Hava Durumu

İnsanca Yaşamı Arayan Kadının Kaleminden: Varış Yeri Kanada

Yazının Giriş Tarihi: 25.11.2016 16:57
Yazının Güncellenme Tarihi: 25.11.2016 16:57
"Bir küçük kız varmış. Kendini tanımaya başladığında doğru kitaplar ve dizilerle karşılaşmış. Kendisine zihninin içinde insanca bir yaşam yaratmış ve tüm ömrünü o insanca yaşamı bulmaya adamış."



Özden Karan

Kendimle ilgili bir şey anlatmaya her zaman yedi yaşımla başlarım. Çünkü ilk o yıl evimize televizyon girdi. 74’den bahsediyorum. O yılları hatırlayanlar Küçük Ev ve Bonanza dizilerini de hatırlarlar. Benim Batı kültürüyle tanışmam o dizilere dayanır. Annem ve babam bunu bilse acaba bana televizyon izletir miydi? Muhtemelen hayır.

ozden5

Psikolog kimliğimle bu günden o günlere bakınca şunu görüyorum:

Batı'da psikoloji 150 yıllık bir bilimdir ve o diziler de aile dizisi olarak doğru davranış modellerini her bölümde bolca örnekliyormuş. Biliyorsunuz o yıllar Türkiye’de tam tersi bir dönüşümün yaşandığı yıllar. Halkın belki 1000 yılda devşirdiği tarım insanına ait değerler, sanayinin gelişmesi ve köyden kente göçle birlikte erozyona uğramaya başlamıştı. Sanırım 60’dan sonrası değerlerimiz ve yaşam şeklimizin yok edilmesi anlamında bugünden daha hoyrat yıllardı. Bugün için söyleyecek olursak olmayan bir şeye hoyrat davranamazsınız.

Zihnim Hep Şantiye Olarak Kaldı

O günlerde evler ve mimari ilgimi çekmeye başlamış olmalı. Çünkü şimdi bile manzaraya bakmak yerine gittiğim yeni yerlerdeki evlere bakarım. Ben yedi yaşımı sürerken doğduğum kasabada ahşap evler yıkılmaya başladı. Çünkü müteahhit furyası en sonunda benim doğduğum kasabaya da gelmişti ve ben her Allah’ın günü acı çekiyordum. Televizyonun yanında sevgili ilkokul öğretmenim Nail Sıcak da o köy enstitüsü öğretmeni kimliğiyle bana okumayı sevdirmişti. Müteahhitler evleri tek tek yıkarken, öğretmenim sayesinde Japonya ya da dünyanın başka bir ülkesinde evlerin doğa ve coğrafya koşullarına göre yapıldığını öğreniyordum.

O günden sonra zihnimin içi hep şantiye olarak kaldı. Evler yıkılıyor ve ben zihnimde kasabamı başka bir yer olarak hayal ediyordum.

ozden2

İnsanca Olan Yaşamı Aradım

"Biz hiç sanayi toplumu olmadık. Biz gündüz fabrikalarda çalışan, gece mahallesine dönüp atasının apartmanında yaşayan ve kendi küçük topluluğunun değerlerine bağlı insanlardan oluşan bir tarım toplumu olduk."

 Kanada’ya taşınıncaya kadar herkesin işini, işinin kurallarına göre yaptığı bir dünya hayaliyle yaşadım. Vatanımda yaşıyor olmak vatanımda yaşadığım anlamına gelmiyordu. Çünkü benim vatanım, içinde kitaplar ve dizilerde gördüğüm insanların yaşadığı yerdi. Ne zaman vatanını bulmaya karar verdin? Derseniz, kitaplar ve dizilerdeki hayatın Batı'da bir yerlerde yaşandığını gördükten sonra derim. Aslında bu yazıya bundan sonra devam etmesem de olur çünkü özetin özeti şudur:

Bir küçük kız varmış. Kendini tanımaya başladığında doğru kitaplar ve dizilerle karşılaşmış. Kendisine zihninin içinde insanca bir yaşam yaratmış ve tüm ömrünü o insanca yaşamı bulmaya adamış…

Batı ülkelerinden birine ilk uzun süreli ziyaretimde bana göre çok önemli bir şeyi keşfettim. Atatürk’ün bize giydirmeye çalıştığı “batılı” gömleğini ataerkil aile yapımız yüzünden kolayca giymişiz. Ama yine bu yapı yüzünden sadece taklit etmişiz. Tıpkı yoğurt mayalarken annemiz nasıl öğrettiyse öyle yaptığımız gibi.

Bu derin bir konu ama ucundan kıyısından değinmeye çalışacağım. Transaksiyonel analiz adında yeni bir psikoloji akımı der ki: Doğu toplumları ana-baba toplumlarıdır. Batı toplumları yetişkin toplumlarıdır. Ana-baba toplumlarında bireyler hiç yetişkin olmaz. Ya çocuktur söz dinler ya da ana-babadır çocuklar onu dinler.

Sanırım bu her şeyi açıklayan ana konu. Çünkü eğer göçebeyseniz ya da tarım ve hayvancılıkla geçiniyorsanız genellikle eğitim dışı kalırsınız ve yaşamı atalarınızın yaşamlarından süzdükleri geleneklerle sürdürürsünüz. Hayatta kalmanızın tek yolu budur.

Burada Köy Enstitüleri'ne bir selam göndermemiz gerek. Eğer enstitüler yaşasaydı yetişkin bireyler yetiştirme şansımız olacaktı. Ama bunun olması da neredeyse imkânsızdı, çünkü göçebe toplulukta itiraz eden insan topluluğun dağılmasına neden olabilir ve buna asla izin vermemek gerekir.

Cumhuriyet, bin yıldır evrimleşen ve değişen bir topluluk üzerine kurulmadı. Tam tersi bin yıldır yaşamasını atalarının sözünü dinlemesine borçlu bir topluluk üzerine kurdu. Sadece Osmanlı İmparatorluğu'nun diğer kültürlerle temas ettiği bölgelerden Anadolu’ya göç etmek zorunda kalan topluluklar Atatürk devrimlerini gerçekten benimsemiş olabilir. Ama bu, sosyologların konusu. Ben sadece düşüncemi söylüyorum.

Biz hiç sanayi toplumu olmadık. Biz gündüz fabrikalarda çalışan, gece mahallesine dönüp atasının apartmanında yaşayan ve kendi küçük topluluğunun değerlerine bağlı insanlardan oluşan bir tarım toplumu olduk.

Bunları niye anlattım? Farklı değerlere sahip bir birey olarak bu toplumda yaşamakta ne kadar zorlandığımı anlatmak için.

canada-1

Kanada'da Yaşam

Bu günlerde herkes bana Kanada’ya taşınarak çok büyük bir iş başardığımı söylüyor. Ben de diyorum ki, aslında ben bu değerlerimle Türkiye’de 50 yıl yaşayarak çok büyük iş başardım.

Kanada benim için o kadar kolay ki. Ev taşımak, elektrik, su, telefon bağlatmak, hatta eşya almak çok kolay, çünkü sistem tıkır tıkır işliyor. Buradaki sevgili arkadaşım Sylvia sayesinde iki üç gün içinde ev kiraladık ve araba aldık. Aldığımız araba 2003 model bir Kia ve sadece 5000 Kanada doları. Yani yaklaşık 11 000 TL. Bir komisyoncudan aldığımız halde 3 aydır hiç sorun yaşamadık. Bir basement suit (Bir villanın ayrı giriş katı gibi düşünün. İki odalı, ayrı girişi olan zemin katta bir daire) kiraladık. İçinde kurutucu da dahil, tüm elektronik aletleri var ve ısınmamızı duvardaki bir elektrik kutusunda görünen çubuğu sağa sola oynatarak sağlıyoruz. Duvarda yere konumlanmış elektrik panelleri evi kolayca ısıtıyor ve tüm gün açık olmasına rağmen aylık sadece 100 TL ödedik. Burada pahalı olan tek şey otomobil sigortası. Eski bir arabanın sigortası için 2500 Kanada doları ödedik. Çünkü bir insana zarar verdiğinizde mahkeme ciddi rakamlarda cezaya karar verebiliyor.

ozden8

Eve taşındığımız ilk gün, Sylvia da ev sahibi de öncelikle çöp sistemini anlattı. Çünkü Türkiye’ye göre oldukça karmaşık. Çöpü en az üç tipte ayrıştırmak zorundasınız. İlki, doğada çözünen organik çöpler. Yiyecek artıkları, bahçe çöpleri vs. İkincisi ambalaj çöpleri. Plastik, metal, karton, cam kaplar ve basılı materyal... Son grup doğada çözünmeyen, bir işe de yaramayan gerçek çöp. İlk hafta organik çöplerimizi almadılar. Çünkü yiyecek artıklarını doğada çözünmeyen plastik poşetlere bağlayıp atmıştım.

Çöpçüler genç, temiz tıraşlı, şortla, montla çalışan genç çocuklar. İş çok temiz ve düzenli ve saat ücretiyle çalışabiliyorsunuz. Çoğu genç ek iş olarak çöpçülük yapıyor.

Plastik alışveriş poşetlerinizi çöpe atmıyorsunuz. Marketlerde toplama noktaları var. Kendi özel alışveriş torbanızı yanınızda götürmeniz teşvik ediliyor. Öyle her şeyi de çöpe çıkaramıyorsunuz. Örneğin, yatağınız yıprandı. Çöpe bırakamazsınız. Arabanıza koyup bağış noktalarına bırakmak zorundasınız. Burada neredeyse her  yetişkin aile bireyinin arabası var. Mutlaka  çok büyük de bir dört çeker arabaları. Çünkü kendi eşyanı kendin taşıyorsun. Aslında her işini kendin yapıyorsun. Thrift Store (İkinci el eşya satılan yardım kuruluşu) adı verilen mağazalar var. Bursa’daki belediye kuruluşlarına benziyor. Kullanmadığınız mobilya, ev eşyası, giysi, ne varsa buraya bağışlıyorsunuz. Bağışlarınız temiz ve kullanılabilir durumda olmalı. Bu eşyalar Thrift storelarda çok ucuza satılıyor ve elde edilen para yardım amaçlı projelere gidiyor. Biz birkaç ev eşyamızı, koltuk, masa ve sandalyeleri evimize yakın bir thrift store’dan aldık. Kızımın üniversite eğitimi dolayısıyla birkaç yıl buradayız. Ancak ne yapacağımıza tam olarak karar verdikten sonra nerede yaşayacağımızı bilebiliriz. O nedenle eşya ve giysiyi kendime yük etmek istemiyorum. Hatta acaba bundan sonra hiç yük eder miyim diye de düşünmüyor değilim. Çünkü eşya insanı kısıtlıyor ve ben ülkeler görmek, insanlar tanımak istiyorum.

Geçen hafta bir de trafik cezası aldık. Üst katımıza (Villa olan bölüme ) yeni kiracılar taşındı. Sözleşmemiz gereği biz artık evin otoparkına park etme hakkımızı kaybettik. Yola park ediyoruz. Kızım okuldan gelince arabamızı burnu diğer arabaların aksi yönünde olacak şekilde park etmiş. Hemen cama bir ceza kağıdı konmuş. 50 Kanada doları. Çok şaşırdım ama kızmadım, sevindim. Herkes kurallara uymak zorunda . Kendi hakkımı kendim korumak zorunda değilim.

Kanada da sevdiğim diğer şeylerden biri de yarı zamanlı çalışabilmek. Çok fazla göçmen almasına rağmen Kanada çok yaşlı bir nüfusa sahip ve yaşlılar hem daha iyi yaşamak hem de sıkılmamak için günde birkaç saat çalışıyorlar. Yardım faaliyetlerinde çalışan da çok var. Bu faaliyetler bizde olduğu gibi göstermelik değil. Gerçekten işe yarayan faaliyetler. Örneğin okullarda sorunlu çocuklara yardım için kurulmuş bir kuruluşta gönüllüyseniz çocuğun ödevlerine yardım edebiliyorsunuz ya da ona bildiğiniz bir spor ya da sanat dalında rehberlik ediyorsunuz. Gittiğim iki konuşma sınıfında da emekli iki hanım öğretmenlik yapıyordu. Hanımlardan birinin hiçbir şeye ihtiyacı yok ve torunları dahi büyümüş. Biz göçmenlere dilini öğreterek hem ülkesine uyumumuzu kolaylaştırıyor, hem sosyalleşiyor, hem de genç kalıyor.

ozden7

Pek çok Thrift Store’da çok çok zarif ve yaşlı hanımlar kasada para alıyor. Ben her Çarşamba Community Center (Toplum merkezi diyebiliriz)daki kadın grubuna katılıyorum. Bizde bunun karşılığı evlerde yapılan toplantılar olabilir. Çünkü sırası gelen masadaki kadınlar sabah için yiyecek getirmek zorundalar. İlk bir saat eğlenceli basit aktiviteler ve sohbetle geçiyor.

Dedikodu yok, çünkü o sırada sahnedeki sunucumuz Cadılar Bayramı süslemesi ya da Noel kekleriyle ilgili öneriler veriyor ya da önerileri olanları sahneye çağırıyor. Kentte o sırada olabilecek etkinliklerle ilgili bilgi veriyor ya da bir yardım kuruluşu hakkında bilgilendirme yapacak bir konuğu çağırıyor. Sonraki bir saat çeşitli kurslardan seçtiğiniz bir sınıfa katılıyorsunuz. Örneğin bir boks sınıfımız var ya da örgü. Ben İngilizce konuşma sınıfına gidiyorum tabii ki.

Ve Eylül'ün Hikayesi...

ozden6

Nasıl oldu da buralara geldim?

Nasıl benim öyküm yedi yaşında başlıyorsa, kızımınki de dört yaşında Zafer Plaza'da Tarzan çizgi filmine gitmesiyle başlıyor ve benim öyküm de onunkiyle bağlanıyor. O ilk çizgi filmle birlikte Eylül (kızım) Hollywood’da yapılmış olan neredeyse tüm çizgi filmlere bağlanıyor ve bizim ortak hobimiz birlikte sinemaya gitmek ve CD'lerden film izlemek oluyor.

Psikolog olarak şunu biliyorum: Çocuğunuz 18 yaşını bitirinceye kadar yaptığı tüm etkinlikler ve öğrendikleri onun, sonra öğrendikleri ancak giydirmedir.

Gerçek benimseme çocuk büyürken gerçekleşir. Eylül’ün İngilizce ve yabancı ülkeler serüveninin erken başlaması kalıcılığı kolaylaştırdı.  İngilizce öğretmeni kız kardeşim Eylül okula başlamadan ona İngilizce şarkılar öğretmişti. Bu nedenle İngilizce onun doğalı oldu. İlkokulda daha okumayı öğrenmeden amcasının eşi bilgisayarda oyun oynamayı öğretti ve ben Barbie sitelerinde bebek giydirmesine izin verdim. Bu siteler İngilizce'ydi ve İngilizce'yi kullanmadan önce ekranda ezberledi.

İlkokul beşinci sınıfta özel okula gitmeye başladı. Ergenlik döneminde, özellikle ortaokulda televizyon ve bilgisayar bağımlısı olurlar bilirsiniz. Ergenliğinin o zor yıllarında Disney kanalının tüm ergen dizilerini İngilizce izledi.

ozden4

Özel okullar öğrencilerini yaz tatilinde dillerini geliştirmeleri için yurtdışına gönderirler. Çok erken ve o istemeden gönderirseniz çocuk çok ürküyor ve sonraki hayatında yabancı kültürlerden korkuyor. Aslında çocuğunuz ne zaman hazır olduğunu kendisi biliyor. Eylül hazır olduğuna 8. sınıfı bitirdiği yaz karar verdi ve okuluyla 15 gün İngiltere’ye gitti. Sonraki yıl 10 gün bir değişim programıyla Almanya’daydı.

10. sınıfta bir gün karşımıza şöyle bir teklifle geldi. Ben lisenin kalan sınıflarını Kanada’da okumak istiyorum. Okuluna ISE adında bir yurtdışı eğitim danışmanlığı şirketi gelmiş ve Kanada’da lise eğitimini anlatmış. Araştırdık ve kızımızı Kanada’ya bir eğitim yılı için göndermeye karar verdik. O bir yıl iki yıla çıktı. Liseyi Kanada’nın Nova Scotia eyaletinde bitirdi. O tarihlerde Kanada’da olması dolayısıyla Türkiye’de üniversite sınavına giremediği için üniversiteye de yurtdışında devam etmesine karar verdik ve ben bu yıl kızımla yaşamak için Kanada’nın British Columbia eyaletinin Vancouver şehrinin Langley banliyösüne geldim.

Taşın Altına Elimi Koydum

 Süreç şöyle işledi: Çocuğunuz sizin yaşadığınız yerden farklı bir yerde ergenliğini ve gençliğini geçiriyorsa onu ve davranışlarını doğru anlayabilmek ve ona yardımcı olabilmek için onun yaşadığı yerde bir süre yaşamalısınız. Ben buna ‘taşın altına elini koymak’ diyorum çünkü yargılamak çok kolay ama yaşamak zordur.

ozden1

Kızımız yurtdışındayken önce kısa süreli vize alarak onunla ya da onun yaşadığı yerlere gitmeye çalıştım. İngiltere’ye hep kısa süreli vizeler aldım. Ama ABD ve Kanada için 10 yıllık vize başvurusu yaptım. Dolayısıyla istediğim zaman gidip dönebilme şansım oldu.

Eylül yurtdışındaki 5. yılında, üniversite 2. Sınıf olarak Trinity Western Üniversitesinde Medya- iletişim okuyor. Çift ana dal yapma şansı olduğundan ikinci alan olarak sporcu fizyolojisini seçti.

Ben Kanada’ya ziyaretçi vizesiyle geldim. Bu nedenle 6 ay bu ülkede yaşayabiliyorum. Geldikten sonra çalışma vizesi için evraklarımı ilgili birime gönderdim ve bekliyorum. Çalışmaya başladıktan sonra oturma izni için başvuracağım. Eylül burada öğrenciliği bittikten sonra iş bulduktan ortalama olarak 3 yıl sonra vatandaşlık hakkı kazanabiliyor. O vatandaşlık hakkını kazandıktan sonra aile bireyi olarak ben de vatandaşlık için başvurabiliyorum.

Bizim maceramız uzun. Dilim döndüğü kadar anlatmaya çalıştım. Yurtdışı hikayeleri çok. Bu da bizimkiydi.

İstiyorsanız, işte size kendi hikayenizi yazma fırsatı

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.