Hava Durumu

Gerçek Bir Cennet: British Columbia

Yazının Giriş Tarihi: 29.12.2016 18:41
Yazının Güncellenme Tarihi: 29.12.2016 18:41
"Burada, Bursa’da hiç dikkat etmediğim bir şey keşfettim. İngiltere’de de dikkatimi çekmişti. Burada kesin emin oldum. Yapraklar eğer toprağa düşmüşse hiçbir şekilde süpürülmüyor. Burada bolca olan yağmurlarla çürüyüp tekrar ağaca gübre oluyor. Tıpkı doğadaki gibi." 

Siz bu yazıyı okuduğunuzda Noel tatili için Türkiye’ye gelmiş olacağız. O nedenle biraz burada gördüğüm Noel hazırlıklarından söz ederek devam edelim. Noel’i de Lodos Dergisi'nin bir sonraki sayısında anlatırım.

Biz kızımla buradaki evimize Eylül ayının başında taşındık. Bir ay boyunca kırların, sonbaharın tadını çıkardık. Çünkü Kanada’nın British Columbia eyaleti gerçek bir cennet. Kanada bayrağında da bulunan Akçaağaç’ın yetmiş çeşidi var burada. Çoğu kırmızı yapraklı. Meyvesinden bizdeki pekmez gibi kullanılan akçaağaç şurubu yapılıyor ve yaygın olarak kullanılıyor. Yaprakları sonbahar boyunca kızılın çeşitli tonlarına bürünerek dökülüyor.

Burada, Bursa’da hiç dikkat etmediğim bir şey keşfettim. İngiltere’de de dikkatimi çekmişti. Burada kesin emin oldum. Yapraklar eğer toprağa düşmüşse hiçbir şekilde süpürülmüyor. Burada bolca olan yağmurlarla çürüyüp tekrar ağaca gübre oluyor. Tıpkı doğadaki gibi.

Ağaç eğer kaldırım kenarındaysa ve yapraklar kaldırıma dökülüyorsa motorlu bir aletle yapraklara hava üflenerek belediye işçileri tarafından toprak alana süpürülüyor. Eğer kendi bahçenizden yaprakları topladıysanız, yeşil çöp kutusuna koyuyorsunuz ki, yiyecek çöpleriyle birlikte çürüyüp belediye eliyle gübre olarak değerlendirilsin.

Cadılar Bayramı

Sonbaharın kendini hissettirmesiyle birlikte insanlar evlerini doğanın hızıyla dönüştürmeye başlıyor. Ekim ayının başında, balkabaklarının olgunlaşmasıyla birlikte 31 Ekim'deki Cadılar Bayramı için hazırlıklar başlıyor. Cadılar Bayramı bir Hristiyan geleneği sanılıyor ancak, çok tanrılı dinler dönemindeki Ölüler Bayramı'nın Hristiyanlaşmış şekli. Burada bunu uzun uzun anlatmayacağım ancak, çok tanrılı dinlerdeki doğanın döngülerini takip eden bayramlar, Hristiyanlığa genelde çeşitli azizlerle ilgili bayramlar olarak geçmiş.

Ev yaklaşan kışa hazırlanırken coşku vermek için Cadılar Bayramı hazırlıklarıyla şenleniyor. Biz buradaki gelenekleri arkadaşım Sylvia sayesinde birinci elden yaşıyoruz. Ekim başında bahçesini temizlemesine, yetiştirdiği balkabaklarını sökmesine yardım ettik. Birlikte evini balkabaklarıyla dekore ettik. Sylvia, tıpkı annesinden öğrendiği gibi, birlikte bir şeyler yaparken bana da öğretmeye çalışıyor. Bunu da çok ciddiye alarak yapıyor. Bayılıyorum.

Bu kültür, yaşamı ne kadar ciddiye alıyor. Nesillerdir mükemmele yaklaştırılmış bir aile düzenleri var. Hayat bir hayatta kalma mücadelesi olarak algılanıyor burada. Çünkü herkes kendinden sorumlu.

Cadılar Bayramı'nda Sylvia’ya davetliydik. Bizdeki şeker bayramındaki gibi kapıyı çalan kostümlü çocuklara şeker dağıttık. Kostümler güzeldi. Ama benim yaşımda bayramların pek önemi olmuyor sanırım.

Burada Noel Çok Önemli

Topluluk merkezindeki kadın toplantılarından geçen ay ki yazımda bahsetmiştim. Beni o topluluğa davet eden sevgili Lynn, henüz Langley’de yeni olduğumuzu bildiği için bizi Kanada şükran günü yemeğine davet etti. Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri'nin şükran günleri farklı tarihlerde. Kanada daha önce kutluyor. Klasik olarak hindi pişirilen ve yeni bir vatana kavuşup karınlarını doyurdukları için Tanrı’ya şükredilen bir gün. Gözleyebildiğim kadarıyla, tıpkı bizde bayramlarda tatile çıkılması gibi Cadılar Bayramı ve Şükran Günü önemini yitirmiş ama Noel hala çok önemli.

Göçmenler Ülkesi Kanada

Biliyorsunuz, Kuzey ve Güney Amerika’nın asıl sahipleri Kızılderililer. Şu an Kanada’da yaşayanlar göçmenler. Kadın grubundaki kadınlar İngiliz, Alman, Hollandalı ve Uzak doğulu. En fazla bir nesil öncesinden Kanada’ya göçmüşler. O nedenle hala göçmen olmanın nasıl bir şey olduğunu bilen ve yeni gelenlere kapılarını açan insanlar. Çok fazla sayıda Çinli var. Yakındaki Burnaby ve Richmond gibi banliyöler neredeyse tamamen Uzak Doğulular'dan oluşuyor. Bizim yaşadığımız Langley Banliyösü Avrupalı bir nüfusa sahip. İlginç bir şekilde Doğu Avrupa kökenli çok fazla yok. Türk, Yunanlı, Bulgar kökenliye çok rastlanmıyor.

Kadın Toplantılarına Devam

Kadın toplantılarına her hafta Çarşamba sabahları gitmeye devam ettim. Orada bir konuşma sınıfına devam ediyorum. Öğretmenimiz Doralee 77 yaşında ve gönüllü. Kendisi de Amerika’nın Nebraska Eyaleti'nde evlenerek Kanada’ya gelmiş. Eşiyle Almanya’da tanışıp evlenmeye karar vermişler. Doralee orada İngilizce öğretmeni olarak, eşi de asker olarak bulunuyormuş. Sınıftaki tek Türk benim. Hatta Uzakdoğu kökenli olmayan tek kişi benim.

Pazartesi günleri devam ettiğim bir konuşma sınıfı daha var. O sınıfım bir dil okulunda. Oradaki öğretmenim de uzun yıllar Brezilya’da eşiyle birlikte öğretmenlik yapmış Avrupa göçmeni bir kadın. Sınıf arkadaşlarım yine Uzakdoğu kökenli. Bu okul devletin sponsor olduğu bir okul. Oturma izni almış ya da Suriyeliler gibi göçmen olarak gelmiş olan insanları İelts dil sınavına hazırlıyor. Vatandaş olmak için bu sınavı geçmek zorundasınız. Ben henüz bu sınava girmedim ama önümüzdeki aylarda girmeyi planlıyorum.

Eğer Türkiye’den göçmen olarak başvurarak Kanada’ya kabul edildiyseniz devlet sizinle ilgili pek çok şeyi zaten düzenliyor. İş bulma, dil okulu ayarlama gibi kolaylıklar var. Ben ziyaretçi vizesiyle altı aylık dönemlerle Kanada’da kalabildiğim için bu haklardan yararlanamıyorum.

Göçmenlik başvuruları genelde üç yıl civarında sonuçlanıyor. Başvuru için Murat Kandemir Kanada Göçmenlik Platformu adında bir Facebook sayfası var. Google’da arama yaparsanız başvuru sayfasına da ulaşabilirsiniz. Bu tarz kuruluşların güvenli olup olmadığına dair hiçbir bilgim yok. Kanada’ya göçmen olmayı düşünüyorsanız sadece bir başlangıç adımı olması için bu bilgiyi verdim. Çokça araştırıp güvenli olanı bulmayı size bırakıyorum. 49 yaşını dolduranlar Türkiye’den başvuru yapamadığı için ben buradan oturma izni süreçlerini takip edeceğim. Türkiye’den yaşım dolayısıyla başvuru yapamıyorum.

Amerika'ya Kısa Bir Yolculuk

Sleepless in Seattle filmini bilir misiniz? Meg Ryan ile Tom Hanks’in oynadığı bir romantik komedi vardır. İşte o film...

Dünyaya pembe gözlüklerle bakan bir romantik olarak yirmi yıl önce filmi birkaç kere izlemiştim. Kasım başı kızımın okulunun birkaç günlük ‘Reading break’ i vardı. Biz de Seattle’a gitmeye karar verdik. Seattle Vancouver’a araçla iki saat uzaklıkta. Bizim de bir KIA Rio 5’imiz ve ABD vizemiz var. Buradayken ABD’ye geçmemek aptallık olur dedik. Yola çıktık.

Buradan amcama ve kuzenlerime bir teşekkür göndermezsem olmaz. 17 yaşından beri ABD’de yaşayan ve orada üniversite bitiren kuzenim Ozan, iki yıl önce Sevgili Britt ile evlendi. Kızımı ve beni de düğününe davet etti. Los Angeles ve San Fransisco’da inanılmaz  bir hafta geçirdik. İşte o düğüne gidebilmek için aldığımız on yıllık ABD vizemiz vardı. Yoksa çok yakın da olsa Seattle’a gidemezdik.

Sınıra ulaşmak yaklaşık yarım saat. Kanadalı olmayanlar araçlarını gösterilen yere park ettikten sonra pasaport kontrollerinin yapıldığı binaya giriş yapıyorlar. Kanadalılar için sınırdan geçmek 5 dakika ama bizim 15 dakika sürdü. Görevliler nazik, uzun kuyruklar yok. Sohbet eder gibi birkaç sorudan sonra altı ay kalabileceğimiz bir giriş mührü vurdular.

Seattle

Vancouver ve Seattle şehirleri Büyük Okyanus boyunca uzanan bir kıyıda yan yanalar. Arada çok büyük ormanların olduğu dağ sıraları var ve yol çok keyifli. Saymadım ancak yol boyunca belki 8-10 tane State Park olarak adlandırılan, büyük, ormanlık kamp alanları var. (Birch Bay State Park, Larabee State Park gibi…) Bir gün böyle bir alanda tatil yapabilmeyi umuyorum. Doğa inanılmaz güzel.

Seattle yolunda pek çok yerleşim birimi gördük. Eğer karşılaştırmam gerekirse Vancouver çevresinde daha büyük ve daha bakımlı yerleşim birimleri var. Amerika tarafında doğa aynı ama yerleşim yerleri daha başıboş. Küçük ve dağınık evler. Filmlerdeki Amerika gibi.

Buraya gelir gelmez aldığımız GPS Türkçe ayarlanabilince Amerika’ya geçmek ve yol bulmak bizi hiç korkutmadı. Seattle’a geniş bir otobandan ulaşıyorsunuz. İstanbul gibi yoğun trafik var ama inanılmaz hızlı akıyor. Seattle bir liman şehri. Denize doğru inerseniz merkezine ulaşmanız kaçınılmaz. Biz GPS'yi ‘Public Market’in bulunduğu downtowna göre ayarlamıştık. Çok yakınında dünyada açılan ilk Starbucks dükkanı olduğu için kızım orayı görmek istiyordu. Dolayısıyla arabamızı güvenli bir otoparka bırakıp ‘Public Market’e girdik. Amerika Kıtası'nda açık pazar alanları olmadığından yerel ürünleri bulmak için bu tarz yerel kapalı market (daha doğrusu pazar) alanlarına gitmeniz gerekiyor. Belki Bursa'daki Kapalı Çarşı'nın yakınındaki kapalı alanlardaki mandıra ya da manav dükkanlarına benzetebiliriz.

Seattle okyanus kıyısında olduğundan somon balığı çok bol. Market alanının içinde yerel lokantalar var. Biz de gitmişken onlardan birinde somon yedik. Çok lezzetli olduğunu söyleyebilirim.

Seattle’a gelmeden önce kalabileceğimiz otellere bakmış ve bir ‘hostel’de karar kılmıştık. Hosteller genelde gezgin sırt çantalı gençlerin kaldığı ucuz otelcikler. Ben iki ranzalı, kızım dört ranzalı bir odada kaldık. Banyo ve tuvalet ortak kullanılıyordu ve sabah otelden ayrılırken çarşaflarımızı kendimiz çıkartıp kirliye attık. Eğer daha genç olsaydım kesinlikle hostellerde kalarak gezerdim. Çünkü çok samimi bir ortam var. Ama odamdaki kızlar kızım yaşındaydı ve eminim anneleriymişim gibi benden biraz çekindiler.

Seattle’ın Eyfel’i Space Needle

Seattle’da sadece bir gece kaldık. Ertesi gün ilk hedefimiz ‘Space Needle’a çıkıp şehri kuşbakışı görmekti. Akşama döneceğimiz için yukarıdan da olsa şehrin geneli hakkında bir fikrimiz olsun istedik. Biz erken gittiğimiz için kuyruğun başındaydık. Saat 10’da açıldığında asansöre binen ilk gruptaydık. Space Needle için Seattle’ın Eyfel’i diyebiliriz. Gittiğimiz gün asansörde bize rehberlik eden görevli çok şanslı olduğumuzu söyledi. Vancouver da Seattle da normalde hep yağmurlu. O gün gökyüzü çok açıktı. Manzara çok uzaklara kadar gözlerimizin önündeydi.

Space Needle (Uzay iğnesi ) demek. 1960’larda yapılmış. İğnenin en üst kısmı tamamen daire şeklinde. Yürüyerek 360 derecelik bir manzaranın tamamını görebiliyorsunuz. Her zaman çok kalabalıkmış. Biz gittiğimizde de öyleydi ama topluluk hiç rahatsız edici değildi. Bizim bulunduğumuz yerde bir de kafe vardı. Alt katımızda da geçmişte Elvis Presley’in falan yemek yediği bir restoran varmış. Biz döneceğimiz için birkaç saat kalarak öğleden sonra ayrıldık ama uzun süre hiç sıkılmadan zaman geçirilebilecek bir yerdi. Asansörden indiğinizde doğrudan hediyelik eşya mağazasına ulaşıyorsunuz. Ticari kaygıyla alınmış bir karar olduğu belli ancak öyle hoş tasarımlar vardı ki, kızamadık ve Disneyland gibi dolaştık.

Yazının başlarında ‘Sleepless in Seattle’ filminden bahsetmiştim. Gelip de filmdeki yüzen evleri görmeden dönmek olmazdı. Dönüş yolunda oraya uğradık. Gittiğimize deydi. Yüzlerce yıllık ağaçlar ve deniz arasında çok mütevazi görünen ama bir kaliteyi yansıtan çok güzel bir mahalleye ulaştık. Belki eski Bebek, Çengelköy gibi denebilir.

Dönüş yolunda outlet mağazalara bakmak için büyük bir açık AVM alanına uğradık. Ancak Amerikan doları karşısında Seattle’da olduğu gibi şok geçirdik. Kanada doları Türk lirası karşısında Amerikan doları kadar değerli olmadığı için Amerika bize çok daha pahalı geldi. Alışverişlerimizi Vancouver’dan yapmaya karar verdik. Vancouver’da yaşamak Seattle’a göre kesinlikle daha ucuz.

Öğlen yemeği için bir kasabada uğradığımız hamburgerci (Jack in the box) bize kendimizi bir Amerikan filmindeymişiz gibi hissettirdi. Meksika ya da Afrika kökenli şişman anneler tüm çocuklarını ( ki çoğu çok kiloluydu )almış, yemek yedirmeye getirmişti. Bağırış, çağırış son derece rahat bir şekilde yemek yiyorlardı.

Kuzey Amerika Kıtası bu anlamda Türkiye’nin tam zıddı. Bu kıtada en fazla aile bireylerinle yaşıyorsun ve diğerleri seni ilgilendirmiyor. Zaten onlar da seninle ilgilenmiyor. Oysa biz Türkiye’de kocaman bir ‘semt ailesi' ya da ‘kasaba ailesi’ gibi yaşarız. Herkes herkesi merak eder. Yaşayınca ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Biz gittiğimizde ABD başkanlık seçimleri yeni sonuçlanmıştı ve Amerikan halkında büyük bir şaşkınlık ve öfke hakimdi. Dönüş yolunda bir köprü üzerinde gerçekleştirilen bir protesto gösterisine şahit olduk. Pankartlarda ‘O benim başkanım değil’ yazıyordu.

Sınırı kolayca geçip evimize geldik.

Devamı ve Noel bir sonraki yazıya…

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.