtım ertesi güne bırakılmış. Lakin, sonradan yükselen ateş sebebiyle akşam ve gece süresince tamamen perişanları oynadığım için, durumun farkında bile değilim. Ertesi sabah, ateşler içerisinde, cayır cayır kalktım. Çocukları hazırlayıp okula gönderdiğim gibi kendimi televizyonun karşısındaki üçlü koltuğa zor arttım. Anında geçmiş içim. Bu vaziyette ne kadar uyuduğumu bilemiyorum. Zıııır telefon!!! Söylene söylene elime aldım. Karşı bloktaki site komşum, arkadaşım Gülten arıyor. "Efendim Gülten..." "Hadi bana kahveye gel demek için aradım." "Gülten ne gelmesi?.. Ruhumu teslim etmek üzereyim, berbat hastayım. Sen gel de şu garibana bi kahve yap." "Aaaaa, ne demek, hemmen geliyorum" deyince öyle bi sevindirik oldum. "Ayyyy..." Dedim. "Dostluk başka şey. Sağ olsun, kızcağız hiç ikiletmedi." Tam o sırada ilacımı içmediğimi fark ettim, köhür köhür, sürüne sürüne mutfağa gittim, ilacı içtim. Tam yerime dönüyordum ki, aklıma, biraz sonra Gülten geldiğinde kapıyı açmak için yeniden kalkmak zorunda kalacağım geldi. "Düşüncesi bile fena" diyerek, peşin peşin kapıyı açtım, araya terlik koyarak aralık bıraktım, sonra da kendimi salondaki üçlü koltuğa zor attım. Ve birazdan, Gülten geldi. Lakin, her zamanki muzipliği üzerinde. Ve fakat bu kez harbiden çekilecek gibi değil. Kapı aralık, görüyor (Dur.) Zira ben uzandığım yerden göremediğim için, tahmin yürütüyorum. Buna rağmen, inatla içeri girmeyerek, çalmaya devam ediyor. Tık tık tık! "Kapı açık, uzanıyorum. Kaldırma beni." Tık tık tık! "Çok fenayım, gelsene içeri." Tık tık tık! "Numara değil. Vallahi ateşler içerisindeyim!" *** Böyle, "yanıyorum gel, perişanım gel" derken ben, karşılıklı ne kadar direndik tam olarak hatırlamıyorum, ancak... Kapıdan, "Abla... Erikli!" Denildiği anı ve felç geçirecek gibi oluşumun ardından, yerimden ok gibi fırlayışımı unutamıyorum. Allah'ım ben şimdi şurada öleyim! Yok olayım! "Aaaaaaa! Ablacım... Sen miydin? Su getirdin tabi... Ben suyu akşam söylemiştim, unutmuşum. Bir de grip olmuşum çok fena. Hani ateş filan derken, gripten tabi. Bi arkadaş da bana gelecekti. E kalk, otur zor oluyor biliyor musun?" Baktım toparyalabilmenin imkanı yok. Elim ayağım birbirine dolanmış halde, verdim suyun parasını, gönderdim çocuğu. Üzerine de, olanca iyi niyetiyle gelen Gülten'e yapmadığımı bırakmadım. (Kızın ne kabahati varsa?) *** Siz hiç hayatınızda böyle salaklıklar yüzünden, bu denli yerin dibine geçtiniz mi?.. Benim başıma çok geldi. Sayısızdır... Bakınız, bu da, yine aynı su firmasının aynı dağıtımcı çocuğuyla yaşadığım-yaşattığım ikinci büyük şok! Kapıyı aralık bırakıp, Gülten geldi zannıyla su dağıtımcısı çocuğa, "gel de, gel!" Diye tutturup, rezil oluşumun üzerinden bir kaç ay geçmiş. Artık fena halde dikkatliyim. Gerçi çocuk, arada beni gördüğünde "yine mi bu saftirik!" Dercesine bakıyor, lakin, tek kaşımı kaldırmamla kendisine geliyor. Neyse... Cadılarım henüz küçük. Mütemadiyen prensesli filmler izliyor, prensesli kitaplar okuyor ve her Allah'ın günü prensesli evcilik oyunları oynuyor. Günlerden cumartesi... Sınıf arkadaşlarından bazıları bize gelecek ve yine herkes prenses olacak. Cadılarımın üzerinde, benim, "Allah'ım, ahdım var. Bir gün normale döndüklerinde kurban keseceğim" diye ağlayarak aldığım, o korkunç, gelinlik-tuvalet arası, taşlı tüllü, kabarık, rengarenk elbiseler var. Arkadaşları, sırayla ve benzer kılıklarla geliyor. Onların kokoş halini gördükçe, "Yalnız değilmişim" duygusu yüreğime su serpiyor. Herkes, tüm prensesler tamam. Bir tek Zeynep bekleniyor. Tam da o sırada, eyvah ki eyvah! Aralarında müthiş bir tartışma... "Bana ne! Ben kötü kalpli cadı olmam!" "Bana ne! Ben de olmam!" "Annecim... Çok ayıp. Siz ev sahibisiniz" diye cadılarıma bakarak araya girdim ki, cümlesinin aklına, hem de aynı anda o harikulade fikir geldi. "Kötü kalpli cadı sen ol!!!" Yok artık. Daha neler. Dünyada olmam. ....??? Anneysen büyük konuşmayacaksın! Salona, aralarına tekrar döndüğümde, üzerimde kuzenimin düğününde giydiğim tuvalet... Başımda, o vakitler evde bolcana bulunan, taşlı taçlardan en gösterişlisi! Yüzümde, cadılarım ve arkadaşları tarafından yapılan, alabildiğine abartılı, berbat, korkunç kötü kalpli kraliçe makyajı! Sol yanağımda simsiyah bir ben! Prova yapıyorum: "Ayna ayna... Söyle bana..." Derken, beklediğimiz son prenses, Zeynep'in annesi İncilay aradı. "Özlem'cim, şimdi sizin sitenin önündeyim. Bir yere yetişmem lazım. Zeynep'i kapıda bırakıyorum. Sen karşılar mısın?" "Ne demek... Tabii. Onu bekliyoruz zaten." Zırrrr. Zil çaldı. "Çocuklar" dedim. "Zeynep geliyor. Hadi ona sürpriz yapalım. Asansör'ün kapısını hep birlikte açalım. Bizi görünce şaşırsın." Kocaman kadının bu saçma sapan fikrini küçücük kızlar niye kabul etmesin ki? (Bu arada... Meğer bizde yine su bitmiş ve o dönem kızlarımın teyzesi olan Sevim Hanım da su siparişi vermiş. Nereden bilebilirim???) Otomata bastık. Kapıya çıktık. Baktık asansör hareket etti. Tamamdır, geliyor. En başta, kötü kalpli kraliçe kostümüm, başımda, tacım, yüzümde o korkunç makyajla ben... Yanımda, yöremde envai çeşit prensesle asansörün karşısına sıralandık. Kabin geldi. Asansörün kapısını tuttum. Hepimiz hep bir ağızdan, "Süüürrrrpriiiiizzzz!" Diye bağırırken açtım. .....!!!!!!!! Karşımda, Erikli'nin daha bir kaç ay önce rezil rüsva olduğum dağıtımcı çocuğu!!! *** Bütün bunları yine aynı böyle anlattığım bir arkadaşım, yerle yeksan olarak sormuştu: "Eeeee? Sonra ne yaptın?" Diye. "Sonrası malum... Artık çeşme suyu içiyoruz!" Demiştim. *** Ve şimdi... O kara günlerin ve bu fena itirafların ardından düşünüyorum da... Ah be BUSKİ! Sen n'aaptın? Bana nasıl kıydın?
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.