Hava Durumu

Mor çiçeğin hikayesi...

Yazının Giriş Tarihi: 27.10.2017 18:03
Yazının Güncellenme Tarihi: 27.10.2017 18:03
Günlük kelime dağarcığının arasında sıkışan birkaç kelime çıkmakta zorlanıyor bugün. Uzun soluklu bir kümenin alelade bir harfi adeta içimdekiler.  İçinde anlamsız heceler barındıran ama önemliymiş hissi veren bir yaşantının seslenişi. Çığlıklar aydınlık ama gören gözler karanlık. Ne bir konuşan ağaç, ne yürüyen bir kurt derdine derman olur. Dermanın ellerinden gelen soğuk nefeste.  Ahengine ters düşen her bekleyiş birer sadakat yemini gibi. Köşeden kaçmayı bekleyen o beyaz tavşanın sırtında bütün yük. Kendini bırakırsan eğer,  ormanda kaybolacak yüreğin. Yeşilin altında ezilecek yüklerin. Ama her şey bir bahar günü açan o mor çiçek de umut verecek. Ne gidenler geri dönecek ne sessizlik büyüyecek. Mor çiçeğin altında büyük bir medeniyet yükselecek. Ama daha zaman var, izin ver olmasına. Mavinin altında gürüldeyen şimşekler, geleceğin  habercisi. Gökkuşağı gibi renk renk sevdiklerin. Unuttukların ufuk çizgisinde kaybolan yavruağzının tonlarından yapılan o aksakallı bulutlarda. Yağdığında yağmurlar, tenine dokunan her damla eski bir anının habercisi. O, beyaz tavşan da, açan mor çiçek de yükselen düşüncelerine eşlik edecek. Senin sadece beklemen gerekecek! Umutsuz kaldığın her anında bu mor çiçeğin hikayesi sana ilham verecek! Size benim hayatımdaki mor çiçeklerimden birinin hikayesini anlatacağım. Adı Can. Adı gibi candan, bir sarılsın, dersin ki: “Can bir daha sarıl bana!”... Kollarından akan enerjinin vücudunda nasıl yayıldığını anlatabileceğim kelimelerim yok. Can’la tanışmam bulunduğu yüzme kulübünde gönüllü olarak yüzme eğitimi vermeye kabul edilmemle başladı. Birkaç arkadaşımla beraber çalışıyorduk. İlk başladığımda çok zorlandım. Can ‘la iletişim kurmak çok kolaydı. Zorluğu ise Can ve diğer çocukları incitmekten korkmamdı. Ama onların yumuşak görüşleri senin üzerinde saatlerce düşündüğün o kırılgan nüansları işlevsiz kılıyordu. Uzun süre bu süreç böyle devam etti. Can ve diğer çocuklarla birlikte olduğum vakit içim sevinçle doluyordu. Ne kadar yorgun da olsam onlarla suya girip yüzmeye başladığımda, hayatımın en büyük deneyimlerinden birini yaşadığımı hissediyordum. Suda ara ara şakalaşıyor ama aslında onları yüzme yarışlarına hazırlıyorduk. Can’la iletişimim bir kademe daha ilerideydi. Bunda en büyük etkinin annesi Hatice Hanım olduğunu düşünüyorum. Çünkü benim Can’a karşı toleranslı olmamı istemiyordu. Yanlış yaptığında ona kızmamı istiyordu. Bütün veliler aynı görüşte değildi. Bu yüzdende çocukları, velilerinin çocuklarına sunduğu özgürlükleri kadar sınırlayabiliyorduk. Can’a çok katı davrandığım da oldu. Ama o disiplin, sadece antrenman sırasındaydı. Dışarıda birer abi kardeştik. Çünkü bir amacımız vardı ve ona ulaşmak için yorulmalıydık ve başarılı da olmuştuk. Can yüzmede biz onunla çalışmaya başlamadan çok daha önce kendi alanında birçok başarıya imza atmıştı ve atmaya devam ediyordu. 2010 EGE BÖLGESİ YÜZME ŞAMPİYONASI -İZMİR 50m Kelebek   (12-15) Yaş Kategorisi Erkekler Ege Bölge 1’incisi 100mt Serbest  (12-15) Yaş Kategorisi Erkekler Ege Bölge 1’incisi 2010 TÜRKİYE YÜZME ŞAMPİYONASINDA- MERSİN 100m Serbest (12-15)Yaş Kategorisi Erkekler Türkiye 1’incisi 2011 TÜRKİYE YÜZME YARIŞLARI-DENİZLİ 50m Kelebek (12-15)Yaş Kategorisi Erkekler(Açık Yaş)Türkiye 3’ücüsü 100m Serbest (Açık Yaş)Türkiye 22’incisi 2012 TÜRKİYE YÜZME YARIŞLARINDA -İZMİR 100 m Kelebek (12-15) Yaş Kategorisi Erkek Türkiye 1’incisi 200m Karışık Erkekler (12-15) Yaş Kategorisi Erkek Türkiye 1’incisi (İlk defa yüzüldü) Karışık Bayrak 4+50 (Açık Yaş)Türkiye 3’üncüsü (İlk defa yüzüldü) 2012 YÜZME OYUNLARI-GİRESUN 100m Serbest(Açık Yaş)Türkiye 1’incisi 50 m Serbest(Açık Yaş)Türkiye 1’incisi  Derslerimin ağırlığıydı, oydu, buydu derken ben kulüpten ayrılmak zorunda kaldım. Ama Can ve annesi Hatice Hanım’ı hep takip ettim. Can büyüyordu. Her an benim kalbimde ektiği her bir filiz de onunla beraber içimde büyüyordu. Kalbinizdeki yeşil ve cılız ormanların gürleşmesini istiyorsanız Can’la oturup bir sohbet etmenizi isterim. Bu süreçte Can birçok sosyal aktivitede yer almaya başladı. Fotoğraf kulüpleri, Latin dansı etkinlikleri, dernek faaliyetleriyle oradan oraya koşturuyor, sosyal medyada hızına yetişemediğim gibi Can’ın artan başarısıyla birçok yeteneği olduğunu görüyordum. 17 yaşında “21” adlı ilk kişisel fotoğraf sergisini açtı. Fotoğraftı, yüzmeydi derken Can, Haldun Dormen’le birlikte “Adım Adım” adlı bir filmde başrolde oynadı. Bu filmin prömiyerinde 2. kişisel sergisini açtı. Ardından ünlü bir giyim markayla katalog çekimleri yaptı. Yine büyük bir ayakkabı, çanta firması için arkadaşlarıyla beraber çizdikleri resimlerden desenler yarattılar.  Mata Hari dergisinde fotoğrafları yayınlandı. ‘Rota Fotoğraf’ isimli fotoğraf yarışmasında 2. en iyi fotoğraf ödülünü aldı. Mersin’de düzenlenen uluslararası engelsiz sanat festivaline fotoğraf sanatçısı sıfatıyla davet edildi. Canın başarılarının listesi böyle uzayıp gidiyor. Hâlâ yeni başarılara imza atıyor.  “Can hakkında neden bu kadar detaylı ve duygusal bir yazı yazdın?” derseniz işte oraya şimdi geliyorum.  Can doğumunun ardından yaşamaz denilen, inatla doğum sonrası tedavisi ve ameliyatı birçok doktor tarafından yapılmayan bir çocuk...  Can, tabuları yıkan çocuklarımızdan biri. Dünyaya bizden bir fazlasıyla geldi. Canın +1 kromozom fazlalığı var. Bu da onu tıp dilinde ‘Down Sendromlu’ biri yapıyor. Oysa Can’ın insanların değer yargılarındaki eksik düşüncelerinden pek de bir eksiği yok. Hatta görüldüğü gibi fazlası var. Can ailesinin ona gösterdiği ilgi alaka  ve sunulan imkanlar sayesinde bu başarılara imza attı diye düşünmeyin.  Onlar sadece hamuru mayaladılar.  Can’ın kişisel becerisiyle şansı el ele vermese ona sunulan imkanlar havada süzülüp giderdi. Can’ın öğretmen olan annesi Hatice Hanım, çocuğuyla her annenin kıvandığı gibi kıvanıyor, hatta  “ Ben Can’ın değil Can benim öğretmenim. Ben ona değil o bana bir şeyler kattı.” diyor.  Her insanın bir misyonla geldiğine benim kadar yürekten inanan Hatice Hanım, Can’ın varoluşunun ilk olarak ailesine daha sonrada kendi gibi özel olan diğer arkadaşlarının başarabileceklerine iyi bir yol gösterici olduğunu düşünüyor. Hatice Hanım ‘Ulusal Down Sendromu Derneği’nin kurucularından. Yurt içi ve yurt dışında down sendomlu bireylere sahip birçok aile ile temas hainde. Derneğin down sendromlu bireylerin toplumdaki yerlerini kazanmaları için birçok faaliyeti var. Birçok ilde kurulan ‘Down Cafe’ler en çok bilinenlerden biri. Fakat bunun yanında down sendromlu bireylerin diğer insanlardan hiçbir farkı olmadığını, her bireyin kendi yeterlilikleri seviyesinde uygun işlerde çok rahat çalışabileceğini birçok kez ispat etmiş bir dernek. Elbette Can gibi birçok başarılı çocuğumuz olduğunu biliyorum. Lütfen kimse sadece Can’ın üzerinden anlattığım için darılmasın. Can benim sadece en yakından izleyebildiğim ve sürekli temas halinde kalabildiğim yüzme öğrencilerimden biri. Can’ın sadece ailesine değil bana da kattığı birçok şey var. Bana ilk öğrettiği şey kucak dolusu sarılmak. İnsanlara sarılmayı ben ondan öğrendim. Karşımdakinin gülmeyeceğini bile bile gülmeyi ondan öğrendim. Sevgi dolu bakmayı ondan öğrendim. Saf sevgiyi görebildiğiniz gözleriyle gülümsediğinde, gözlerinde gülebildiğini ondan öğrendim.   Her insanın hayatında umutsuz kaldığı, çıkmaza girdiği bir an mutlaka vardır. Umutsuzluk, sıradanlaşan hayat gayelerinin kırılan kalplerinden ibarettir. Kırılan kalpleri bazen bir demet çiçekle yorulmaktan kurtarabilirsiniz. Bazen de delirmeye ramak kalan zihinleri yağmurla beslemek gerekir. Baharı beklemek gerekir. Açan mor çiçeklerin kokusunda dinlenmek gerekir. Kısacası bir gün çıkmaza girdiğinde mor çiçeği düşlemen gerekir. Ben de her çıkmaza girdiğimde mor çiçeğin hikayesini dillendirirdim kafamda. Şimdi kaleme vurdu hikayesi. Can benim mor çiçek hikayelerimden biri. Sakın yanlış anlaşılmasın, başardığı onca şeyi kıyasladığım için değil, onun sizden bir farkı yok.  Dedim ya Can’dan öğrendiğim birçok şey var.  Bana öğrettiği en önemli şey insan olmanın özü “saf sevgi”. İşte saf sevgiyi size öğretebilecek biri. Özel çocuklarla çalıştığım dönemde tuttuğum ve yıllar sonra araladığım eski not defterindeki, küçük bir cümleyle başladı Can’ın hikayesi; “Tanrı insanlığı yarattığına pişman olduğunda saf sevgiyi yarattı ve belli ki onlar Tanrı’nın çocukları.”
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.