Hava Durumu

Saklanmış bir tarih: Göbeklitepe

Yazının Giriş Tarihi: 05.07.2017 16:55
Yazının Güncellenme Tarihi: 05.07.2017 16:55
İnsanlık tarihinin bilinen ilk uygarlığı Mezopotamya’dır.  Dünyanın ilk ve en eski uygarlığı, Dicle ve Fırat nehirlerinin aşağı kıvrımları boyunca Basra Körfezi’ne kadar uzanan alüvyal ovalar üzerinde uzanan Sümer ülkesinde doğmuş. İnsanların tarımsal üretime geçerek tahıl üretimi yapması ve hayvanları evcilleştirmeye başlaması ile ilk uygarlığın temelinin atıldığı teorisi günümüzde kabul gören bir görüştür. Sümerlerin kullandığı tarımsal teknikler belki de günümüz tarımıyla karşılaştırıldığında çok ilkel kalabilir. Ama o günün şartlarında kullanılan alet edevat üst bir sistem gibiydi. Yapılan arkeolojik kazılarda birbiri ile çağdaş sayılan birçok teknik gelişme görülür. Bunlardan başlıcaları: Tunç metalürjisi, çarkta yapılmış çömlek kaplar, tekerlekli araçlar, gemiler (günümüzle karşılaştıracak olursak ufak birer tekne), heykeltıraşlık, anıtsal yapılar. Fakat bu buluşlar arasında en önemlisi ve insanlık tarihinin en büyük devrimlerinden biri sayılan “Karasaban”ı icat etmeleridir. Sümerli din adamları ya da başka bir deyişle Sümer Rahipleri astroloji konusunda da birer uzmandılar. Bu alandaki uzmanlıkları tarım için önemli bir buluş olan takvimi bulmalarında etkin rol oynamıştır. Sümerler, takvimi günümüzdeki gibi sadece günleri öğrenmek için değil daha çok tarımsal alanda kullanmışlardır. Böylece Dicle ve Fırat nehirlerindeki taşmaları, hasat ve ekim zamanlarını daha iyi bir şekilde takip etmişlerdir. Sümerlerin insanlık tarihine yapmış oldukları en büyük katkı yazıyı bulmalarıdır. “Bu buluş, yumuşak kil üzerine bir kamış parçasının sivriltilmiş ucuyla işaretler konularak gerçekleştirildi. Bu bildiğimiz anlamda bir yazı sistemi değil şekillerden oluşan bir anlatma biçimiydi. Eski Mezopotamya hakkında ayrıntılı bilgilerimizin tümünü böyle fırınlanmış kil tabletlere borçluyuz. Tarihin bilinen en eski uygarlığı olarak adlandırdığımız Mezopotamya hakkında internetten edinebileceğiniz hatta ders kitaplarımızda anlatılan bu kısa bilgiden sonra asıl konumuza gelelim. Yıllardır bilinen en eski medeniyet için o kadar çok yazı, araştırma ve bilimsel makale yayınlanmıştır ki hadi hesabı yok. Ama son zamanlar çoğunuzun duymadığı bir kısmımızın sadece adını bildiği “Göbeklitepe” şuan bilinen tüm doğruları değiştirmek üzere. Doğrular değişiyor, bildiklerimiz değişiyor. Göbeklitepe bunun en net örneği. Göbeklitepe Şanlıurfa’ya 15 km uzaklıkta olan ve bölgede 30 seneye yakındır yaşayan ve bölgede kazı yapan Prof. Dr. Phil Klaus Schmidt tarafından ortaya çıkarılmıştır. Kendi ifadesiyle ‘burası zaten bilinen bir yerdi fakat 1994’te benim araştırmalarım sonucu adı kondu’. Yapılan karbon testleri sonucunda göbekli tepe günümüzden 12.000 yıl öncesine dayanan bir yapı. Bu yapının, dairesel taşlarla çevrilerek bölgenin en yüksek yerine kondurulmuş bir tapınak bölgesi olduğu düşünülüyor. Bugüne kadar bildiğimiz tüm yapılardan öncesine tekabül eden bir yapı. Eşmerkezli duvarlar ile çevrilen bu tapınakların yapım tarihinden yaklaşık bin yıl sonra Çayönü, Halan Çemi ve Nevali Çori’de benzer biçimde kült yapıların inşa edildiği biliniyor. Fakat Göbeklitepe bunlardan çok farklı. Henüz tarımın keşfedilmediği, yazının bulunmasına 7000 yıl varken neolitik insan nasıl oluyor da, boyları 3 ila 6 metre arasında değişen  “T” biçimindeki sütunların stilize edilmiş insan(insana benzetilmesi, taşların üzerine el ve ayak figürlerinin doğru ve görünür şekilde işlenmesinden) tasvirlerinin olduğu ve  bu sutünların ağırlıklarının 40 ile 60 ton arasında değiştiği bir yapıyı üzerine mükemmel resimlerle ve figürlerle inşa ediyor. Bu yapıya ait taşlar ise 2 km mesafeden buraya taışınıyor. Bu yapı ingilteredeki Stonehenge anıtından tam 5000 yıl önce yapılmış. Bugüne kadar bu derece de sağlam kalması ise insanlığın Göbeklitepe’yi toprak ve çeşitli malzemelerle doldurmasıdır. Kim, neden, niçin yaptığı bile şuan ki bilgilerle net değilken neden gömüldüğü de bilinmiyor elbette. Göbeklitepe’nin bir tapınak olduğu düşünülüyor. Bir inanç sisteminin getirisiydi. Göbeklitepe sütunlarında kullanılan kabartmalar, resimler alelade yapılan birer çalışma değil. Araştırmalara katılan Arkeolog Prof. Dr. Mehmet Özdoğan’ın ifadesiyle “sütunlarda resmedilen resimler ve kabartmalar sanat diyebileceğimiz kadar üsluplaşmış, yani rastgele yapılan heykeller ve resimler değil belli bir uzmanlığı bulunan sanatçının elinden çıkmış, işini bilen birilerinin yaptığı çok belli. Bu da toplumun kademeleri oturmuş sınıflandırma oturmuş (ressam, heykeltıraş, oymacı… vb.) demektir bu da arkasında çok büyük geçmiş gerektirir. “ Şu ana kadar 6 tapınak ortaya çıkarıldı ve bulunanlar muazzam bilgiler sağladı,  ortaya çıkarılmayı bekleyen 14 tane tespit edilen tapınak daha var.  Bu tapınakların ortak özellikleri, her tapınağın merkezinde 2 adet ‘T’ şeklide dikili taş olması ve bu 2 taşı çevreleyen bazen spiral bazen elips şeklini alan taşlarla çevreleniyor olmasıdır.  Tam olarak detaylı bir sonuç elde etmek şuan için çok zor ama tarihin bilinen akışını değiştirecek birçok bilgi daha şimdiden mevcut. 12 sayısına tapınakların birçok yerinde rastlamak mümkün mesela. Göbeklitepe şuan kazılan tapınaklar A, B, C,D, E ve F olarak adlandırılıyor. Bunlardan en iyi korunanı ve en çok bilgiyi bize sunanı ‘D’ tapınağı. Bu tapınakta merkezinde 2 taşın etrafına dizilmiş 12 taş mevcuttur ve her taşın üzerine belirli hayvan simgeleri vardır. 12 sayısı tarihte ve inanç sistemlerinde birçok yere sahiptir. Bununla ilgili ayrı bir yazı yazacağım ama kısaca anlatacak olursak kadim bilgelikte ve dini öğretilerde çok sık karşımıza çıkar. Kullandığımız saat 12 rakamlıdır, Türkler ilk takvimi 12 hayvandan oluşturmuşlar, 3800 yıl önce hüküm süren Hititlerin 12 Tanrısı vardır, Alevi inancında 12 imamın yeri, Tevrat’a göre Musevilerin 12 kavmi vardı , Hz. İsa’nın 12 havarisi gibi. Eski metin, heykel ve resimlerde karşımıza çıkan bu hayvanlar Göbeklitepe’deki birçok taşta mevcuttur.  Boğa ve yılan simgeleri Peygamber anlatımlarından tutun Tanrı anlatımlarına kadar uzanan anlatımlar içerir. Hz. Musa’nın asasının yılan olmasından, Michelangelo’nun Musa’nın heykelinde Hz. Musa’yı boynuzla tasvir etmesi ya da Antik Mısır’da boğa biçiminde tasvir edilen Tanrılara kadar sayısız örnekleme vardır . Yine en ilginç olanı Turna kuşunun birçok taşta bulunmasıdır. Turna birçok inanışta yeri olan bir kuştur. Aborjin danslarından Alevi semahlarına kadar birçok yerde geçer. Göbeklitepe’de anlatılmaya çalışılan ya da öğrenmemiz gerekenlerin bizim için saklandığı çok belli. Çünkü yıkılmamış, saklanmış. Belki de bizden çok üst bilince sahip insanlık bizim için bir şeyler sakladı. Uygun zamanda öğrenmemiz gerekenler vardı. Bir inanç sisteminin parçası olduğu şimdilik belli ama bizim bildiğimiz ve bize öğretilen bir sistem gibi mi? Umarız en kısa sürede toprak altındaki diğer bölümlerde gün ışığına çıkarılabilir. Belli ki daha öğreneceğimiz bizi bekleyen bir çok hikaye var.  
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.