Hava Durumu

Takıntı

Yazının Giriş Tarihi: 07.12.2016 17:28
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.12.2016 17:28

Bazen bir kalem ,bazen bir enstrüman, bazen de bir tuvalle başlayan öyküler vardır. Kimisi yitip gider kimisi yıllarca konuşulur. Şüphesiz ki ortaya çıkan bu öyküler, ya devrine damga vurmuş ya da yıllar sonra anlaşılabilecek harikalıklarıyla, kabuğunda saklı kalmıştır. Hemen hemen her öykü bir takıntıyla dünyaya gelmiştir.



Örneğin, kendini çirkin hissettiği için sadece geceleri dışarı çıkan Ahmet Haşim’in bizlere kattıklarından mı bahsedelim, yoksa elli yıl dört mevsim dışarı eldiveniyle çıkmak zorunda olan Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın "Aşk, bilhassa akşamları nöbetini arttıran bir hastalıktır" sözünden, çıkarabileceklerimizle ilgili sayfalarca methiye mi düzelim?

Şemsiyesiz sokağa çıkmayan,  şemsiyeyi sokakta görmek istemediği kişilerden kaçmak için kullanan, arkadaşlarıyla yürürken hep sağ tarafına geçmesini isteyen sebebi sorulduğunda da kalbinin olduğu sol tarafı göstererek "orada Nazim'e var" diyen Tevfik Fikret'in bizde hiç mi yeri yok peki?

Balzac'ın, kahve takıntısına ne demeli? Onun yazma sebebidir. Her gün belirlediği miktarda yazı yazmak zorunda hisseden, tamamlayamazsa o sayıya ulaşana kadar yazdıklarını kopya eden bir kahve delisidir Balzac. Kahvesiyle konuşarak yazdıkları, romanda gerçekçilik ve doğalcılık akımlarının yaratıcısı olarak kabul edilir. Hayatı boyunca toplamda içtiği elli bin fincan kahve yüzünden öldüğü söylense de kim kahve içmekten ve Balzac okumaktan vazgeçebilir?

Bach'ın matematiksel müzik takıntısı notalardaki cambazlığını ele vermiş, yaptığı bestelerle "müziğin matematikçisi" unvanını almıştır. Müziğin babası değil midir Bach?

Nietzsche'nin takıntılı ruhunu anlatabilecek kabiliyete sahip değilken yazdıklarını hangi rafta saklayalım?

Takıntıları mıydı onları bir şeyler yaratmaya iten yoksa var ettiklerinin birer sonucu muydu takıntılar?

En büyük kavgadır aşk. Bitmedi ve bitmeyecek aşkla olan bu kavga. Takıntıların en büyüğüdür bana göre aşk. Nazım'ın Piraye’si, Orhan Veli'nin Nahit Hanım'ı, Atilla İlhan'ın Maria'sı, Yahya Kemal'in Cemile Hanım'ı (Nazım Hikmet'in annesi) ve daha nice mısralara dökülmüş aşkların şeref misafiridir her biri. Aşka olan takıntılarıyla yazdıkları, belki bize aşkı öğretti, belki de aşkın adamıdır her biri. Ama ah şu  Orhan Veli'nin ağzından kaçırdığı  dizeler olmasa;

Bütün güzel kadınlar zannettiler ki

Aşk üzerine yazdığım her şiir

Kendileri için yazılmıştır.

Bense daima üzüntüsünü çektim

Onları iş olsun diye yazdığımı

Bilmenin. Yazmak için mi kullanmışlardı aşklarını, takıntılarını ya da tutkularını?

Yazılı birer kanıtları kaldığı içindir yazarların kendini ele verişi.

Her zaman bir sebebi yoktur takıntıların, bazen sadece yaptıkları işe takıntılarıdır sanatçıların eserleri. Bunun en güzel örneğidir Picasso. Konuşmaya başlamadan önce resim yapmaya başlayan biri için, resim yapmak başlı başına bir takıntı haline gelmiştir besbelli. 1937’de "savaş takıntısı"nın esiri olanların, İspanya'nın  Guernica şehrini bombalamasını anlatan, en bilinen tablosu "Guernica" hem döneme damga vurmuş hem de dünya da en büyük savaş karşıtı tablo olarak kabul edilmiştir. Picasso'nun katıldığı bir sergide, savaş takıntısının esiri, Alman bir general Picasso'nun yanına yaklaşır ve Picasso'ya:

"Bu tabloyu siz mi yaptınız?" diye sorar.

Picasso da:

"Hayır, siz yaptınız!"der.

Bir takıntının eseri değil de nedir Guernica?

Hepimiz bir takıntının eseri değil miyiz zaten? Bencilliğin, aşkın, sevginin, saygının, açlığın ya da hazzın.

Özümüzde zerresi varken, normal değil midir takıntılarla dolu bir yaşam? Her takıntıdan doğmayacak elbette bir asalet! Serüveni başarıyla tamamlatan o ince çizgi nerede?

Sorularla boğuşurken, belki de bir takıntın yüzünden okuyorsun bu yazıyı belki de bir takıntı yüzünden yazıyorum bu yazıyı. Her birimizin takıntısı varken nedir o güzel dizeleri yazdıran ya da o gerçekliği resmeden şey? Nedir o kulağımdan içeri girip, köpüren ruhumu dizginleyen şey? Nedir o tanımadıklarımıza hayran kalmamızı sağlayan?

Ruhumuza dokunan o incelikleriyle tutkulu birer aşkın esriri olmamıza sebep olanlar nerede şimdi?

Bir takıntıyla dünyaya geldik bir takıntıyla öleceğiz besbelli! Özgür ruhların bir çığlığıydı belki takıntılar.  Bağırdıkça sessizleşti…  Sustukça sarhoş etti!

Takıntılar insanı, nasıl bu kadar kontrol etmeyi başarabildi?

Sahi senin takıntın neydi?

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.