Hava Durumu

KUL HAKKI HAKİKATLİ GÜNAHTIR!

Yazının Giriş Tarihi: 08.06.2016 17:45
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.06.2016 17:45

Sanırım en hazini...

Hatta diğer tüm hepsinden daha hazin olanı...



AK Parti İl Başkanı Cemalettin Torun'un yaptığı haksızlığa (Ki ben buna ekmekle oynamaya çalışmak diyorum) ilişkin bir serzeniş yazısı yazacağımı ilan ettikten sonra uyarmak için sıraya giren eşin-dostun, "sen delirdin mi? Sakın ola yapma!" Diyen çabası.

"İftira atmayacağım.

Haksızlık yapmayacağım.

Asla hakaret etmeyeceğim.

Yirmi yıldır olduğu gibi yine doğru olduğuna inandığım, bildiğim ve bizzat yaşadığım şeyi yazacağım. Buna rağmen neden yapmayayım?"

"Aklın varsa yapmazsın. Hiçbir şey olmazsa, Vergi Dairesi'ni karşında bulursun. Adam isterse çanına ot tıkar senin."

****

Ve işte tam da bu nedenle yazmam gerek.

Şayet, bu ülkenin eşit olduğuna inandığım vatandaşlarından biri olarak ben...

Gazeteci kimliğimle, İktidar Partisi'nin İl Başkanı'nı, siyasi gücünü kullanarak yaptığı haksızlığı eleştirmek için yazamayacaksam...

Ve bu yazıyı yazacağımı duyurduğum an itibarıyla insanlar bana "hapı yuttun!" Muamelesi yapıyorsa...

Ortada her şartta açıklığa kavuşturulması gereken marazi bir hal vardır.

Az sonra, öncelikli olarak bana yaptığı haksızlıktan ötürü elimden geldiğince eleştireceğim ve hatta serzenişte bulunacağım AK Parti İl Başkanı Cemalettin Torun'un, bu yollara tenezzül etmeyeceğine inanıyorum.

Buna rağmen, velev ki etti.

Faraza hani...

O vakit de durum şudur:

Yirmi yıllık meslek hayatımın 15 yılı, fikir işçisi statüsünde maaşlı çalışan olarak geçti.

Bu şu demektir: "Devlet babamız", daha maaşım cebime girmeden, gereğini gani gani düşünerek, ödememi münasip bulduğu tüm oranları çatır çatır kesti!

Buraya kadar olanında zerre hata payım yok. Ağlanmışlığım, isyan etmişliğim var. O ayrı konu.

İlaveten...

Bundan beş yıl önce, Olay Gazetesi'nden kovulduktan bir süre sonra, meslektaşım Cennet Cankılıç'la Havadis 16 Yayın Kuruluşu'nu kurduk. Böylece ahir ömrümdeki ilk ticari faaliyetim başlamış oldu.

Cennet'i, bilhassa siyaseten yerden yere vuracak ve hatta ortaklığımızın bitmesinde büyük rol oynayacak kadar eleştiririm. Lakin, O'nunla ortak olduğumuz süre boyunca, devlete milim yanlış yapmadık. (Yapamadık...)

Vergi payını ayırırken, gözlerimizden haset pırıltıların geçtiği oldu Allah için.

Lakin, mali müşavirliğimizi Cennet'in kardeşi Canan yapıyordu. Ve her ikimizi de illet edecek kadar ömür törpüsü bir kardeşimizdi.

Başka muhasebecilerin, "ayol siz deli misiniz? Falanca kalemi gider gösterememek de ne demek?" Önerisini her gündeme getirişimizde, "çok biliyorlarsa, gidin defterlerinizi onlara verin" diyecek kadar zalim bir dürüsttü.

Sonrasında Lodos dönemi başladı. Burada da durum vahimdi.

Kıymetli Mali Müşavirim, (Böyle daha bi havalı oluyor diye mahsus muhasebecim yazmıyorum) Şenol Albayrak'ın ofisime gelip, "Özlem Hanım, iş kolunuzdan ötürü inanın size acıyorum" deyip, beni yerle yeksan ettiği de bir vakadır.

Hasılı durum böyleyken böyle.

Diye, endişeye gark olan tüm eşin-dostun yüksek müsaadeleriyle şu ana temaya gireyim artık.

****

AK Parti İl Başkanı Cemalettin Torun'u, bu kentte gazetecilik yapmaya başladığım ilk günden beri tanırım.

Derli toplu, efendi ve mesafeli bir insandır.

Ki bendeniz de, bilhassa siyaset yapan insanların mesafeli bir duruşa sahip olmasını yeğleyenlerdenim.

Siyasetin çoğu kez ne denli cıvık ve geyik bir minval aldığı gerçeği düşünülecek olursa, Cemalettin Torun'un mesafeli yapısı o denli mühimdir.

Ancaaaaaaak....

Bu mesafe zaman içerisinde evrilip, hatta bir nevi mutasyona uğrayıp, kimilerine sevgi ve olanak seli olarak sirayet edip, kimilerine de ayakta kalmasını engelleyecek ölçekte bir "üvey gazeteci" mantığına ve yaptırımına bürünürse, ki ben buna büründüğüne inandığım için yazıyorum bu yazıyı.

O vakit, ortada çok büyük bir hakkaniyetsizlik var demektir.

****

Ha gayret. Sadede geliyoruz kısmetse.

Her şeyden önce meseleyi, muğlak olmaktan çıkarıp nete getirelim.

Dikkat buyurunuz, 5393 Sayılı Belediye Kanunu belediyelerin gelirleri için ne diyor:

"5393 SAYILI BELEDİYE KANUNU

BEŞİNCİ KISIM

Malî Hükümler

BİRİNCİ BÖLÜM

Madde 59- Belediyenin gelirleri şunlardır:

  1. a) Kanunlarla gösterilen belediye vergi, resim, harç ve katılma payları.
  2. b) Genel bütçe vergi gelirlerinden ayrılan pay.
  3. c) Genel ve özel bütçeli idarelerden yapılacak ödemeler.
  4. d) Taşınır ve taşınmaz malların kira, satış ve başka suretle değerlendirilmesinden elde edilecek gelirler.
  5. e) Belediye meclisi tarafından belirlenecek tarifelere göre tahsil edilecek hizmet karşılığı ücretler.
  6. f) Faiz ve ceza gelirleri.
  7. g) Bağışlar.
  8. h) Her türlü girişim, iştirak ve faaliyetler karşılığı sağlanacak gelirler.
  9. i) Diğer gelirler.

***

Her ihtimale karşın bir kez de özet geçelim:

Madde 59'a göre, nelermiş belediyelerin başlıca gelir kaynakları?

Kanunlarla gösterilen belediye vergi, resim, harç ve katılma payları.

Ve, genel bütçe vergi gelirlerinden ayrılan pay.

Hasılı diyor ki, vatandaştan alınan VERGİ gelirleri...

Bütçenin aslan payı neymiş?

Vergiymiş.

Peki ben, çalışma hayatım boyunca isteyerek ya da istemeyerek, icabında ağlanarak, icabında "Ah ulan Rıza!" Diye darlanarak, vergimi ödedim mi?

Ödedim.

Bu gün için başrol benim. Kimselere kaptırmam!

Lakin yarın (Allah'tan bir mani olmazsa ) yazacağım ikinci bölümdeki diğer üvey meslektaşlarım da bu vergiyi verdi mi?

Verdi.

Bu durumda, öncelikli soru şu:

Kanunda...

"Şu kuruma yağdır!

Diğerini kalkındır!

Berikine acık koklat!

Ötekine kuruş yok!"

Diye, muhtelif çıkarlara göre hakkaniyetsizce kategorize öngören bir bölüm var mı?

Yok.

Bu demektir ki, kimse babasının malını dağıtmıyor!

Peki az önce arz ettiğim bu gelir kalemlerinde, siyasi bir kategori var mı?

Mesela kanun:

"Sen hangi partinin adayıyken başkan seçildin kuzum?"

"AK Parti hamdolsun."

"Öyleyse partin de sana kurban olsun. Kaynakları emrine boca etsin! Bizden sana, senden de bizim çocuklara helali hoş olsun."

Diyen bir bölüm, madde, içerik var mı?

Yok.

***

O vakit toparlayarak gidelim.

Belediyeler kamu kurumudur.

Kamunun kaynaklarıyla, kamu hizmeti yapar.

Ve tüm vatandaşlara karşı eşit mesafede olmak zorundadır.

Valla şimdi, hazır tam yol ileri olmuşken, Basın Kanunu'nu da şuraya koyardım ama hepten Resmi Gazete gibi olma endişesiyle caydım.

Ne dedik?

Belediyeler partilerin malı değil, kamunun kurumlarıdır.

Peki, basın yayın kuruluşları ne hizmeti yapar?

Kamu hizmeti...

Ya gazeteciler?

Onlar da kamu hizmeti...

Ve dünyanın tüm hakikatli demokrasilerinde, yerel yönetimler, bilhassa yerel basını destekler!

Ki, (Evlerden uzak) onun bunun adamı, maşası, katibi, dalkavuğu olmadan...

Hasılı, mesleki olarak kötü yola düşmeden, gazeteciliği toplum yararına, doğru ve dürüst bir şekilde yapabilsin.

***

O vakit, AK Parti İl Başkanı Cemalettin Torun'a soruyorum: Bu kentteki diğer bazı meslektaşlarımın ve bir kısım kurumun, deve yüküyle yararlandığı o kaynaklardan, kurumsal olarak hakkım olanı, payıma düşeni almama neden engel olmak istediniz?

Neden, nazınızın geçeceğine inandığınız ve Allah için de geçtiği! Yerel yöneticilere, "O desteği keseceksin!" Diye talimat verdiniz?

Önce, yazının başından beri vurgulamaya çalıştığım gibi bu dünya için soralım.

Buna hakkınız var mı?

Kamu kaynağını, siyaseten ya da kişisel bir gerekçeyle...

Misal, "ben bunu hiç sevmiyorum" diyerek, sevk ve idare etmeye hakkınız var mı?

Bu kentteki gazeteciler, hakkı olanı almak için, AK Parti'yi ve il başkanı olarak da sizi, pamuklara sarıp sevmek zorunda mı?

Partiliniz, seçmeniniz, fanınız olmak şartı var mı?

Varsa, yasal dayanağını ivedilikle görmek ve bilmek istiyorum.

Benim nazarımda yaptığınız, kamu kaynaklarını kullanarak, ekonomik ambargoyla dize getirmeyi hedefleyen bir büyük haksızlıktır.

Hele ki bir hukukçuya hiçççç yakıştıramadığım ayıplı bir tavırdır.

***

Buralar böyleyken böyle...

Bilhassa günün-ayın anlam ve önemine binaen sizin bir kısım cenahın, "nasıl yapsam da, sevaplarımı milletin gözüne gözüne soksam!" Diye uçuşa geçtiği şu günlerde öte tarafa da bir atıf yapmak farzdır.

Kabe'yi arka fona alarak selfi çekenler, her seferinde bir başka tasarımın ürünü "hayırlı cumalar" kepsi paylaşanlar, boynundan Allah yazılı kolyeyi, bileğinden Fatıma Ana'lı künyeyi çıkarmayanlar elbette kıymetliniz olsun.

Karışmak haddimiz değil.

...de,

Bir daha ki sefere, kul hakkına mani olmaya çalışırken, tek bir kritere bakın bence.

Nasıl kazandığına!!!

Zira, hiç bir erkin müdalale edemeyeceği gerçek çok net.

Kul hakkı fena bir günah!

Vebali de ona keza...

 

Yazarın notu:

Arkası yarın diyelim. Aynı haksızlığa uğrayan, uğradığına inanan diğer meslektaşlarımın da isyanını dile getirelim.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.