Hava Durumu

Vancouver çıldırmış olmalı!

Yazının Giriş Tarihi: 25.03.2017 18:03
Yazının Güncellenme Tarihi: 25.03.2017 18:03

Vancouver çıldırmış olmalı ama ben yine de mutluyum. Bu yazıyı yazmaya başladığım 5 Mart itibarıyla hava çıldırdı.

Özden Karan...

Dün cumartesi olduğu için Fort Langley’deydik. Şu tarihi kasabada... Hava tam bir bahar havasıydı. Evlerin arasından yürüdük. Çünkü hepsi çok eski, kovboylar zamanından kalma. 60'lı yılların uzay çağı modasından kalma olanlar hala yıkılmamış. Ağaçlar yosun bağlayacak kadar yaşlı.

Buraya gelen insanlar çok zarif. Nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum. Sanki bir film seti. Çünkü her şey gerçek olamayacak kadar güzel. Orada küçücük bir müze var. İki kez gitmeyi denemiştik. Kapalı saatlere denk gelmişiz. Bu kez yakaladık.

Gerçekten çok küçük bir müze çünkü Kanada’nın göçmen tarihi çok yeni değil ve bu tarih Çinliler ve Avrupalı göçmenlerle iç içe örülmüş. Müzede Kızılderili yaşamından da bir şeyler vardı. İlk göçmenlerin burada zor bir yaşamı olmuş. Çoğu Avrupalı göçmen çiftçilik yapmak üzere karı koca olarak buraya göçmüş. Çok sayıda çocukları olmuş. Avrupa’dan getirdikleri kültür sayesinde burada kolayca yeni Avrupalar yaratmışlar. Batı kültürünün en beğendiğim yönü bu. Gittikleri yere baskın bir kültürle gidiyorlar.

Bizim Osmanlı zamanında Balkanlar'a baskın bir kültürle gittiğimiz gibi. Kendileri değişmiyorlar gittikleri yeri dönüştürüyorlar.

Sözünü ettiğim şey sömürgeci tarihleri değil. Tek tek aileler olarak gittikleri yere çatal bıçaklarını da taşımaları. Çatal bıçaksız yaşamayı reddetmeleri. Keşke tüm insan topluluklarının gittikleri yere götürecekleri ya da gelenlerden etkilenmeyecekleri bir çatal bıçak kültürü olsa. Burada çatal-bıçağı metafor yani benzetme olarak kullandım. Anlamışsınızdır.

Neyse…

Havadan bahsedecektim. Bugün Pazar. Bir uyandık ki lapa lapa kar yağıyor. Dedik ki 'Eyvah yandık. Dışarı çıkamayacağız.’ Kahvaltımızı bitirdiğimizde dışarıda bahar havası vardı. Bir saat sonra yağmur yağmaya başladı. Şimdi hava yine açtı.

Hava da benim gibi çılgın. Birbirimizi mi etkiliyoruz nedir?..

Buraya geldiğimizde hemen eski bir araba almıştık. Ocak ayına kadar da güzel kullandık. Ama Türkiye’den döndükten sonra kar ve soğuk devam etti. Kızımın okulda bu yılın ikinci dönemi başladığı için ders saatleri değişmişti (Çünkü dersleri dönemlik). Derslerinin çoğu sabah erken saatlerde başlıyor. Marta kadar da sabahları zaman zaman ya kar ya da kırağı oluyordu. Bir sabah 8’de arabayla kaydı. O sabah kendisi okula gidiyordu. Zaman zaman ben bırakıyorum. Asfaltta hiç kar yoktu ama gizli buzlanma varmış. Bizim sokakta yeni yola çıkmış ki arabanın kaydığını fark etmiş. Biraz kenara çekip bırakabilmiş. Eve geldi. Birlikte arabanın yanına gittik. Sabah trafiği bizim sokakta inanılmaz yoğun. Neyse ki arabalar yanından geçebiliyordu. Biz arabanın yanına vardığımızda hemen bir kadın arabasından indi. Arabayı çekmemiz gerek dedi. Ben direksiyona oturdum. Kızım ve o arabayı iterek park alanına yanaştırmamı sağladılar.

Kar yağışı boyunca bizim sokakta pek çok kadın kar küremişti. Çok şaşırtıcı. Çünkü arabalardan ve tamirattan bizden daha iyi anladıklarını düşünüyorum. Kızım okula gitsin diye taksi çağırmıştık. Taksiyi beklerken kadın kızını bırakıp geri döndü ve kızımı okula bırakmayı teklif etti. Birlikte gittiler. Burada tanıştığımız insanlar gerçekten çok yardımsever.

Bu buzlanma olayından sonra lastiklerden çok emin olamadık. Kal Tire adında Kanada çapında yaygın bir lastik firması var. Oraya gittik. Lastiklerimizin çok iyi durumda olduğunu söylediler ve ücretsiz olarak rotasyon yaptılar, yani lastiklerin yerini değiştirdiler. Bir ay kadar sonra da benzin aldıktan sonra arabayı çalıştırmakta güçlük çekince yeniden Kal Tire’dan randevu aldık. Bu defa arabamızı bilgisayarlı kontrole soktular ve yine hiçbir ücret talep etmediler. Fren biraz incelmiş ve vites kutusu devre dışı kalmak üzereymiş. ‘Öncelikli olan vites kutusu. Ondan sonra frenle ilgili düşünmelisiniz. Biz vites kutusuyla ilgili yetkili değiliz’ dediler. Freni değiştirip para kazanabilirlerdi. Gördüğüm; elemanların şirkete fazladan para kazandırmak gibi bir dertlerinin olmadığı. Bu durum Türkiye’den gelen biri için çok şaşırtıcı. Tabii bu benim düşüncem.

Biraz araştırınca vites kutusu öldüğünde bir şey yapılamayacağını ve arabayı hurda fiyatına satmak zorunda kalacağımızı öğrendik. Bunun üzerine sevgili arkadaşım Sylvia’nın işi otomobil satmak olan bir arkadaşından yardım istedik. Yine böyle lapa lapa kar yağan bir gün otoyoldan Langley’ e yaklaşık 45 dakika uzaklıktaki Chilliwack’a yeni araba seçmek ve fiyat öğrenmek üzere bu arkadaşın işyerine gittim. Burada araba değiştirmek hem ucuz hem de kolay. 5 yaşında daha yeni bir araba aldığımız için eskisinin üzerine biraz daha ödeme yapmam gerekti. Bunun için oradaki bankaya gittik. Burada hesabındaki parayı ödeme için kullanabilmen için anında bir ödeme emri hazırlıyorlar. Ödeme emri olarak bizdeki çek yaprağı gibi bir yaprak veriyorlar ve bu işlemi banka görevlisiyle debit kartınızı kart terminaline okutarak anında yapıyorsunuz. En işlek bankada sıra beklemeniz 5-10 dakikayı geçmiyor. Biliyorsunuz Türkiye’de araba aldığınızda size bir ruhsat verilir. Eğer ikinci el bir araba aldıysanız arabayı kendi adınıza devralmak için satan kişiyle notere gitmeniz, eğer yeni araç aldıysanız Trafik şubesine gidip tescil işlemi yaptırmanız gerekir. Burada benim yaptığım işlemi size anlatmak istiyorum. Bir otomobil komisyoncusuna gittim. Arabamı ona sattım. Yeni arabayı almak için karşılıklı imzaladığımız bir belge doldurdum. Bankaya gidip ödeme emri aldım ve satıcıya verdim. Eski arabamdaki plakayı yeni arabama taktılar. Elime de satın aldığıma dair tek bir yaprak kağıt verdiler. Eski aracın sigortasını yeni araca devretmem için sigorta görevlisi benim bulunduğum işyerine geldi. Ondan da sadece bir yaprak kağıt aldım. Tüm işlemler sadece bu kadardı.

Dünya hem çok büyük hem de çok küçük

Size burada çok sayıda Çinli, aslında Uzakdoğulu (Koreli ve Tayvanlılar da çok ) olduğundan bahsetmiştim. Konuşma sınıfındaki arkadaşlarım da genelde Uzakdoğulu. Onlardan biri olan sevgili Fishire beni Lunar New Year etkinliğine davet etti. Bu yıl Chinese (Lunar) New Year 28 Ocak Cumartesi gününe denk gelmişti. Fishire’e Pazar günü kendi kiliselerindeki 700 kişilik yeni yıl kutlamasında organizasyonda görevliydi ve ne yazık ki o gün de çok kar yağdığı için ayarlamaları yaparken çok yoruldu. Beni davet ettiği etkinlik buradaki bir kütüphanedeki Çin yeni yılı etkinliğiydi. Bir saat boyunca süren Çin danslarının tanıtıldığı bir etkinlikti. Benim için yenilikti çünkü ilk kez Çin kültürüne yakından bakabildim. Çok zarif bir hanım zarif hareketlerle dans etti. Arkada çalan müzik de çok yumuşak ve hoş bir müzikti. Bir erkek dansçı da kung-fu hareketlerinden oluşan bir dans gösterisi yaptı. Gittiğime memnun olduğum bir etkinlikti.

Başka bir gün beni göçmenlik ofisine götürmesi için Fishire’dan söz almıştım. Ofis Surrey’de. Yalnız, gitmemizin hiçbir yararı olmadı çünkü kapıdaki görevli bizi online başvuruya yönlendirdi. Oraya kadar gitmişken arkadaşım beni Çin kökenli marketler zincirinin bir şubesine götürdü. Çin geniş ve kalabalık bir ülke ve 5000 yıllık bir tarihi var. Bu, yiyecek içeceğe de yansımış durumda. Bizim hamur işi diye tarif ettiğimiz ürünleri Türkiye’dekilere çok benziyor. Pek çok mantı çeşitleri markette dondurulmuş olarak satılıyor. Bir süre babamın bakıcısı olarak çalışan Özbek ve Türkmen kadınlardan da çok benzer mantılar yemiştim. Demek Türk ve Çin mutfağı Orta Asya kökeninden dolayı birbirinden etkilenmiş. Yine aynı markette annemin yaptığı erişte makarnaya benzeyen makarna çeşitleri de vardı. Dünya hem çok büyük hem de çok küçük.

Burada şunu fark ettim. Belki de Hristiyan Çinliler Çin’de çok da rahat değiller. Çünkü Çin Hristiyan bir ülke değil ve 1949 ile 76 yılı arasını keskin bir komünist yönetimle geçirdi. Hala da tek parti iktidarı devam ediyor. Vikipedi’ye göre nüfusu 1 milyar 350 milyon. Dolayısıyla Hristiyan Çinliler Avustralya ve Kanada’ya ciddi oranlarda göç ediyor. Bir diğer sebepleri de zengin Çinlilerin çok sayıda çocuk sahibi olmak istemeleri. Özellikle 76 yılına kadar olan dönemde Komünist parti tek çocuğa izin veriyordu. Şu anda çocuk sayısı 2 ile sınırlandırılmış durumdaymış.

Çinli aileler eğer yeni göçmenlerse bölünmüş bir hayat yaşıyor. Genelde erkek, Çin’de fabrikasının başında oluyor. Buradan ev alıyor, eşi ve çocuklarını çocuklar eğitimlerine burada devam etsinler diye burada bırakıyor. Çin buradaki emlak sektörünü ciddi anlamda canlı tutuyor.

Kanada'daki Türk Kültürü

Eylül’ün geçen hafta ‘Reading Break ’i vardı. Okulun ikinci döneminde öğrencilerin sınavlarına okuma yaparak hazırlanabilmeleri için bir haftalık bir tatil oluyor. Buralılar bu arayı yaz gelmeden sıcak bir yerde tatil olanağı olarak değerlendiriyor. Eylül’ün pek çok arkadaşı, ABD’de Los Angeles, Miami gibi sıcak yerlere ya da Meksika’da Cancun bölgesine gitti. Biz de Las Vegas’ ı görmek istiyorduk ancak kış şartlarından dolayı erteledik.

Uzağa gidemeyince yakınlarda görmediğimiz yerlere gittik. İlk önceliğimiz Vancouver’da yeni bir şeyler yapmaktı.

Çin kültürüyle bu kadar ilgilenir de Türk kültürünü unutur muyum?  Buradaki Türk arkadaşım Nesrin bana pek çok yararlı adres veriyor. Onlar 15 yıl önce göçmen olarak gelip vatandaşlığa geçmişler. Üç çocukları da burada doğmuş.

Nesrin’in verdiği adreslerden biri ‘Salam Helal Market’ idi. Market Vancouver downtown’da (Şehir merkezi) aslında  bizim market-bakkallara benzeyen iki katlı bir dükkan. Genelde Müslümanların tercih ettiği, içinde cezve, Türk kahvesi, salça, bulgur ve helal et vs. bulunan bir market burası.

-Ne ararsanız var- dükkanlarından. Biz sevdik. Türk ürünleri genelde Türkiye’de hiç fark etmediğim bir marka olan Başak markasıydı. Puding de var, irmik de. Ülker gofret bulduk mesela. Bizim için güzeldi. Ama daha çok Arap- Hint etkisi varmış gibiydi.

Yine Nesrin, oradan çıkınca tam karşıda bir Türk lokantası var demişti. Oraya da gittik. ‘Anatolia Gate Restaurant’ Bursa’da alıştığımız restoranlardan değil. Daha çok Marmaris’e, Bodrum’a giderken yol kıyısında bulunan, içinde yerel lezzetlerin olduğu, kadınların gözleme yaptığı otantik olmaya çalışan yerlere benziyordu.

Sanırım Kanadalıların görmek istediği oryantal havayı yaratmaya çalışmışlardı. Temiz ve lezzetliydi. Mercimek çorbasıyla birlikte fırından sıcak sıcak lavaş ekmeği getirdiler. Çok lezzetliydi. Eylül lahmacun yedi. Bir lahmacuna 12 Kanada doları ödedik ve çok şaşırdık. Bir Kanada doları 2.70 civarında. Rakamı siz düşünün. Fiyatları görünce niye her köşe başında bir Çin lokantası olduğunu daha iyi anladık. Etli büyük bir kâse Çin yemeğine de 12 dolar veriyoruz çünkü. Ama çayları Türkiye’de içtiğimizden bile güzeldi. Tavşan kanı ve demi tam kıvamında. İnce belli bardak yerine büyük cam su bardaklarında getirdiler ama çay bizim çaydı. Kanada’da filtre kahve içmekten çok hoşlandığım halde  yurtdışında yine de  en çok demli Türk çayı özlüyorum. Şimdiden tatil dönüşü bir demlik ve çaydanlık getirmeye karar verdik.

Pilatese Başladım

Eylül‘ün okulunda güzel bir spor salonu var. Öğrencilere ücretsiz ancak biraz farkla veliler de yararlanabiliyor. Burada kar kış demeden düzenli olarak yürüyüşlere çıkıyorum. Türkiye’de son 3 yıldır düzenli olarak haftada iki ya da üç gün spor salonuna gidiyordum.

Sonunda Eylül, okulundaki spor salonunda bir pilates sınıfının açıldığını söyledi. Haftada bir gün öğrenciler, veliler ve okuldaki memurlardan bir grupla pilates yapıyorum.

Sınıf güzel, katılanlar mütevazı. Burada olmak güzel.

Gelecek ay buluşmak üzere…

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.