Hava Durumu

Ah şu çılgın CHP'liler - l

Yazının Giriş Tarihi: 12.01.2018 16:03
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.01.2018 16:03
Nihayet CHP Kongresi'ne giden süreci ve bizatihi kongreyi değerlendirmek üzere (fena halde girip olaraktan) klavyenin başına geçebildim. (Kongreye kadar olan ömür törpüsü süreci takip etmeye ve algılamaya çalışırken ruh hastası oldum. Kongreden sonra da zaten tamamen pert oldum.) Kongre gününe kadar, öyle acaip, öyle değişken, öyle dönüşken, öyle satışkan, öyle kaygan, öyle oynak bir süreç takip ettik ki, şahsen ben bir tutam aklımdan da oluyordum Bi kere her yeni güne, akşamdan sabaha kadar kırk kere değişen yeni koşullar, yeni satışlar, yepisyeni ittifaklar ve çok fena dirseklerle uyanılıyor, akşam öğrendiğin, bildiğin her şeyi unutmak zorunda kalıyordum. İlk zamanlar iyi kötü idare ettim. Ve fakat, hele ki kongreye sayılı günler kala CHP'nin dönüşken koşullarına daha fazla ayak uyduramadığım için her insan evladı gibi eror verip zihni yaktım! Artık çok daha zor günler bekliyordu beni. Yakın zaman öncesine kadar günde 4 ya da 5 kere evrilen koşullar, artık fabrika sayacı gibi fıldır fıldır dönmeye başlamış, bahtsız yazarınızın payına da, Milli Eğitim Müfettişi Hüseyin Şevki Topuz'un karşısına harikulade ezberleriyle çıkan Hababam Sınıfı öğrencileri gibi kalakalmak düşmüştü. - Falanca ile filancanın başını çektiği yapı yola önce hangi il başkan adayıyla çıktı? - Zafer Yıldız'la. - Sonra ne oldu? - Zafer Yıldız bir gecede satışa getirildi ve adaylığı yalan oldu. - Pekii sonra? - Satılanlar satanları affetmeyeceğine dair yeminler ederken, Zafer Yıldız'ı satanların ibresi bir diğer Başkan Adayı Turgut Özkan'a döndü. Eski tüm ittifaklar dağıldı, kartlar yeninde karıldı. - Ondan sonra? - Karşı cephe tam, "ay bunlar ne satıcı, ne kötü fena insanlar böyle" diyerek siyasi erdem, vefa nutukları çekerken kendi içlerinde mitoz bölünme yaşamaya başladı. - Ya sonra? - Sonrası, ennnn demokrat hislerlen dolup en sonunda da taştığından mütevellit kongreye kat-i surette müdahale etmeyip yalnızca ve yalnızca gönlünden geçen aday için, "ay hadi inşallah" demekten öteye geçmeyen, CHP Milletvekili Orhan Sarıbal ve aynı derecede demokrat ekibi Hüseyin Akkuş'la el ele vererek Voltran'ı oluşturdu. - ??? -Bunu gören CHP Osmangazi İlçe Başkanı İsmet Karaca,Turgut Özkan'a, "Sen az kay da ben bi başkan olup geleyim" diyerek kibarca ikna etti. -??? - Ukrayna'ya giderken, kimseciklere bir şey sormadan, etmeden, tamamen kendiliğinden, kendi kendine, öyle aniden, refleks gibi hani...  "Turgut Bizim canımız, o koltuğu söke söke alırız!" diyen CHP Nilüfer İlçe Başkanı Mehmet Turan Tansal, soğuk iklimin tesiriyle zaar, bambaşka bir kararla döndü vatan topraklarına. O'nun gönlü artık Turgut Özkan'dan caymış, İsmet Karaca'ya meyletmişti. Tansal'ı, gönlüne söz geçiremeyen diğer bazı ilçe başkanları da izledi. -Yok artık! Daha sonra? - CHP İl Kongresi'ne giden süreç, doğa üstü, gerçek üstü şeylere de sebep-sahne oldu. Örneğin, ne Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey'in koltuğunda, ne de herhangi bir mevkiide asla ama asla bir nebzecik bile gözü olmayan, "taş-toprak adam Orhan Sarıbal" bağrına taş basaraktan, "bu şarkı burada bitmez" diyerek son düzlükte vaziyete el koyan ve kongreyi bizatihi Hüseyin Akkuş'a teslim eden Mustafa Bozbey'le aynı adayın etrafında birleşmek zorunda kaldı. (Ki bu bölüm bile başlı başına dramın dibidir Sarıbal için.) - Yok daha neler? - Hal böyleyken, "Taş-Toprak Adam Sarıbal" ile Mudanya Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz'ın yolları çat diye ayrılıverdi. Sarıbal, Bozbey'le aynı adayı desteklemenin verdiği derin teessüre rağmen Akkuş'dan caymazken, Hayri Türkyılmaz yepyeni ittifaklara liderlik ederek İsmet Karaca'ya destek verdi. - Bitti mi? - Bitmedi! - Bu daha başlangıç... *** Yaa işte böyle... Yazarınız her yeni güne işte böyle kendi kendisine konuşarak ve çaresizce ezber yaparak başlıyordu: - Zafer Yıldız neydi? - Pek çoklarının ortak adayı! - Sonra ne oldu? - Satışa geldi! - Bunu O'na kim yaptı? - "Canım dedikleri." - İsmet Karaca'nın adayı kimdi? - Turgut Özkan. - Ya Turgut Özkan'ın adayı? - İsmet Karaca? - Bu nasıl mümkün olabilir? - Orasını karıştırma. - Mehmet Turan Tansal kimi destekliyor? - Giderken Turgut Özkan'ı, dönüşte İsmet Karaca'yı! - İlk Halife kimdir? - Hazreti Ebubekir. - Vatan bizim neyimiz? - Anamız... ******* Ve haliyle zihinler yandı! Ama bu kadarla da bitmedi. Misal, yazarınız, bu süreçte akıllara zarar bir tesadüfün eseri olarak (Ki, düpedüz Allah'ın işidir bu durum) bir kısım gazetecilerin de gerçek yüzünü müşahede etme fırsatı buldu. Şöyle ki: Kahrından birilerinin yerle yeksan olduğu CHP Nilüfer İlçe Kongresi yeni bitmiş. Ben Feys'e bi fotoğraf karesi koymuşum diye kimileri metabolizmayı bozmuş. (Kızdırmayın, o kareyi alır kapak resmi yaparım. "Özlem ne yazmış, ne paylaşmış?" diye meraktan, hasetten fenalaşıp her baktığınızda o kareyi görüp verem olursunuz. Ona göre!) Neyse... Nilüfer İlçe Kongresi'ni yeniden kazanan Mehmet Turan Tansal benim site-kapı komşum ya... "Hadi" dedim, "gideyim de bi kahvesini içeyim." Aynı kongre sonucunda Başkan Yardımcısı olan meslektaşım Fırat Yılmaz da olacak. Bir yandan kahvelerimizi içerken, bir yandan da her zamanki gibi Kuantum Fiziği üzerine laflayacağız. Ki, ne mümkün? Bu ikisinin hatları karışmış. Öyle olunca programların alayı karışmış. Derken kendimi, "yolda konuşuruz Kuantum Fiziği'ni" diyen Fırat Yılmaz ve Mehmet Turan Tansal'ın amansız ısrarıyla, Tansal'ın arabasında bir "hayırlı olsun" ziyaretine giderken buldum. Ben "vır vır vır" söylenirken, bir yandan da gidiyoruz. Bu esnada, Tansal'ın araç kullanırken, aparata takıp hoparlörden konuştuğu telefonu hiç susmuyor. Tebrik edenler, sevincinden ne yapacağını bilemeyenler.... Telefon cırıl cırıl ötüyor. ...da, ben "vır vır vır" söylenmekten ne arayanı fark ediyorum, ne görüşmelerin detaylarını! Derken... Telefon bir daha çalıyor ve Mehmet Turan Tansal son arayanı, "Meraba Kemal Abi" diye açıyor. Kimse kim "Kemal Abi." O kadar sinirliyim ki, umursamıyorum bile arayanı. Bir kez daha derken... Aslında sesi tanıdık gibi de gelen bu "Kemal Abi..." "Yalnız Başkan, bu Gazeteci Özlem Buğday Yağmur'a karşı çok dikkat et! Benim seni ne kadar sevdiğimi, kazanmanı ne kadar çok istediğimi ve bunun için ne kadar uğraştığımı bilirsin. Ama bu kadın sana zarar veriyor. Verecektir illa ki, bak sonra uyarmadı deme!" Deyince hoparlörden, bangır bangır! BANGIR BANGIR! Mehmet Turan Tansal klorofil salgılamışçasına yeşermeye başlıyor! Fırat Yılmaz'a ise kelimenin tam anlamıyla kal geliyor. Ve her ikisi birden, "ölümü gör, bi şey deme" ifadesiyle bana "sus" işareti yapmaya başlıyor. Daha gecen gün Nilüfer İlçe Kongresi'nde bir araya geldiğimiz, gayet de beni seven, sayan, hörmetinden zerre kadar kusur etmeyen "Kemal Abi" Kemal Cankaya, ne bilsin benim de o arabada olup, zevzek zevzek konuştuğu her şeyi duyduğumu... "Car car car" benim hakkımda atıp tutmaya, biricik Başkanı'nı benim ne denli tehlikeli bir gazeteci olduğum hususunda uyarmaya devam ediyor. Cankaya devam ettikçe... Fırat ve Tansal'ın erik kadar olmuş gözleri, "biz bittik!" dercesine dikiz aynasında çaresizce kesişiyor. Yeni seçilen İlçe Başkanı'nı, "onu bunu bırak, en çok beni sev. Ne varsa bende var" a inandırmak için daha geçen gün sevgi pıtırcığı gibi davrandığı meslektaşını hiç ama hiç utanmadan gömmeye kalkışan "Kemal Abi" misyonunu tamamlayarak konuşmasını bitiriyor. ***** İşin vahimi, hem de çok daha vahimi... Bu aşağılık olaya şahit olan ben... Kulaklarıyla duyan ben... "Kemal Abi"ye, "Sen nasıl da utanmaz bir insansın!?!" diye hesap sormak için bile kongre sonrasını, yazı yazabildiğim bu günü beklemek zorunda kalıyorum. Zorunda kalmak derken, bir zorlama bahse konu olduğundan değil tabii. Dengeler mühim diye, kongre bıçak sırtında geçecek diye, herkesin hırsı, siyasi hesapları ve dahi bilmem nesi kıymetli diye sürecin aktörlerinin çoğu oynak diye, süreci etkileyebilecek şekilde gıkım çıkmasın diye! Ve daha bir süre sebepten mütevellit... Taaa bugün şu ana kadar durdum, sustum. Misal, yine hiçbir şey olmamış gibi, benim arkamdan (sanırken ne yazık ki yüzüme karşı) o lafları hiç etmemiş gibi, bir meslektaşını bir siyasetçinin gözüne girebilmek için hiç satmamış gibi, İl Kongresi ortamında beni yine pek seven, sayan, ara ara yan yana oturduğumuz, kaçırdığım herhangi bir kareyi ya da bilgiyi seve seve benimle paylaşan... Kemal Cankaya... Sen o an, o arabada, aklın sıra bangır bangır beni gömerken çok sinirlenmiştim aslında. O an bulsaydım seni, iki çift kallavi lafım olurdu! ...da, Şimdi o öfke yerini utanca bıraktı. Madem ki sen, sırf bir İlçe Başkanı'nın gözüne girmek için yüzüne daima güldüğün bir meslektaşını satmaktan geri durmuyorsun. Madem ki sen gerçekten utanmayı hiç bilmiyorsun! Ben icapçıyım bu yazıda... Senin yerine de utanıp, yerin dibine geçiyorum.   Yazarın Notu: Yazının devamı, tabii kendimi toparlayabilirsem, önümüzdeki hafta gelsin.
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.